Gündem

Mehmet Altan: Türkiye’nin kurtulması için sarayın yıkılması gerekiyor!

'Canhıraş bir zorbalıkla hırsızlıkların, yolsuzlukların, rüşvetin üzerini örtmeye çabalayan çirkinin çirkini bir siyaset var'

09 Şubat 2015 12:46

Mehmet Altan*

Beş yıl önce Defne Asal’la yaptığımız nehir söyleşi Hayy Yayınları’ndan ‘Sarayı Yıkalım’ başlığıyla yayınlanmıştı.

Türkiye’deki üretim ilişkilerinden devletin yapısına, iletişim araçlarından siyaset kurumuna, medyadan toplumsal hayata her alanda değişenleri ve değişmeyenleri derinlemesine irdelediğimiz uzun söyleşide, “burada değişimciliğin siyaseti yok. Siyasetçinin kendi çıkarlarının siyaseti var” dedikten sonra ‘siyasetçinin hedefinin de saraya girmek’ olduğunu bir kez daha vurgulamışız.

Şöyle demişim:

“…‘Ne değişti’nin ölçüsü Türkiye’nin kendisi, ‘ne değişmesi gerekirdi’nin ölçüsü dünyadır.

Biz ne kadar dünyalaşabiliriz, bunun önünü açmak lazım, küreselleşmenin önünü çok hızlı açmak lazım. Kimse saraya girmeye kalkışmasın, sarayı yıkalım, sarayı!”

***

Bırakın ‘sarayı yıkmayı’, şimdi kaçak yeni bir saray olduğu gibi, canhıraş bir zorbalıkla hırsızlıkların, yolsuzlukların, rüşvetin üzerini örtmeye çabalayan çirkinin çirkini bir siyaset de var. Hukuksuzluğu Türkiye siyaseti diye yutturup, ‘Türk usulü başkanlık’ türünden acayipliklerle sahte gündemler yaratmaya uğraşıyorlar.

Anketlerle kamuoyu yoklamaları ise Türkiye’nin ‘asıl gündemini’ avaz avaza bağırıyor.

‘Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması’, 4-14 Aralık 2014 tarihleri arasında, Türkiye nüfusunun genel temsiliyetine sahip 26 kent merkezinde ikamet eden, 18 yaş ve üzeri bin kişi ile yüz yüze konuşularak, politika, ekonomik gelişmeler, Türkiye ve uluslararası gündem konularında soruları içeren bir anket ile gerçekleştirildi.

‘Türkiye’nin en önemli sorunu nedir’ sorusunda bu yıl da işsizlik birinci oldu.

Geçen yıl ‘Türkiye’nin en büyük sorunu ne’ sorusuna ‘işsizlik’ yanıtını verenlerin oranı yüzde 29,3’den bu yıl yüzde 33’e yükseldi.

Ankete katılanların yüzde 12,8’i en büyük sorun olarak ekonomik krizi, yüzde 5,5’i hayat pahalılığını, yüzde 6,4’ü ise gelir dağılımındaki eşitsizliği gösterdi.

Türkiye’nin en önemli sorununu işsizlik ve ekonomiye ilişkin gelişmeler olarak görenlerin toplamı ise yüzde 57 oldu.

Ankete katılanların yüzde 45,3’ü son bir yılda ekonomik olarak daha kötü duruma geldiklerini belirtti.

Bu oran 2012’de 1,6, 2013’te ise 2,5 düzeyinde kalmıştı.

***

Ucube bir anlayışı ‘yeni Türkiye’ adı altında gündeme sokuşturmaya kalkmanın gerçek hayatta hiçbir karşılığı yok.

Nitekim Türkiye halkının yüzde 79,3’ü en iyi yönetim biçimini parlamenter sistem olarak görüyor.

5-28 Ekim 2014 tarihleri arasında Türkiye’nin 12 bölgesinde 2013 denekle yapılan bir başka araştırma da Türkiye halkının başkanlık sistemini istemediğini, sadece halkın yüzde 17’sinin başkanlık sistemine geçilmesi taraftarı olduğunu ortaya koyuyordu.

Azgın bir siyasal çıkarcılık, bizi Türkiye halkının temel zorluklarını değil, ar damarı çatlamış arsızlıklarını kalıcı rejime dönüştürme formüllerini tartıştırmak istiyor.

***

“Türkiye’de değişimciliğin siyaseti yok. Siyasetçinin kendi çıkarlarının siyaseti var” dememiz boşuna değil, bu ilkel çıkarcılık toplumu özürlü bir çaresizliğe hapsediyor, hem insanlarımızı öldürüyor, hem yoksullaştırıyor…

Bunun yakıcı somut örneklerini her gün yaşıyoruz.

Örneğin, inşaat sektöründe beş yıl içerisinde 35 bin 846 iş kazası oldu. İnşaatlardaki iş kazalarında bin 754 işçi hayatını kaybetti, bin 940 işçi sakat kaldı.

Neden?

Çünkü Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO), 1988 yılında kabul edilip, 1991 yılında yürürlüğe giren 167 sayılı inşaat işlerinde güvenlik ve sağlık sözleşmesi Türkiye tarafından tam 27 yıl onaylanmadı.

Özellikle Torun Center faciasından sonra daha sık dile getirilen söz konusu ILO sözleşmesi Türkiye tarafından ancak şimdi imzalandı.

Sözleşmede, inşaat işlerinin görüldüğü alanların, inşaat işlerinde kullanılan araçların ve malzemelerin güvenlik ve sağlığı, üye ülkelerin hükümetlerince konuya ilişkin önlemlerin alınması, işçi ve işverenlerin yükümlülüklerine ilişkin hükümler yer alıyor.

***

Ne var ki işçiler ölmeye devam ediyor…

Önceki gece, Muğla’nın Fethiye ilçesinde bir krom ocağında çalışan maden işçisi Mehmet Ali Taşkın, yaklaşık 200 kiloluk dev bir kaya parçasının altında kalarak can verdi.

Kaza, Taşın’ı emeklilik hakkını kazandığını öğrendiği son mesai gününde meydana geldi.

Aslında yaşamını kaybeden işçi tam üç ay önce emeklilik hakkını kazanmış ama yanlış hesaplama nedeniyle bundan maalesef haberdar olamamıştı.

***

İşçileri göz göre göre katleden siyaset, sık sık ekonomi bilimiyle çatışmaktan da geri kalmıyor, bu sosyal yasalara ihanet ise ekonomik krizlere, toplumsal fakirleşmelere yol açıyor…

Dün dolar 2,5 TL’ye çok yaklaşmıştı.

Literatürde yeri olmayan hurafeleri zorla finansal kurumlara kabul ettirmeye kalkışmanın bedeli bu.

Daha önce de benzer krizleri yaşayıp, ağır faturalar ödemiştik.

Şimdilerde iş daha da gemiyi azıya aldı, bakan sıfatı taşıyan kimilerinin ağzından Keynes’in kitaplarının çoktan yakılması gerektiğini duyma noktasına geldik.

***

Değişenler ve değişmeyenler…

Böyle bakınca ürkütücü bir tablo ortaya çıkıyor.

Şeffaflaşmaktan ve dünyadan uzaklaşan bir siyaset kurumu ülkenin başına bela olmaya devam ediyor.

Ömür boyu makamda kalıp tıkınma ısrarına siyaset diyoruz çünkü…

“Biz ne kadar dünyalaşabiliriz, bunun önünü açmak lazım. Küreselleşmenin önünü çok hızlı açmak lazım.

Kimse saraya girmeye kalkışmasın, sarayı yıkalım, sarayı!”

Türkiye’nin kurtulması için sarayın yıkılması gerekiyor.

* Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştıt