Mehmet Altan*
Siyasal iktidar hırsızlıktan suçüstü olunca, hemen ‘milli ordumuza kumpas kurmuşlar' diye bağırdı…
Sonrası malum ‘şıracı-bozacı' hikâyesi… Hırsızlar darbecileri, darbeciler hırsızları, her ikisi şikecileri, şikeciler de hırsızlarla darbecileri çeşitli beyanatlarla aklayıverdiler…
Şimdi Bremen mızıkacıları gibi bağırıyorlar…
Aslında masalda eşeğin üstünde köpek, onun üstünde kedi, onun üstündeki horoz bağırarak hırsızları korkutur ama burada etrafı korkutmaya çalışan bizatihi hırsızların kendileri…
Ne diyorlar?
Türkiye'de ‘hırsız yok, darbeci yok, şikeci yok'muş.
Kime göre yok?
Bremen mızıkacıları gibi birbirlerinin sırtlarına tırmanarak ayakta kalmaya çalışan hırsızlara, darbecilere, şikecilere göre yok tabii…
***
Doğrusu en şaşkınlıkla izlediğim de İlker Başbuğ… Özellikle de 17-25 Aralık'a ‘darbe' demesi…
Acaba neye ‘hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet' derdi, merak ediyorum…
Onca kanıtı görmezden gelerek hırsızları aklamaya çalışmanın amacı ne?
Siyasi iktidarla iyi geçinmek mi?
Yoksa darbecileri aklayanlara diyet borcunu ödemek mi?
***
TSK gibi devasa bir örgütlenmeyi yönetmiş biri söz konusu olunca daha ciddi bir donanım, daha bir derinlik, daha bir parıltı, daha bir özen, daha bir tutarlılık bekliyorsunuz…
Analizlerde hiçbir ‘anayasal ve hukuksal ölçü' yok…
Modern devleti oluşturan; yasama, yürütme ve yargı üçlemesinin oluşturduğu Kuvvetler Ayrımı prensibi yok…
Tüm anlatım, ceza hukukunda tanımı olmayan bir ‘paralel' suçlaması üzerinden gidiyor…
Bu kadarını, karısını doğradıktan sonra hâkimi ‘paralelci' diye suçlayan koca da söylüyor…
***
Anayasal düzeni dümdüz eden, faşizan bir siyasal İslam peşinde zorbaca koşturan, IŞİD ile sarmaş dolaş olan zihniyete ise övgü var.
Benim gençliğimde ‘kurmaylık' fazlasıyla önemsenirdi, daha dünyayı okumaya, daha kavramsal tahlile yatkın bir akıl olarak görülürdü…
Tüm gelişmeleri ne idüğü belirsiz bir ‘paralel' suçlaması üzerinden izah etmek, hırsızlıktan hiç söz etmemek bana Başbuğ'un bulunduğu makamlar göz önünde tutulduğunda fazla hafif geliyor doğrusu…
‘Kurmay aklı' dedikleri bu mu gerçekten?
Hırsızlık yaparken yakalanmış İslamcı bir faşizmle ‘ittifak' aramak mı?
Bir gün yargılanması kaçınılmaz olan böyle bir iktidara sığınmaya çalışmak mı?
***
Kimse fazla hoplayıp zıplamasın…
Bir kez daha tekrarlıyayım; şayet hukuk yoksa ve her şey siyasal çıkarlara göre şekilleniyorsa, dün ceza alan bugün sütten çıkma ak kaşık sayılabiliyorsa, yeniden görüşülecek olan bu davanın sonuçları için de şimdiden kesin bir şey söylenemez.
Siyasetin ne zaman nasıl değişeceği bilinemeyeceği gibi ‘hukukun' ne zaman bugünkü derin uykusundan uyanacağı da bilinemez.
Kararlar ‘konjonktüre' göre değişse de kanıtlar değişmiyor…
Dosyalarda öyle taş gibi duruyor.
***
17-25 bir gün yargılanacak… 17-25'in bir ucu Amerika'da yargının önüne çıkmaya hazırlanıyor… Orada hangi gerçeklerin açığa çıkacağını ise hiç kimse bilmiyor.
17-25 çözülmeye başlandığında her şey de onunla birlikte çözülmeye başlayacak.
Batı kampında bulunan bir ülke, üyesi olduğu kulübün evrensel kurallarına tümden ihanet eden bir anlayışla ne kadar yol alabilir?
Hem Türkiye'yi, hem dünyayı yok sayarak kendi çıkarlarına göre analizler yapanlar, yanıldıklarını pek de uzak olmayan bir gelecekte görürler.
***
Mertlik ‘delikli demir bulununca' değil, 17-25 Aralık'ta hırsızlar yakalanınca bozuldu…
Hırsız yokmuş, darbeci yokmuş, şikeci yokmuş.
Bunlara göre binlerce insan öldürülmedi, milyonlarca dolar çalınmadı, darbe planları yapılmadı.
Siz hep birlikte bağırarak yalan söylediğinizde gerçekler değişmiyor.
O gerçekler, hiç ummadığınız bir yerde karşınıza çıkmak için sizi sessizce bekliyor.