Gündem

Mehmet Altan: Meğer 28 Şubat da kumpasmış…

'Tüm darbeleri ve darbeciliği kendi 17-25 Aralık sürecine kalkan yapmak isteyen bir siyasal iktidar var karşımızda'

25 Mayıs 2015 11:26

Mehmet Altan*

Haftanın olaylarından bir potpuri yapsaydım herhalde çok sesli bir ezgi oluşurdu.

Kıbrıs’taki barış yürüyüşü, otomotiv sektöründe sömürülen işçilerin sarı sendika isyanı umutlu gelişmelerdi…

Edirne’de baraj inşaatında, taşeron firmanın alt taşeronu işçinin ölümü pek kimsenin umuru olmadı ama yürek yakan bir olaydı.

Piyasaları etkileyen Konda Anketi, New York Times’ın realist bir kara kalemle çizdiği ürkütücü analiz ciddi izler bıraktı arkasında.

Bunlara dünyayı da ekleyebilirdiniz: Tutucu Katolik İrlanda’nın, eşcinsel evlilikleri referandumla kabul eden ilk ülke olması, Polonya seçimleri, ABD’nin 12 eylül sonrası çıkarttığı ‘Yurtseverlik Yasası’nın’ Senato tarafından uzatılmaması, içine kapanan Türkiye’nin katılmadığı Eurovision Şarkı Yarışması…

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Hepsini not ettim ama en çok 28 Şubat ile ilgili gelişmeye hayret ettim…

Cumartesi gününün en çarpıcı haberlerinden birisi, 28 Şubat Davası ile ilgiliydi.

Davanın tek delili sayılan CD5’in adli bilişim uzmanı tarafından yapılan incelemesinde, ‘yasa, yönetmelik ve uluslararası standartlara aykırı olarak ve hukuki delil niteliği oluşturacak şekilde elde edilmediği gibi içindeki dosyaların da o tarihte kullanılmayan Microsoft Office sürümü ile oluşturduğu’ belirtilmekteydi…

Yani deliller sahte, olay ‘kumpastı’.

Belgeler, ‘o tarihte kullanılmayan Microsoft Office sürümü ile oluşturulmuştu’.

‘28 Şubat Darbecileri’ denilerek ‘masum’ generallere iftira atılmıştı.

28 Şubat Darbesi diye bir şey yoktu.

Balyoz’dan sonra 28 Şubat’ın da ‘sahte delillere’ dayanan bir kumpas olduğu ortaya çıkarılmıştı.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Hatırlayacaksınız, 28 Şubat Davası, 28 Şubat sürecinde, ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak’la suçlanan 103 sanık hakkında açılan davaydı.

Dava, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekteydi.

Sanıklar ilk defa 2 Eylül 2013’te hâkim karşısına çıktı. Davada 76’sı tutuklu, toplam 103 sanık vardı.

Davanın sanıkları arasında bulunan Genelkurmay Başkanı eski İsmail Hakkı Karadayı sağlık sorunları olduğu için duruşmaya katılmamıştı.

76 tutuklu sanıkla başlanan davada 19 Aralık 2013 tarihinde ‘tutuklu süreleri göz önüne alınarak ve delilleri karartma şüphesinin ortada kalkması’ sebebiyle adli kontrol şartıyla tahliye kararı verilmiş ve emekli Orgeneral Çevik Bir, emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli Tümgeneral Erol Özkasnak, emekli Tümgeneral Kenan Deniz ve Tuğgeneral İdris Koralp tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Böylece Balyoz Planı Davası’ndan hüküm giyen emekli Orgeneral Çetin Doğan dışında tutuklu sanık kalmamıştı.

Şimdi de delillerin sahte olduğu iddia ediliyordu.

xxxxxxxx

28 Şubat 1997’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan, ordu ve bürokrasi merkezli o korkunç süreci yaşadığımız demek ki yalandı…

Türkiye siyasi tarihine geçen kararlar ve bu kararların uygulanması sırasında Türkiye’de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda yaşanan gelişmeler de palavraydı…

Yaşananların, post-modern darbe olarak adlandırılması da bir masaldı…

Çünkü CD5’in sahte olduğu iddia ediliyordu…

Delilin sahte olduğu iddia edilince, yaşananlar da yalan mı oluyordu?

xxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Tabii ki yaşananlar yalan olmuyordu ama tüm darbeleri ve darbeciliği kendi 17-25 Aralık sürecine kalkan yapmak isteyen bir siyasal iktidar var karşımızda.

Kendi hırsızlığını aklayabilmek için bütün darbelerin de aslında var olmadığını kanıtlamaya uğraşıyor.

Türkiye ilk kez böylesine bir ‘hırsız-darbeci aşkı’ yaşamakta…

Tutkunun boyutlarına bakın ki ‘muhafazakârları’ daha çok hırpaladığı için siyasal iktidarın tüm diğer darbelerden ayırarak neredeyse tek darbe sayacağı 28 Şubat’ı bile inkâr eder hale geldiler sonunda.

Milli Güvenlik Kurulu’nun, Kırmızı Kitap’ın aynen devam etmesine rağmen en çok ‘askeri vesayeti’ geriletmekle övünen AKP, ‘hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvet’ sarmalına girince bu övüncünden de vazgeçti…

‘Sözde Müslümanlık’ ne hazin bir zavallılıkmış meğer…

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Günümüzde hırsızları yakalayanlara ‘paralel’ deniyor.

Şimdi AKP’nin, 28 Şubat 1997 darbesini de ‘paralelcilere’ bağlamasını bekliyorum…

‘Sahte belgelerle milli ordumuza kumpas kuran paralelciler, 28 Şubat’ta darbe yapıldığını iddia ederek…’ diye başlayan bir açıklama bekliyorum doğrusu iktidardan.

Aklamadıkları bir 28 Şubat kalmıştı.

Şimdi onu da aklıyorlar.

xxxxxxxxxxxxxxxxxx

Neymiş?

28 Şubat yalanmış… Belgeler sahteymiş… ‘belgeler, o tarihte kullanılmayan Microsoft Office sürümü ile oluşturulmuş.’

Hem Müslümanım, hem anti-militaristim deyip hırsızlık yaparsan sonunda bütün darbeleri aklayan bir çamaşır makinesine dönersin böyle.

28 Şubat’ı bile inkâr eder duruma düşersin…

‘Yeni Türkiye’de’ gelinen nokta, darbeciyle hırsızın aşkı…

Bu iktidar böyle giderse, sonunda 12 Eylül’ün ‘sahte belgelerini’ bulup onu da aklayacak.

Siyasi iktidarın mottosu artık iyice netleşiyor:

‘Mesele hırsızlıksa, darbeler teferruattır’.

Mahkemeden kaçan hırsızların ilk işi de ittifak kurdukları darbecilerin aslında darbe yapmadığını kanıtlamaktır.

*Bu yazı gazete360.com'dan alınmıştır