Mehmet Altan*
Siyasal gündem haftanın ikinci yarısında koşmaya başladı…
Perşembe günü Erdoğan, Harp Akademileri Komutanlığı’nda düzenlenen törende subaylara seslendi, ‘gazozuma ilaç atmışlar’ türünden bir açıklama yaparak Balyoz ve Ergenekon sürecinde ‘kandırıldığını’ iddia etti:
“Bu operasyonlarla şahsım başta olmak üzere, tüm ülke yanlış yönlendirildi, aldatıldı.
Kurumlarımızın içinde örgütlenmiş, güçlü medya desteğiyle teçhiz edilmiş bir yapının, Türkiye’yi ele geçirmek için yürüttüğü bir kumpasa, bir darbe teşebbüsüne hep birlikte maruz kaldık.”
Yargıtay aşaması tamamlanmış bir dava sürecinde nasıl ‘kandırılmış’ olduğumuzu tam anlamak mümkün değil, Yargıtay süreci dâhil tüm hukuksal aşamalarda yargı mı ‘aldatıldı’ yoksa tüm adalet mekanizması bizi mi ‘aldattı’ onu da anlamadım…
Yasaması, yürütmesi, yargısı bu kadar rahatça aldatılıyor ise bu nasıl bir ‘devlet’, doğrusu buna da şaşırdım…
Ayrıca Erdoğan hükümeti bu kadar rahat ‘aldatılıyor’ ise acaba Erdoğan hükümetlerini başka aldatanlar da oldu mu?
On iki yıl boyunca aldatılabilecek kadar ‘saf’ olan bir hükümeti başkalarının bundan sonra aldatmayacağının bir garantisi var mıdır?
Bu kadar kolay ve bu kadar uzun süre ‘aldatılabilen’ bir hükümete bu ülke nasıl güvenecek?
Ya şu anda da birileri tarafından aldatılıyorlarsa ne olacak?
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Ama baktım ‘aldatıldım’ ağlaşmasının esas bombası konuşmanın bir sonraki aşamasında saklanmış:
“Uzun süredir temkinle yaklaştığım, faaliyetlerini takibe aldığım bu yapı, biliyorsunuz, 17-25 Aralık 2013’te doğrudan hükümeti devirmeye ve adeta Türkiye’ye topyekûn el koymaya yönelik bir teşebbüse girişti. Yolsuzluk kılıfı altında başlattıkları bir operasyonla şahsımla birlikte ülkemizin tüm milli kurumlarını, milli projelerimizi hedef aldılar.”
Anladım ki Recep Tayyip Erdoğan, Balyoz Davası’nı ‘17-25 Aralık sürecinin’ ‘peçesi’ yapma gayretinde.
‘Balyoz’da aldatılmış’ olduğumuzu kabul etmek, 17-25 Aralık’ta da ‘aldatılmış’ olduğumuzun kabulü anlamına geliyor bu yaklaşıma göre.
Önerme açık aslında:
‘Biz darbe olmadığını kabul edelim, siz de hırsızlık olmadığını kabul edin.’
Böylece hırsızlarla darbeciler el ele vererek, hırsızlıkla darbeciliğin aslında olmadığını ilan edecekler.
Böylece ‘tarihi’ koalisyon kurulmuş olacak.
Zaten bu ikisi bugün artık birbirinden ayrılmaz bir hale geldi.
‘Balyoz darbe değildi’ diyen birinin ‘hırsızlık vardı’ demesi, ‘hırsızlık yoktu’ diyen birinin de ‘Balyoz darbeydi’ demesi mümkün değil artık.
Bu garip işbirliği sayesinde AKP tabanı darbecilere mahkûm edilirken, en hızlı AKP muhalifi ulusalcılar da ‘hırsızlığın’ varlığını inkâr etmek mecburiyetinde kalıyorlar.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Ne ki bu strateji Balyozcuların lehine mi olur, aleyhine mi, şüpheliyim.
‘17-25 Aralık kumpastı’ iddiası, bu iddiayla eşleştirilecek her konuyu çürüğe çıkartır çünkü.
‘17-25 Aralık gibi Balyoz Davası da uydurmadır’ cümlesini duysanız, bu önerme hakkında ne düşünürsünüz?
Şüphesiz, ikisinin de bal gibi doğru olduğu kanısı fazlasıyla güç kazanır.
Çarşı darbe, Gezi darbe, her meşru eylem darbe ama Balyoz ve Ergenekon darbe değil, buna inanmak mümkün mü sizce?
Bugün Erdoğan’a ve yandaşlarına bir bakın, ‘ordudan’ başka herkesi darbecilikle suçluyorlar.
‘Darbeci’ olmadığına, asla darbecilik yapmadığına inandıkları tek müessese ise ordu.
AKP tabanı buna inanıyor mu gerçekten?
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Bu trajik işbirliğinin temelinde sadece 17-25 Aralık dönemini yargıdan kaçırma gayreti yok, bir de ‘Türk usulü başkanlık’ inadı var…
Erdoğan, ‘başkanlık’ konusunda kendi partisi de dâhil hiçbir siyasi müttefik bulamıyor.
Halkın büyük çoğunluğunun da başkanlığa karşı çıktığını kamuoyu araştırmaları ortaya koyuyor.
Peki, bu başkanlık işi nasıl gerçekleşecek?
Bunun için tek ümit, tek müstakbel müttefik orduymuş gibi görünüyor.
Balyoz tartışmalarına, ‘ordumuza kumpas kuruldu’ açıklamalarına, Baransu’nun saçma sapan nedenlerle tutuklanmasına, Harp Akademileri’ndeki konuşmaya bir de bu açıdan bakın.
Bakalım bütün bu gelişmeler size nasıl görünecek.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Nevruz öncesi ve sonrası Erdoğan’ın sözlerini de ‘başkanlık’ açısından okumak gerekir bence…
Kürt sorunu gibi önemli, ağır ve acılı bir sorunu bile ‘Türk usulü faşizan bir başkanlık’ hedefinin aracı yapmaya kalkıştığını, çözüm sürecinin gelişimini kendi başkanlık arzusunun zamanlamasına bağlamaya uğraştığını, böyle baktığınızda görebilirsiniz.
Erdoğan her çıkışıyla, zaten pek de süratli ilerlemeyen ‘çözüm sürecinin’ hızını daha da yavaşlatmaya uğraşıyor.
‘Ortak deklarasyona’, ‘izleme komitesine’ karşı çıkmasını, hükümetle çatışmasını, ‘başkanlık’ pazarlıkları açısından değerlendirdiğinizde olaylar daha iyi oturuyor yerli yerine.
Belli ki ‘çözümün’ gecikmesini ve başkanlık pazarlığının bir parçası olmasını istiyor.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Devlet odaklı unsurların resmi şamatalarına rağmen ‘ateşkes’ dışında gereken yolu alamayan müzakere sürecinin bile gerisinde kalmış bir Erdoğan var.
Anayasayı, yasaları, 17-25’de bıçaklanan hukuku öylesine kaba bir iştahla yok saymaya devam ediyor ki yaklaşan seçimler nedeniyle ölüm kalım mücadelesine girişen hükümetle bile çatışır hale geldi.
Erdoğan, ‘başkanlık’ arzusu arttıkça yalnızlaşıyor.
Yalnızlaştıkça da ‘darbecilere’ doğru daha hızlı koşar, askeriyeden medet umar hale geliyor.
Harp Akademileri’nde ‘darbe girişimi yoktu’ diye nutuklar atıyor.
‘Yolsuzlukla’ ‘darbeciliği’ birbirine bağlayan konuşmalarla, ‘kader ortaklığı’ teklif ediyor.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Türkiye’nin yakın tarihine baktığımızda, en ‘tehlikeli’ gelişmenin, diktatörlük hayalleri kuran siyasetçilerin orduyla işbirliği arayışları olduğunu görüyoruz.
Hukukdışı bir işbirliği çünkü bu...
Hukukun dışına çıkıldığında, pazusuna ve silahına güvenen iktidara el koyuyor.
Bu da her seferinde ordu oluyor.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Bir siyasetçi, orduyla siyasi bir işbirliğine gidemez.
Giderse, hukuksuzluğun ve silahın iktidar olmasının yolunu açmış olur.
Böyle bir gelişme, bütün Türkiye’yi, bu ülkede yaşayan herkesi perişan eder.
Siyasi iktidarın ‘hırsızlıklarını’ saklayabilmek için kendilerini ‘darbe yoktu’ diye bağırmaya mecbur hisseden AKP’liler, ne tür belalara yol açabileceklerini bir düşünsünler.
Bu ‘Balyoz’ kavgasının neden şimdi Erdoğan’ın taraftarlarınca yeniden alevlendirildiğini bir tartsınlar.
Hırsızlığı saklayalım derken çok daha büyük bir belayı davet edebileceklerini belki o zaman fark ederler.
Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır.