Gazeteci-yazar Saygı Öztürk, ünlü gazeteci Abdi İpekçi’yi öldüren, Papa’yı vuran Mehmet Ali Ağca’nın öyküsünü yeni belge ve bilgilerin ışığında yazarak kitaplaştırdı. Milliyet gazetesinde yer alan habere göre, Öztürk, piyasaya çıkan “Taşeron Mesih” adlı kitabında, Ağca’nın Türk yetkililer tarafından Roma’da yapılan sorgusunun tutanaklarını, nasıl pasaport çıkarıldığını, Türkiye’ye getirildikten sonra avukatlarıyla yaşadıklarını, öldürülmekten nasıl korktuğunu ve Ağca’ya yönelik kamuoyunun bilmediği daha birçok konuyu ele alıyor.
Ağca’nın tercümanlığını yapan ünlü televizyoncu
“...Korcan’ın ev arkadaşları merak içindeydi. Onlara ‘yeminli tercümanlık görevi verildiğini’ anlattığında, bazıları inanamadı. Yakalanan kişinin Ağca olduğu, bu kişiyle Korcan’ın bir ilgisinin bulunduğunu düşünenler bile oldu. Korcan onları rahatlattı.
Eve, sivil plakalı polis aracı geliyor, Korcan’ı sorgu saatinde götürüyordu. Korcan’ın tercümanlığı tam yirmi gün sürdü. Hiçbir gazeteci onun tercümanlık yaptığını henüz belirleyememişti.
Suikast olayını araştırmak üzere Londra’dan Roma’ya gelen Hürriyet gazetesi muhabiri Faruk Zapçı, Korcan’ın tercümanlık yaptığını belirledi. Ancak Korcan konuşmuyor, yeminine sadık kalıyordu. Artık deşifre olmuştu... Yeni Asır gazetesi yetkilileri, Roma’da bulunan Korcan’ın, tercümanlık yapan ve kendi muhabirleri olan Korcan olduğunu öğrendiklerinde şaşırmışlardı...
İşte o günlerde ünlü gazeteci-yazar Uğur Mumcu, Papa-Ağca-mafya ilişkilerini araştırmak üzere Roma’ya gitti. Korcan’ı buldu. Zaten her gelen gazeteci Roma’yı adım adım bilen Korcan’a ulaşıyor, İtalyancayı da bilmesi nedeniyle ondan yardım alıyorlardı...
Ağca’nın tercümanlığını yapan konservatuvar öğrencisi Korcan, bugünün ünlü spikeri Korcan Karar’dan başkası değildi..."
Çatlı, Ağca’nın elindeki kozu nasıl elinden aldı?
Faruk Özgün kimliğiyle Mehmet Ali Ağca’ya pasaport almıştık. Aynı günlerde Galip Yılmaz kimliğiyle de alınan pasaport vardı. Bu pasaportun gerçekte kim için alındığını polis hiçbir zaman bulamadı. Bunu ilk kez açıklıyorum: Galip Yılmaz kimliğiyle pasaport alınan kişi gerçekte Ağca’nın en yakınındaki isimlerden olan Mehmet Şener’di’ diyor.
... Zeki Çatlı, Mehmet Ali Ağca’yı ağabeyi Abdullah Çatlı’nın Kapıkule sınır kapısından yurtdışına çıkardığını anlatıyor ve şunları ekliyor:
‘Ağca yurtdışına gönderilirken kendisine yeni elbiseler alındı. Pasaportu eline verildi. Eşyaları ise Adidas marka bir spor çantasına konuldu. O çanta, uzun süre ağabeyimde kaldı.’
Abdullah Çatlı, Ağca’ya yaptığı yardımı Ağca’dan önce açıklamış, pasaport alınmasında İstanbul’da bir komiserin yardımcı olduğunu söylemişti. Zeki Çatlı, 1990 yılında Türkiye’ye gelen ağabeyi Abdullah Çatlı’ya, ‘Ağca’ya yardım ettiğini niçin açıkladın?’ diye sorduğunda aldığı cevabı da bu kitap için şöyle aktarıyor:
‘Ağabeyime göre, Ağca’nın en büyük kozu bulaşma, çamur atma ve tehdit unsurunu kullanması. Kendisine karşı Ağca’nın yapacağı suçlamaların ise pasaportunun sağlanması, evinde saklanması ve yurtdışına götürmesi olabileceğini, bunları açıklamakla Ağca’nın elindeki tüm kozları elinden aldığını düşünüyordu’...
Keşke Seda Sayan beni bekleseydi
Ağca Türk görevliye sordu:
‘Şimdi yolculuğumuz nereye?’
‘Seni vatanına götürmek için geldik. Özel bir uçakla yurda götüreceğiz.’
Ağca şaşırmıştı. O, serbest kaldıktan sonra İtalya’da kalmak istiyordu. Görevlinin az önce gördüğü fotoğrafı hatırladı, ‘İtalya’da özleyeceğim tek kişi az önce resmini gördüğünüz kadın. Bana cezaevinde tek güç veren, yaşama bağlayan bu kadındı’ dedi... Ağca’nın öldürmek istediği Papa II. Johannes-Paulus’un resmi de vardı çantada...
Uçak gece yarısı havalandı. Yolculuk başlamıştı. Ağca’nın taşkınlık yapacak hali yoktu.
‘Kelepçeyi çıkarıyoruz. Yolumuz uzun. Rahat et’ dediler.
‘İyi olur. Türkiye’ye gidiyorum diye inanın çok mutluyum.’
...Uçakta kimse konuşmuyordu. Sessizliği Ağca bozdu:
‘Ben gidiyorum, İtalya’ya bu kez başkaları geliyor.’
‘Kim geliyor?’
‘Fatih Terim antrenör olarak İtalya’ya geldi. Hakan Şükür Inter’e geliyor. Onlar burada olsaydı televizyonda onların maçlarını izlemek ayrı bir heyecan olurdu.’
‘Hangi takımı tutuyorsun Ağca?’
‘Galatasaray hastasıyım. Hakan’ın da hayranıyım. Türkiye’yi çok özledim. Cezaevinde çok zor günler geçirdim. Kafayı yememek için kendimi spora verdim. Bol spor yapıyordum. Mektup yazıyordum. Vakit geçmek bilmiyordu.’
‘Belli, güçlü görünüyorsun.’
‘Kitabı da sıkıldığım için yazdım. Yaşayıp da yazmadığım çok şeyler var. İtalyancayı da yine can sıkıntımı gidermek için öğrendim. İyi de oldu.’
‘Türkiye’de olup biteni öğreniyordun herhalde...’
‘Televizyondan dinliyordum. Haberler değil de en çok Seda Sayan’ın şarkıları beni etkiliyordu.’
‘Geçenlerde evlendi, haberin var mı?’
‘Hayır şimdi öğrendim...
Beni beklese iyi olurdu.’...”
Hastanede büyük panik
“... 12 Ocak 2006, Ağca için unutulmaz bir gündü. Saat tam 09.27’de cezaevi kapısında göründüğünde yerli yabancı onlarca foto muhabiri, kameraman Ağca’yı daha iyi görüntüleme çabası içindeydi... Cezaevinden çıkmadan önce Ağca, ‘Çırağan Oteli’nde basın toplantısı yapacağım’ demiş, bu isteğinden avukatı vazgeçirmişti. Cezaevinden çıktıklarında adeta peşinde bir basın ordusuyla Pendik Devlet Hastanesi’ne gelmişti. Oradan Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne getiriliş nedeni farklıydı.
Askerlik yapmamak için rapor almak istiyordu. Cezaevinden çıktığı gün Pendik Askerlik Şube Başkanlığı’na başvurmuş, aynı gün, Tuzla Piyade Okul Komutanlığı Revir Baştabipliği’ne götürülmüştü...
Askerler, hastane içinde Ağca’nın güvenliğini sağlamaya çalışırken, içeriye giren polisler de Ağca’yı oradan alıp götürmek istiyordu. Ağca ne yapacağını şaşırmıştı. Polisler, avukat Demirbağ’a, ‘Ağca’nın öldürüleceğine ilişkin duyumlar var. İki İtalyan’ın hastane içine girdiğini, Ağca’yı vurmakla görevlendirildiğini öğrendik’ diyor ve Ağca’yı hemen uzaklaştırmak istediklerini belirtiyorlardı. Hatta Ağca’nın içeride öldürülmezse bile dışarıda nasıl öldürüleceğini de söylüyorlardı. Arabalarla dışarı çıkarken, o kargaşada Ağca otomobil içinde ya öldürülecek ya da kaçırılacaktı...”
Cinayet tatbikatı
Milliyet gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi’yi 1 Şubat 1979’da öldüren Mehmet Ali Ağca, 25 Haziran 1979’da bir kahvede yakalandı. Olay yerinde yaptırılan tatbikatta işlediği cinayeti ayrıntılarıyla anlattı. Duruşması başladı. Son katıldığı celsede “Gelecek celsede her şeyi söyleyeceğim” dedikten sonra, tutuklu bulunduğu cezaevinden kaçtı. Kaçtığında Milliyet’e “Papa’yı vurmak için kaçtığını” anlatan bir mektup yollamıştı.
Orlandi’yi kimin kaçırdığını açıklayacak
Papa 2. Jean Paul’e suikast girişiminde bulunan, Abdi İpekçi cinayeti ve iki ayrı gasp suçundan hükümlü Mehmet Ali Ağca, 18 Ocak’ta tahliye olmasının ardından, 1983’te 15 yaşındayken esrarengiz şekilde ortadan kaybolan Emanuela Orlandi’yi kimin kaçırdığını, Kremlin’in Papa’ya düzenlenen suikast girişimi için Bulgar hükümetini kullanıp kullanmadığını açıklayacağını bildirdi.
Ağca’nın avukatları olduğunu belirten Gökay Çağlaralp Gültekin ve Yılmaz Aboşoğlu, dün basın toplantısı düzenledi. Aboşoğlu, Ağca’nın ‘terörizme’ ilişkin bazı değerlendirmelerinin yer aldığı mektup ile basın toplantısının nerede, ne zaman düzenlenmesi gerektiğini belirten bilgi notunu basın mensuplarına gösterdi.
İngilizce yazılan, open letter (Açık Mektup) diye başlayan ve imzasız olan 2 sayfalık mektupta Ağca, şunları kaydetti:
“Bazı gazeteciler bana şöyle sorular soruyor: 13 Kasım 1979’da Kremlin’e ait dokümanlarda Kremlin’in Polonyalı Papa’yı öldürmeye karar verdiği yer alıyor. ‘Ve sen Ali Ağca. Hapisten 25 Kasım 1979’da kaçtın. Bu iki olay arasında mantıksal bir neden ve sonuç ilişkisi var mı? Ve Kremlin, Papa’ya düzenlenen suikast girişimi için komünist Bulgar hükümetini kullandı mı? Ve Emanuela Orlandi’yi kim kaçırdı?’ Bütün bu soruları önümüzdeki haftalarda yanıtlayacağım.”
Ağca'dan 2 açık mektup
Mehmet Ali Ağca’nın bu basın toplantısı için 13 Ocak gününü seçmesinin özel bir önemi olup olmadığına ilişkin soruya avukat Gültekin, “Bu tarihinin mutlaka özel bir anlamı var.
Bu açıklamaları kendisi yapacaktır” yanıtını verdi.