İslami hassasiyetlerle 24 yıl önce kurulan insan hakları örgütü Mazlumder, Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi tarafından “Bu suça ortak olmayacağız” başlığıyla kaleme alınan bildiriye imza atan akademisyenler hakkında görevden uzaklaştırma, soruşturma a gibi uygulamaları kınadı.
Mazlumder İstanbul Şubesi tarafından yapılan basın açıklamasında, “Mazlumder İstanbul Şubesi olarak; herhangi bir paydaşlığımız olmayan bir grup tarafından yine içeriğine ve kurgusuna katılmadığımız tartışma konusu metne karşı” olarak tanımlanan akademisyenler bildirisini imzalayan akademisyenlere yönelik uygulamalara ilişkin şu ifadeler yer aldı:
“Adil bir devlete yakışmayan, düşünce ve ifade özgürlüğüyle bağdaşmayan, ölçüsüz her türlü müdahaleyi kınadığımızı belirtir, devlet yetkililerinin kişilerin ifade özgürlüğüne ve adil yargılanma haklarına saygı göstermesi gerektiğini hatırlatırız.”
Devletin, “toplumda ciddi biçimde rahatsızlık da uyandırsa şiddet içermediği müddetçe düşünceleri açıklama ve ifade hürriyetine de saygı duymakla yükümlü olduğunun” hatırlatıldığı açıklamada, “Unutulmamalıdır ki ifade özgürlüğü, bizzat devlet yetkililerini veya toplumun büyük kesimini rahatsız edici ifade ve beyanlar için koruma sağlayan bir hak olup zaten kimseyi rahatsız etmeyecek ya da herkesçe desteklenen nitelikteki ifadelerin bu korumaya ihtiyacı yoktur” dendi.
Mazlumder’in yayınladığı basın açıklamasının tam metni şöyle:
"Geçtiğimiz günlerde 1128 akademisyen bir imza kampanyası düzenleyerek “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir metni, “Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi” olarak basın ve kamuoyuyla paylaşmışlardır. Bu metin doğası gereği, kamuoyunda olumlu ve olumsuz eleştiriye tabi tutulmuştur, tutulacaktır.
Ancak bugün itibariyle anılan metni imzalayan akademisyenler hakkında Yükseköğretim Kurumu Başkanlığı ve ilgili üniversitelerce disiplin soruşturmaları başlatıldığı, çeşitli üniversitelerde “tedbiren görevden uzaklaştırma” kararı verildiği, bazı üniversitelerde çeşitli grupların akademisyenlerin odalarına işaretlemelerde bulunduğu, çeşitli illerin Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından haklarında “terör propagandası yapmak, Türklüğü ve Devleti aşağılamak” suçlarından cezai soruşturma başlatıldığı, yakalama ve gözaltı işlemlerinin gerçekleştiği kamuoyu gündemine yansımıştır. Çok kısa bir zaman içinde görülmüştür ki, metni imzalayan kişilerin doğrudan cezalandırıldığı bir sosyal ortam inşa edilmekte, hukuki süreçler beklenmeksizin imzacıların hayatlarına müdahale içeren idari ve cezai yaptırımlar teşvik edilmekte, devlet yetkilileri dışındaki kişilerin sözlü ve fiili saldırılarına müdahale edilmeyerek imzacıların tehdit edilmeleri söz konusu olmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, devlet insan hayatına müdahale yetisi çok yüksek olan güçlü bir aygıttır. Bu aygıt, yöneticileri her kim olursa olsun, Türkiye’de herkesin ve her kesimin hayat ve haysiyet hakkını korumakla yükümlü olduğu kadar, toplumda ciddi biçimde rahatsızlık da uyandırsa şiddet içermediği müddetçe düşünceleri açıklama ve ifade hürriyetine de saygı duymakla yükümlüdür. Unutulmamalıdır ki ifade özgürlüğü, bizzat devlet yetkililerini veya toplumun büyük kesimini rahatsız edici ifade ve beyanlar için koruma sağlayan bir hak olup zaten kimseyi rahatsız etmeyecek ya da herkesçe desteklenen nitelikteki ifadelerin bu korumaya ihtiyacı yoktur.
Bir kısım kişilerin düşüncelerini paylaştığı metinler ve bildirilere ilişkin, bu metinler devlet politikaları ve toplumun bir kesiminin görüşleriyle uyumsuz olsa dahi, devlet görevlilerinin ve siyasetçilerin yapması gereken, olumlu veya olumsuz fikirlerini beyan etmek ve fikirler piyasasında kamuoyu yaratmasını beklemektir. Yine hukuka aykırı olduğu düşünülen ifade biçimleri, ancak hukuk kurallarının öngördüğü zeminde yargılanarak yaptırıma uğratılmalı, kişilere savunma ve adil yargılanma hakkı tanınmalıdır.
İfade özgürlüğünün ve bu özgürlüğün sınırlanmasına ilişkin usulî yükümlülüklerin korunması, toplumun her kesimi için teminat niteliğindedir. Zira yakın tarihimiz, Türkiye’de taban tabana zıt ideolojilerin ortak noktasının, birbirini itibarsızlaştırarak türlü gayri hukuki süreçlere maruz bırakmak olduğunu göstermektedir. Bu ortak tecrübeden hareketle düşünce ve ifade hürriyetinin toplumsal barışın ön koşulu olduğunu idrak etmemiz ve aksinin her türlü düşünce mensubu için güçlü bir tehdit oluşturacağını fark etmemiz gerekmektedir.
Mazlumder İstanbul Şubesi olarak; herhangi bir paydaşlığımız olmayan bir grup tarafından yine içeriğine ve kurgusuna katılmadığımız tartışma konusu metne karşı, adil bir devlete yakışmayan, düşünce ve ifade özgürlüğüyle bağdaşmayan, ölçüsüz her türlü müdahaleyi kınadığımızı belirtir, devlet yetkililerinin kişilerin ifade özgürlüğüne ve adil yargılanma haklarına saygı göstermesi gerektiğini hatırlatırız."