Mavi Marmara Davası, Türkiye İsrail anlaşmasının 4. maddesi gerekçe gösterilerek düştü. Gerekçeli kararda da Anayasa’nın 90. maddesine atıfta bulunularak “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir” denildi. Cumhuriyet'ten Candan Yıldız'ın haberine göre, davanın avukatlarından ve aynı zamanda 30 Mayıs 2010’da yola çıkan Mavi Marmara Gemisi’nin yolcularından biri olan Gülden Sönmez hükümetin anlaşmayla suç işleyenleri affettiğini söyledi. Anlaşmada yer alan 20 milyon dolarlık ödemeyi de “sus payı” olarak değerlendiren Sönmez, “Ailelere o paradan şu ana kadar 1 dolar bile ödenmedi” dedi. Avukat Sönmez, mağdurların haklarını aramak için hükümete dava açmaya hazırlandığını, hükümetle Mavi Marmara davası müştekilerinin şimdi karşı karşıya geleceğini belirtti.
Yıldız'ın sorularını yanıtlayan Sönmez'in cevapları şöyle:
Davadan çıkan karar sizce hukuki mi siyasi mi?
Siyasi bir karar. Çünkü tamamıyla hukuk katliamıyla ortaya çıkmış bir karar. Birincisi hiçbir anlaşma, temel insan haklarını ve en temelde de yaşam hakkını ortadan kaldıracak şekilde imzalanamaz, onaylanamaz. Hiçbir devletin böyle bir yetkisi yok. Devlet, kendi politikalarıyla ilgili anlaşmaları elbette yapabilir ama bu dava şahısların davası, katledilenlerin davası, katleden şahıslara karşı açılmış bir dava.
Hürriyetinden yoksun bırakılan, işkence gören, kadınların taciz edildiği bu suçlardan dolayı birilerinin yargılandığı, şikâyetçilerin de yargılananların da şahıs olduğu bir dava. Bağımsız yargı, şahısların haklarını korumakla mükelleftir. Dava, her şeyi ile hukuka uygun yürütüldü. İsrail-Türkiye anlaşmasının 4. maddesi karara gerekçe gösterildi. Bu af niteliği taşıyor. Af niteliği taşıyan bir anlaşmanın TBMM’den, Türkiye Anayasası’na göre 330 oyla çıkması gerekirdi. Ancak sadece 206 oyla çıktı.
Siz anlaşmaya evet diyen vekilleri de mi sorumlu görüyorsunuz?
Kesinlikle... O gemiye binmiş 800 mağdurun ve o gemilere bağış vermiş binlerce insanın, Gazze’de abluka altındaki mazlum insanların vebalini günahını ve hukuki sorumluluğunu o el kaldıran herkes üzerine almıştır. Karar yangından mal kaçırır gibi çıktı. Usulen de anayasaya aykırı olarak çıkmış bir anlaşma. Eğer mahkeme, mahkûmiyet kararı verseydi hükümetin ancak infazına dair bir yetkisi olabilirdi. O zaman affedebilirdi.
Kim kimi affetti?
Türkiye, İsrailli katilleri affetmiş oldu. Çok net bir şekilde. Anlaşma metnini okuduğunuzda da göreceksiniz. ‘‘İsrailli şahıslar veya tüzel kişiler ya da devlete, Türkiyeli gerçek kişiler, tüzel kişiler tarafından açılmış bütün hukuk ve ceza davalarından muaftır’’ diyor. Eğer yargılama devam etseydi o zaman da af niteliği taşırdı. Resmen bu bir aftır. Türkiye, İsrailli askerleri, kurumları, siyasileri affetmiştir. Meclis de usule aykırı olarak bunu onaylamıştır. İşin daha acı tarafı Türkiye şunu söylemiştir: “Onlar bu suçu işledi, ben onları affettim, eğer bir dava yürüteceksiniz bu davayı bana karşı yürütebilirsiniz.”
Anlaşmanın ilk 3 maddesi ne ile ilgili? Hayatını kaybedenlerin ailelerine verilecek 20 milyon dolarla ilgili. Tazminat kelimesini bilerek kullanmıyorum, çünkü 20 milyon dolar bağışla ilgili. Bahşiş, sus payı gibi. Ki daha verilmedi ailelere. Tamam 800’e yakın mağdur var, çünkü anlaşma bütün filo gemileriyle ilgili. Sadece Mavi Marmara değil. 37 devletin vatandaşı var. Türkiye olarak bir anlaşma yapıyorsun ama bir İngilizin, bir Fransızın, bir İspanyolun davasını nasıl düşürebiliyorsun? Bu anlaşmayla Türkiye, bu sorumluluğu da üstüne almış oluyor ve ‘‘Bana karşı dava açın parasını ben ödeyeyim’’ diyor.
Yani Türkiye’ye dava açma hakkınız mı oluşmuş oluyor İsrail-Türkiye anlaşmasıyla?
Evet ve açacağız da. TBMM bunu kabul ettiyse, Türkiye hükümeti de bunu böyle yapalım diyorsa, insanlar mağduriyetlerini hak arama yollarını o zaman buna göre yürütecek. Mağdurların tamamına yakını da bu davayı açacak. Türkiye siyasi olarak kabul etmiş oluyor ama biz İsrail’in de sorumluluğunun kalktığını kabul etmiyoruz hukuka aykırı olduğu için.
Ailelerin süreçte tutumları nasıl oldu?
Şehit aileleri, başından beri davalarının bir anlaşma konusu yapılmasına karşı. Bu gemiler, insanların bağışlarıyla alındı. 60’ın üzerinde ülkeden para ve yardım geldi bu gemiler için. Biz uluslararası kamuoyuna karşı da sorumluyuz. Aileler, İsrail’in maddi ve manevi tazminat ödemesini gerektiğine inandılar ama bunu öncelikli mesele olarak görmediler. Aileler, ‘‘Türkiye, İsrail ile normalleşme adına birşeyler yapacaksa da bizim davalarımız masada konu edilemez’’ dediler.
Buna karşı İsrail bu davanın düşürülmesini hep şart koştu, hükümet bile bile bu süreci yürüttü. Cumhurbaşkanının açıklaması şöyleydi: “Hak sahibi, kan sahibidir. Biz sizin davalarınıza karışmayız.”
Peki, anlaşmaya göre 20 milyon dolar defaaten ödenecekti. Bu cephede süreç hangi aşamada?
Hiçbir şekilde şehit aileleriyle irtibat kurulmadı. Herhangi bir ödeme yapılmadı. Hiçbir şehit ailesi de gidip böyle bir talepte bulunmaz, bulunması da gerekmez, mesuliyet hükümetindir. Madem aldınız, ki Enerji Bakanı “Biz 20 milyon doları aldık. Adalet Bakanlığı’nın hesabına yatırıldı” dedi. Bu açıklamayı neden Enerji Bakanı yapar, bu bile inciticiydi. Enerji anlaşmasının karşılığı olarak mı alıyorsunuz bu 20 milyon doları. Açıklayacaksa Adalet Bakanı ya da Dışişleri Bakanı açıklasaydı. Açıklama hadi neyse onu da geçtik ama peki şimdi ne oldu? Davayı da düşürdüler. Nerede bu para?
Hukuki teamüller açısından örnek bir dava Mavi Marmara davası. Bu dava nasıl bir mesaj verdi?
Hak arayışının ortadan kaldırılması ile açıklabileceğimiz bir karar. Mahkeme siyasi bir kararı hukuki olarak açıklamaya çalıştı. Açıklayamadı aslında, kimseyi de ikna edemedi. Bu karar Türkiye vatandaşı hiç kimsenin güvencesinin olmadığı anlamına geliyor. Siyasi iktidarların fikirlerine göre mi can güvenliğimiz sağlanacak? Bu kabul edilebilir mi. O zaman hukuk nerede, uluslararası hukuk nerede?
“Cezasızlık” sistematik bir sorun Türkiye’de. Ancak AKP iktidarı döneminde böyle bir karar çıkması daha acıtıcı geldi mi dindar kesime?
Tabii ki... Mağdurlar, “Yok yapmazlar, yapamazlar, İsrail’le siyasi olarak normalleşebilirler ama davamıza müdahale etmezler, ‘hak sahibi kan sahibidir’ sözünü çiğnemezler’’ diye düşündüler. Sonuç, mağdurlarda korkunç bir hayal kırıklığı yarattı. Bu AK Parti’nin bugüne kadar oluşturduğu politikaya da tersti.
Hükümetin arkasında durduğu bir olaydı Mavi Marmara. Bugün hükümetin mağdurlar ile karşı karşıya gelmesini nasıl açıklıyorsunuz?
Bu İsrail’in bir başarısı. İsrail çok ciddi diplomatik çaba yürüttü bu davaya karşı. Davutoğlu Dışişleri Bakanı iken, Brüksel’de müsteşar Feridun Sinirlioğlu’nun katıldığı gizli bir toplantı sızdı basına. ABD himayesinde Türkiye- İsrail buluşturulma toplantısıydı. İsrail hedeflerini sabırla sürdürdü. Ama bileşenlerinin hiç ayrılmadığı çetin bir şeye çattı İsrail. Solcusu, İslamcısı, Yahudisi, Hıristiyanı hep birlikte mücadeleyi sürdürdü. Hukuk alanında bütün meşru mücadelemize bütün dünya hak verdi.
İsrail buna karşı yoğun bir politika yürüttü. Şantajlar, suikast girişimleri yapıldı. Bize dönük karalama iftira kampanyaları yapıldı. Mesela tehdit edildik. Dava açılırsa İHH yöneticilerinin El Kaide’yi destekten içeriye alınacağına dair sahte dosyalar çıktı ortaya. En sonunda İsrail para teklif etti. Bir milyar dolara hatta “açık çek”e kadar çıktı bu teklifler. İsrail bize 5 milyar, 10 milyar dolar vermeye hazırdı.
İsrail ilk teklifi yaptığında dosya soruşturma aşamasındaydı dava bile açılmamıştı. Kamuoyu ile bu durumu paylaştık. Bu teklifi “İsrail’den ahlaksız teklif” diye duyurduk ve reddettik. Ama Türkiye, 20 milyon doların pazarlığını yaptı. Şehit ailelerinin rızasını almadan garabet bir sonuca geldi. 20 milyon dolar aldı Türkiye, mağdurlara en az 1 milyar dolar öder. Buna da itirazım var. İsrail’in işlediği suçtan dolayı benim vergimle bu paranın ödenmesine karşıyım. Ama başka hukuk yolu yok. Madem Türkiye ‘‘böyle çözelim’’ dedi, o zaman bedelini ödeyecek.
Vicdani bir mesele olarak tanımlıyorsunuz Mavi Marmara’yı... Hükümetle karşı karşıya geleceksiniz...
İnsani Yardım Vakfı (İHH) yöneticilerinden biriyim. İsrail, İHH’yı terör listesine aldı. Bu karar, İsrail’e dünyanın herhangi bir yerinde İHH’lılara yönelik operasyon yetkisini de tanıyor. Guantanamo gibi bir kara delik oluştu. Gelip beni buradan da alabilirler. Türkiye buna meydan verdi. İsrail’de 800 kişi için böyle bir karar var. Türkiye bu kararın kaldırılmasını bile bu anlaşmaya dahil etmedi. Konuşmadı, terörist bir organizasyon değildi demedi. Tam tersine terörist organizasyonmuş, biz hata yapmışız gibi gitti affetti. Her yerde riske açtı. Sadece beni değil, gemide olan herkesi, İHH’lıları... Bana sorarsanız ablukaya karşı olan herkesi. ABD’nin 11 Eylül sonrası ‘önleyici müdahale doktrini’ uygulayacağını beyan etti İsrail Türkiye’ye.
‘‘Ablukayı kırmaya kim gelirse müdahale ederim’’ dedi. Ve bunu İsrail San Remo belgesi ile hukuka oturttu. Türkiye, bu anlaşmayı onaylamakla Gazze ablukasına ya da başka bir yerdeki ablukaya, belki yarın Kıbrıs’la ilgili bir problemle ilgili böyle bir yetki tanıdı.
Ailelerin hissiyatı?
Aileler büyük bir üzüntü yaşıyorlar. Para almışlar gibi bir propaganda da var. Güvenlik sorunu yaşıyorlar, korkuyorlar. Hiç tanımadıkları akrabaları çıkıyor. Yargılama yapılsaydı, beraat etseydiler bu kadar acıtmazdı. Hesap sorulsun. Ne demek affediyorum, kimi affediyorsun kimin adına... Kadınlar çırılçıplak soyuldular, taciz edildiler, hapsedildik, onurumuz çiğnendi, kurşunladıkları insanları ‘one minute’ diye diye tekmelediler. Benim gözümün önünde Yunan kadınlara yapılanlar, yaşlı bir kadının suratının kemiklerini kırdılar, postallarıyla kadının üzerinde tepindiler. İnsanlara tuvalet izni verilmedi, koca koca insanların altına kaçırmalarını gülerek seyrettiler.
Yani bunların hiçbirinin hesabı sorulmadan adalet yerini bulamaz. “Bize mi sordunuz” deniyor ya, evet biz kimseye sormayız, sivil bir organizasyonuz. Mavi Marmara bir vicdan hareketiydi. Biz insan onuru ve vicdanından alıyoruz bu yetkiyi. Bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Ortadoğu, Afrika sokaklarında İsrail’e hesap soran bir Türkiye’nin “diz çöken bir Türkiye” algısına dönüşmesi üzücü ama geri dönüş imkânı var.
Anlaşma AYM’ye götürülemez. İstinaf mahkemeleri (ara mahkeme) yolu açık. Ne yapacaksınız bundan sonraki süreçte?
İnsanlar kararın tebliğinden sonra itirazlarını yapacaklar. Tamamına yakını bu itirazı yapacak görünüyor. İstinaf mahkemesinin kararı ret yönünde olursa AYM’ye başvuracağız. AYM de ret kararı verirse AİHM’e taşıyacağız. Burada muhatabımız Türkiye olacak.