Gündem

Mahmut Övür'den Ayşenur Arslan'a: O gün sırtımı sıvazlıyordu, bugün "Çatlı'yla ilişkisi vardı" diyor, alçaklık!

"Hala aktif siyaset yapan bir MHP'li, Çatlı'nın öldüğü haberini verdi. Ali Kırca 'korkaklık' yaparak yayınlamadı"

05 Mayıs 2016 13:06

Sabah yazarı Mahmut Övür, Abdullah Çatlı'yla ilişkisi olduğu iddiasında bulunan Birgün yazarı Ayşenur Arslan'a cevap verdi. Abdullah Çatlı'yla Meral Akşener'in birlikte görüldüğü, Drej Ali olarak bilinen Ali Yasak'ın sahibi olduğu düğünde çekilen fotoğrafının 1997'de yayımlanmasının ardından vurulan fotoğrafı nasıl elde ettiğini soran Ayşenur Arslan'ı eleştiren Mahmut Övür, "O gün yaptığım haber için, 'Atv Haber'in namusunu kurtardın' diye sırtımı sıvazlayanAyşenur Arslan bugün utanmadan 'Susurluk sanıkları ile ilişkisi olduğunu fark etmiştik' diye suçlayamaz. Buna düpedüz alçaklık denir" dedi.

Gazeteci Ayşenur Arslan, BirGün gazetesindeki köşesinde Sabah yazarı Mahmut Övür'ün 1997'de uğradığı silahlı saldırının perde arkasını yazmıştı. Ayşenur Arslan, Mahmut Övür'ün geçen hafta kaleme aldığı yazısındaki, "O (Meral Akşener) Mehmet Ağar’dan sonra o göreve gelmişti. O görevdeyken ben de Abdullah Çatlı’nın Türkiye’deki görüntülerini ilk kez Atv’de yayımlamış sonra da o nedenle vurulmuştum. O görüntülerde kim vardı biliyor musunuz? Skandalın bir numaralı ismi Abdullah Çatlı’nın yanı başındaki masada Meral Akşener vardı" iddialarını hatırlatıp, "Peki o görüntüye nasıl ulaşmış?" sorusunu sormuş ve tanıklığını anlatmıştı. Ayşenur Arslan, Mahmut Övür'ün bahsettiği görüntüleri, suç örgütü lideri Ali Yasak'ın (Drej Ali) arkadaşı olarak davet edildiği düğünde çektiğini, görüntülerin yayınlanmasının ardından Ali Yasak'ın Atv binasına geldiğini söyledi. Arslan, 2 Mayıs’taki yazısında "Ali Yasak’ın sözlerinden, ikili arasındaki arkadaşlığın yeni olmadığını anlamıştık. Dahası, Mahmut Övür’ün arkadaşlık / tanışıklık artık adına ne derseniz, başta Çatlı olmak üzere Susurluk sanıkları ile ilişkisi olduğunu fark etmiştik" demişti.

 

Ayşenur Arslan: Mahmut Övür'ün Abdullah Çatlı'yla ilişkisi vardı

 

Ayşenur Arslan'ın Birgün'de yayımlanan "Saray’ın işi hiç kolay değil... Öyle ya!" başlıklı yazısı şöyle:

• HDP’li vekillerin dokunulmazlıkları kaldırılacak. Güneydoğu’da “yaratılan” terör ortamı sayesinde parti zaten baraj altına itilecek.

• CHP’de, hiçbir şey yapılamasa “iç sıkıntı” yaratmak için gündem yaratılacak.

• AKP’deki “iç sıkıntı” ise Davutoğlu’nun iyice köşeye sıkıştırılması ile buzdolabına kaldırılacak. Bambaşkan Davutoğlu kuşa dönmüş yetkileriyle bütçe hesabı yaparken, Saray “tam başkanlık” hesabıyla Hazine’yi boşaltacak...

• MHP’ye gelince… Yapılacak şey çok net: Devlet Bahçeli’nin “hayat öpücüğü” ile koltuğunda oturmaya devam etmesi sağlanacak. Bunun için kâh yargı kararlarını bozan yargı kararları devreye girerek kurultay / muhalefet önlenecek… Kâh köşe yazarlarının değerli katkısıyla Meral Akşener’in yolu kesilecek…

• • •

Bu başlıklar elbette tek tek ele alınıp analiz edilmesi gereken önemde. Ama ben bu yazıda, sadece son başlığa... Ve o başlıktaki “köşe yazarlarının Akşener mesaisine” değineceğim. Daha doğrusu, tek bir yazardan, SABAH yazarı Mahmut Övür’den söz edeceğim...

Mahmut Övür, son günlerde, tıpkı diğer yandaş kalemler gibi Akşener üzerine döktürüyor. Söylemeye bile gerek yok herhalde, övmüyor. Övmek bir yana, Akşener’i itibarsızlaştırmak için geçmişe yolculuklar yapıyor.

Eğer o geçmişe “tanık” olmasaydım, üzerinde bile durmaz geçerdim. Oysa Mahmut Övür geçtiğimiz günlerde öyle bir sayfa açtı ki, yazmadan duramazdım. Duramadım.

Şöyle yazıyordu Mahmut Övür:

“O (Akşener) ve çevresi 28 Şubat sürecinde askere karşı dik duruşuyla bir imaj çizmeye çalışıyor ama biz onu daha çok üstü örtülmeye çalışılan Susurluk Skandalı’nın İçişleri Bakanı olarak hatırlıyoruz. Mehmet Ağar’dan sonra o göreve gelmişti. O görevdeyken ben de Çatlı’nın Türkiye’deki görüntülerini ilk kez atv’de yayımlamış sonra da o nedenle vurulmuştum. O görüntülerde kim vardı biliyor musunuz? Skandalın bir numaralı ismi Abdullah Çatlı’nın yanı başındaki masada Meral Akşener vardı. Bildiğim kadarıyla bu konuda hiç konuşmadı. Şimdi ülkeyi yönetmeye aday bir siyasi aktör olarak ortayı çıkıyorsa o karanlık döneme ilişkin bildiklerini de açıklamalı. Evet, merak ediyorum, devlet içinde çeteleşmelerin açığa çıktığı Susurluk Skandalı neden aydınlatılamadı? Bir sünnet düğününde yan yana olduğu Çatlı’yla yakınlık derecesi ne ve o dönem işlenen faili meçhul cinayetler için ne düşünüyor?”

Vay canına! Mahmut Övür, Türkiye’nin en karanlık aktörlerinden birinin, Çatlı’nın görüntülerini ortaya çıkarmış ve BU YÜZDEN vurulmuş.

Peki o görüntüye nasıl ulaşmış?

Dahası, Mahmut Övür’ün “o görüntülerde” ne işi varmış?

Görüntü ATV Haber’de yayınlanınca neler yaşanmış?

Sünnet düğününde Çatlı ile Akşener’in olduğunu hatırlayan Mahmut Övür, kendisiyle ilgili kısmı hatırlamıyor herhalde. Ama ben sonrasını çooook iyi hatırlıyorum.

• • •

Yıl 1997. Mahmut, yazdığı gibi, bir gün elinde bir kasetle geldi. Heyecandan nefesimizi kesecek bir kasetle...

Yine yazdığı gibi, bir sünnet düğününde çekilen görüntülerde, konuklar arasında Çatlı ile Akşener görünüyordu.

Mahmut, Ali Kırca’nın yanına oturdu... Düğünde kim kimdir canlı yayında anlattı... İsimleri verdi... Verdiği isimler arasında, “düğün sahiplerinden” Ali Yasak, yani Drej Ali de vardı.

Habercilik adına çok keyifli, tatmin edici bir yayındı. Ne var ki, hemen arkasından kâbusa dönüştü.

Mahmut Övür koşarak odama gelmiş, haberi vermişti: “Drej Ali telefon etti... Saydı sövdü... Üstelik buraya geliyormuş...”

Ayaküstü bir kriz toplantısı yaptık. Tavrımızı kararlaştırdık.

Ali Kırca odasında olacaktı. Ben ve (o sırada haber müdürümüz olan) Ferhat Boratav, Mahmut’la birlikte Drej Ali’yi karşılayacaktık. Engellemek yerine “ağırlayıp” konuşmaya çalışacaktık.

Bu arada güvenlik şefini aradım: “Ali Yasak diye bir konuğumuz gelecek. Lütfen hemen alın. Ancak yalnız girmesine dikkat edin, eşlik ederek ATV Haber’e getirin.”

Nitekim yarım saat kadar sonra güvenlik şefi, yanında Drej Ali ile çıkıp geldi. Ben ve Ferhat sanki normal bir ziyaretmiş gibi davranmaya çalışıyorduk. Hatta çay / kahve ikram etmeye kalkıştık...

Ama Drej Ali oraya çay / kahve içmeye ya da sohbete gelmemişti. Arada bir “yengeye” –yani bana- şükretmesi gerektiğini, yoksa çok daha ağır konuşacağını” vurgulayarak esti savurdu.

Ne mi söylüyordu?

Mealen ve özetle, şunları:

“Mahmut Övür, o sünnet düğünün davetlilerinden biriydi. Oraya gazeteci olarak değil, Ali Yasak’ın arkadaşı olarak çağırılmıştı. Ama Mahmut, hem kendisine hem de gayet iyi tanıdığı ablasına ihanet etmişti. Sadece dostlara açık olan bir daveti, düğün videosunu alıp yayınlayarak sırtlarından bıçaklamıştı.”

Ali Yasak’ın sözlerinden, ikili arasındaki arkadaşlığın yeni olmadığını anlamıştık. Dahası, Mahmut Övür’ün arkadaşlık / tanışıklık artık adına ne derseniz, başta Çatlı olmak üzere Susurluk sanıkları ile ilişkisi olduğunu fark etmiştik.

Film gibi, çok sarsıcı bir sahneydi yaşadığımız.

Özellikle, Ali Yasak’ın giderken söyledikleriyle:

“Ben de Drej Ali’ysem, bunun hesabı sorulur...”

Bu tehditle bir ilgisi var mı, bilmiyorum. Ama aynı yıl, 1997, 5 Haziran akşamı gelen bir telefon korkulan haberi veriyordu.

Mahmut Övür, bir haber için gittiği Ankara’dan dönüşünde, evinin önünde kurşunlanmıştı. İlk aradığı kişi bendim. Doğal olarak hem haber merkezini hem de en yakındaki hastaneyi alarma geçirdim... Ben de koşarak yanına gittim. Sonrası malum…

• • •

Bugüne kadar, kaset olayının perde arkasını yazmadım. Ne de olsa, işin içinde soru işaretleriyle dolu bir arka plan varsa bile, Mahmut bir bacağının sakat kalmasıyla “BEDELİNİ” ödemişti. Üzerine gitmek istemedim.

Ama yıllar sonra, gerçeğin çok ufak bölümünü anlatınca... O gerçekte kendi payına değinmeyince... Ve bunu da sırf, Saray’ın istediği biçimde Akşener’i yıpratmak adına yazınca... Yazmayı borç bildim.

Solculuktan Drej Ali, Çatlı arkadaşlığına... Fethullah Gülen muhabbetinden AKP milletvekili adaylığına... İzlerken yüreğimin sıkıştığı bir yolculuk...

Değiyor mu acaba? Kimbilir!

Yazıyı, onun söz konusu yazısındaki sorusuna paralel bir soruyla bitirmek istiyorum.

Mahmut Övür, şöyle sesleniyor Akşener’e:

“Bir soru da bugünle ilişkili; Fethullah Gülen’le bakanlığınız döneminde görüştünüz mü?”

Hadi ben de sorayım:

“Gazeteciliğin, köşe yazarlığın döneminde Pensilvanya’ya gidip Fethullah Gülen ile görüştüğünü biliyoruz da... O görüşmede ‘konuştuklarımız aramızda kalacak’ dendiğinde ‘tabii aile arasındayız’ dedin mi? Gülen çevresinden ‘yakın arkadaşların’ kimlerdi?”

 

Mahmut Övür:
Ayşenur Arslan neden rahatsız oluyor?

 

Mahmut Övür'ün dün (3 Mayıs 2016) Ayşenur Arslan'a cevaben yazdığı yazı şöyle:

Ülkede öfke ve nefretin giderek yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. Bunun yansımasını da daha çok medya ve sosyal medyada görüyoruz. Nefret üretmede öncülük eden ve model olan çok sayıda yazar var. Onlardan biri de Ayşenur Arslan...

Arslan, önceki gün solcu Birgün gazetesinde Meral Akşener'e yönelttiğim sorulara öfkelenip bana cevap verdi:

"Mahmut Övür, son günlerde, tıpkı diğer yandaş kalemler gibi Akşener üzerine döktürüyor. Söylemeye bile gerek yok herhalde, övmüyor. Akşener'i itibarsızlaştırmak için geçmişe yolculuklar yapıyor." 

Yaptığım şey şu soruları sormak: "Şimdi ülkeyi yönetmeye aday bir siyasi aktör olarakortaya çıkıyorsa o karanlık döneme dair bildiklerini de açıklamalı. Evet, merak ediyorum,devlet içinde çeteleşmelerin açığa çıktığı Susurluk Skandalı neden aydınlatılamadı? Birsünnet düğününde yan yana olduğu Çatlı'yla yakınlık derecesi ne ve o dönem işlenen faili meçhul cinayetler için ne düşünüyor?" 

Bu sorulara cevabı Akşener veya çevresinden beklemiştim. Ama Akşener'in yerine cevap solcu Birgün'ün yazarı Arslan'dan geldi: "Vay canına! Mahmut Övür, Türkiye'nin en karanlık aktörlerinden birinin, Çatlı'nın görüntülerini ortaya çıkarmış ve bu yüzden vurulmuş." 

Ben insanlığın ölmediğine inananlardanım ama bazı insanların da ikiyüzlülük veyalancılık konusunda sınır tanımadığını artık biliyorum. Derin yapının kirli yanlarını açığaçıkarmak için vurulan bir gazeteciye utanmazca sorulan şu soruya bakın:

"Dahası, Mahmut Övür'ün 'o görüntülerde' ne işi varmış? Sünnet düğününde Çatlı ile Akşener'in olduğunu hatırlayan Övür, kendisiyle ilgili kısmı hatırlamıyor herhalde. Ama ben sonrasını çooook iyi hatırlıyorum."

Bunun neresini düzelteyim. Arslan, olayı çarpıtıyor ve açık açık yalan söylüyor. Bir kere ben o görüntülerde yokum. İki düğün söz konusu. Bu yüzden söyledikleri yalan. Sünnet düğünü başka birine ait ve ben o görüntüleri çektirmedim, onları VHS kaset olarak aldım. Yani iki düğün var ve ben Drej Ali'nin kardeşinin düğününe katıldım. O düğüne de bir şartla gittim, Çatlı'nın görüntülerini çekme şartıyla...

Kanal 6 kameramanı bunun tanığıdır. O düğünden elimizde sadece 8 dakikalık görüntü var. Ayrıntılarını yazacağım ama şimdilik burada kesiyorum.

Arslan'ın şu sözleri de yalan: "Yıl 1997. Mahmut, yazdığı gibi, bir gün elinde bir kasetle geldi. Heyecandan nefesimizi kesecek bir kasetle." Elimde kaset gitmedim, ben Adliye Koridorları'nın yapımcısıydım. Görüntülerin tanıtımı Atv'de yayımlanınca, görüp beni yayına çağırdılar. Ayrıca Arslan'ın, Drej Ali'ye mealen söylettiği şu sözleri de yalan:

"Övür, o sünnet düğünün davetlilerinden biriydi. Oraya gazeteci olarak değil, Ali Yasak'ın arkadaşı olarak çağırılmıştı. Ama Mahmut, hem kendisine hem de gayet iyi tanıdığı ablasına ihanet etmişti." 

Bunun doğru olmadığını orada da söyledim. Gelelim iyi tanıdığım ablaya, onun kim olduğunu bilmiyorum. Akşener mi? O güne kadar tanışmadığım ve tanımadığım bir isim. Bu ilişkide nerede durduğum konusunu daha ayrıntılı yazacağım ama şimdi bütün habercilere sesleniyorum:

Başbakan olmak için yola çıkan eski bir İçişleri Bakanı ile adı Gladyo'yla anılan, faili meçhullere karışan bir kaçağın bir düğünde buluşması sorgulanmamalı mı? Bu, "solcu" bir yazarı neden rahatsız eder?

Bir dahaki yazıda çok merak edilen ilk düğünde kimleri gördüğümü ve çekimi nasıl yaptığımızı daha ayrıntılı anlatacağım.

 

Ayşenur Arslan: Nesini kıskanayım

 

Birgün gazetesinden Demet Sargın'a konuşan Ayşenur Arslan, “Mahmut Övür, polemik konusu haline gelen sünnet düğünüyle ilgili yazım için ‘rahatsız olduğumu’ söylemiş. Açıkçası ben neden rahatsız olacağımı anlamadım? Sabah Gazetesi’nde köşesinin olmasından mı yoksa AKP’den milletvekili olmak istemesini kıskandığımdan mı bilemiyorum” dedi.


Övür’ün yazdıklarından rahatsızlık duymasının nedenini “çok iyi anladığını” dile getiren Arslan “Ben gazeteciliğin etik kuralları hakkında fikir sahibi olan bir gazeteciyim. 42 yıldır bu işi yapıyorum. Yeraltı dünyasına mensup olduğu söylenen bir ismin yeğeninin sünnet düğününe gazeteci ya da davetli olarak nasıl gidilir? Bunu anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum” şeklinde konuştu.

Arslan şunları söyledi: “Övür, ‘ben oraya gazeteci olarak gittim, Ali Yasak’ın (Drej Ali )arkadaşı olarak gitmedim’ diyor. Peki, bir siyasetçi olarak gittiğini söyleyecek olan Meral Akşener’i neden hedef aldı? Çünkü bu yazı, Mahmut Övür’ün, Meral Akşener’in bir sünnet düğününde Çatlı’yla bir araya geldiklerin söylediği yazı üzerine kaleme alındı ve tartışıldı. Ali Yasak gibi bir ismin yeğeninin sünnet düğününe gazeteci olarak gidilebiliyorsa, siyasetçi olarak da gidilebilir. Neden Meral Akşener’i buradan vurmaya kalkarsınız?”

Drej Ali lakaplı yeraltı dünyasının bilinen isimlerinden Ali Yasak’ın ATV habere gelip bu sözleri söylemediğini iddia eden Övür’ün doğruları dile getirmediğini kaydeden Arslan, olayın tanıkları olduğunu, bu tanıkların Ali Kırca ve CNN Türk CNN Türk Haber Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Boratav olduğunu söyledi.
“Ben tanıklarımı söyledim. Ne duyduğumu söyledim” diyen Arslan, Övür’ün bu kadar rahat konuşmasında güvendiği iki şey olduğunu düşündüğünü belirtti.

 

Övür'ün güvendiği dağlar!

 


“Bunlardan birinci Ali Kırca’nın yıllardır susma hakkını kullanıyor olması ve hiçbir konuya dair konuşmaması. Ali Kırca bundan birkaç yıl önce Övür, ‘Feytullah Gülen kasetini Ali Kırca’yla Ayşenur Arslan’a sorun’ diye bizi hedef gösterdiğinde de konuşmamıştı. Övür, Kırca’nın bu konuda da konuşmayacağını iyi biliyor. Oysa evet odasındaydı, üstü açık bölümlerdeydi o sırada odalarımız ve Ali kırca’nın hem oradaki sesleri duyduğunu, hem de sonradan anlattıklarımızı hatırladığını biliyorum.”


Övür’ün güvendiği ikinci şeyin ise kendisinin CNN Türk’den yollayan isimlerden biri olan Ferhat Boratav’ın kendisini korumayacağını düşünmesi olduğunu vurgulayan Arslan, sözlerini şöyle sürdürdü: “İşin asıl tanığı Ali Yasak. Oraya ‘sen benim arkadaşım olarak gelip beni arkadan bıçakladın’ diye dalan bir insanın herhalde anlatacakları vardır. Ama asıl olarak onun susacağına çok güveniyor Mahmut Övür. Neden sustuğunu, bütün bu olayların o dönemler neden mahkeme safhasında yer almadığını, daha geçenlerde de bir TV kanalında bu konu sorulduğunda Mahmut Övür’ün neden sustuğunu, şimdi bile ‘daha sonra anlatacağım’ deyip, benim yalan söylediğimi öne sürerek ‘kendi gerçeğini’ bile anlatmaktan kaçındığını bie dönüp düşünmek lazım”.

 

Mahmut Övür: Düpedüz alçaklık

 

Mahmut Övür, bugünkü (5 Mayıs 2016) köşesinde Ayşenur Arslan'a cevap vererek, "Alçak" dedi. 

Mahmut Övür'ün yazısı şöyle:

Meral Akşener'in Susurluk dönemindeki ilişkilerini, Çatlı'yla yakınlığını sorgulayınca, ondan önce darbeci solculardan ses geldi. Önce Ayşenur Arslan kinini kustu, ardından nefret üreten "solcu" OdaTv, Aydınlık ve Cumhuriyet de ona katıldı.

Biri "Neden düğünde olduğunu sakladın?" diyor, öteki "Sen niye vuruldun?" diye soruyor, bir başkası da "Mahmut Övür'ün vurulmasının sırrı ortaya çıktı" diye manşet atıyor. Akşener'in Gladyo'nun en önemli ismi Çatlı'yla nasıl bir ilişkisi olduğunu, Bakanlığıdöneminde faili meçhuller olup olmadığını, Susurluk'un üzerinin niye kapatıldığını sorgulamayı bırakmışlar, "Mahmut Övür, Drej Ali'ye neden ihanet etti" diye sorguluyorlar.

Cumhuriyet, Aydınlık, Birgün gazetelerinin Paralel Çete'yle birlikte Meral Akşener'in arkasında sıralanmaları boşuna değil. İşin içinde bir tezgâh var. Sanıyorum sorduğumsorularla bu tezgâha çomak soktum ki, bu kadar rahatsız oldular.

Gazeteciliğin özellikle polis- adliye muhabirliği dahil her alanında çalıştım. Tüm amacım,Sabahattin Ali'den Abdi İpekçi'ye, 16 Mart Katliamı'ndan Uğur Mumcu'ya, bu topraklarda neden faili meçhul cinayetler işlendiğine, neden sık sık darbeler yapıldığına bir cevap bulmaktı. O dönemde, Uğur Mumcu'nun özellikle M. Ali Ağca ve Abdullah Çatlı'nın karanlık ilişkilerini anlatan yazılarını ilgiyle okurdum. Beni Çatlı'nın peşine takan işte o yazılardan biriydi.

 

Bir düğün gecesi 

 

Şimdi gelelim katıldığım o düğüne... O düğün gecesine kadar, -yani 80'lerin ortasından 90'ların başına kadar- zaten yeraltı dünyasının önde gelen birçok ismini tanımış, haber yapmıştım. Drej lakaplı Ali Yasak'a da Çatlı'yla tanışmak için ulaşmıştım. Bunu kendisine daha ilk tanıştığımızda da söyledim. Ataköy sahildeki Mehmet Yasak'ın düğününe de o nedenle gittim.
Düğüne, Kanal 6 kameramanı Salih'le gitmiştim. Gazeteci olarak ve profesyonel bir kamerayla... Kalabalık bir düğündü. Daha önce Türkiye'ye ilk geldiğinde tanışıp, söyleşi sözü aldığım Ülkücülerin "Reis"i Abdullah Çatlı'yı uzun bir masada buldum. Yanına gittim; çekim yaptığımızı, bir iki soruya cevap verirse iyi olacağını söyledim. Konuşmayı kabul etmedi ama çekime de itiraz etmedi. O düğünden çektiğimiz görüntü sadece 8 dakikaydı. O görüntüleri söz verdiğim gibi tam 4 yıl sakladım.

 

Reis öldü!

 

Ve 3 Kasım 1996. Susurluk'ta bir kamyonun Mercedes'e çarptığı gece... Sanıyorum saat 20.30 gibi telefonum çaldı. Şu anda bile MHP'de aktif siyaset yapan ünlü isimlerden biri şöyle diyordu: "Reis öldü... Susurluk'taki kazada ölen Reis'ti, haberin olsun." 

Bir gazeteci için müthiş haber... Atv Haber'in başında Ali Kırca ve Ayşenur Arslan vardı. Hemen Arslan'ı aradım ve "Çatlı öldü, haberi girelim" dedim. Arslan "Kırca'yı ara onasöyle" deyince keyfim kaçtı ama yine de aradım. Kırca da her zamanki "korkaklığıyla"haberi yayımlamadı. Haberi ilk TGRT verdi.

Ve nihayet o düğünde çektiğim görüntüleri yayımlama zamanı gelmişti. Ancak Ali Yasak, bir ricada bulundu. Görüntülerde uyuşturucu kaçakçısı Sami Hoştan da vardı ve birlikte görülmek istemiyordu. Yayımlamam için farklı bir görüntü vereceğini söyledi. Ben de kabul ettim, önemli olan Çatlı'nın Türkiye'deki ilk görüntülerinin yayımlanmasıydı. İşteAkşener'li sünnet düğünü görüntüleri elime böyle geldi.

Önce Çatlı'lı görüntüleri, sonra da Akşener'li görüntüleri yayımladım. Ancak Akşener'li görüntülerin tanıtımı TV'de yayımlanınca Drej Ali telefonla arayıp "yayınlayamazsın" diye tehdit etti. Ben de geri adım atmadım, Ali Kırca ATV Ana Haber'e konuk olmamı istediği için de oraya çıktım. Yayından sonra da Drej Ali ATV'yi bastı, bu kez küfür kıyamet hepimizi tehdit etti. Tüm bu kargaşa ATV Haber kameramanlarınca kayda alındı ve görüntüler Arslan'ın çekmecesine konuldu.

Bense tehditler karşısında polis koruması aldım, aylarca korumayla dolaştım ama adam vazgeçmedi, hep tehdit etti. Birkaç ay sonra artık bir şey olmaz diye korumam çekilince evimin önünde pusuya düşürülerek vuruldum. Öyle topuktan falan değil, üzerime bir şarjör boşaltıldı, bir kurşun koluma girip çıktı, biri de femur kemiğimi parçaladı. Açıkça öldürme kastıyla yapılan bir saldırıydı. Ölümden, yere düşmem sonucu şans eseri kurtuldum. Olayın özü bu...

 

Mahkemeye gelmeyen gazeteciler 

 

Mahkeme sürecinde, Ayşenur Arslan dahil, Ali Kırca, Uğur Dündar, Tuncay Özkan, M.Ali Birand gibi dönemin önemli gazetecilerini duruşmama gelmeleri için davet ettim. Atv'deki arkadaşım Mehmet Güç hariç hiçbiri gelmedi. Aynı şeyi daha önce Hıncal Ağabey (Uluç) de yaşamıştı. O gün derin devlet ve mafya karşısında beni yalnız bırakanlar, Drej Ali'nin tehdit görüntülerini çekmecelerinde kilitli tutanlar, "barışmalısın" diye zorlayanlar bugün benim gazetecilik ahlakımı sorgulayamaz.

Şimdi şu sorunun cevabını merak ediyorum: Ayşenur Arslan'a, Tufan Türenç'e, Cumhuriyet'e veya Aydınlık yazarı Hikmet Çiçek'e göre benim suçum ne? Suçum, İçişleri Bakanlığı yapmış, Meclis Başkanlığı'na vekalet etmiş, bu günlerde de önce MHP'ye genel başkan, sonrasında Türkiye'ye başbakan olmaya hazırlanan Meral Akşener'in, uzun yıllar Uğur Mumcu'nun yazdığı Türkiye'deki Gladio'nun en önemli ismi Abdullah Çatlı ile, Çatlı'nın kırmızı bültenle arandığı dönemde, bir sünnet düğününde nasıl yan yana gelebildiğini sorgulamak mı?

O gün yaptığım haber için, "Atv Haber'in namusunu kurtardın" diye sırtımı sıvazlayanAyşenur Arslan bugün utanmadan "Susurluk sanıkları ile ilişkisi olduğunu fark etmiştik"diye suçlayamaz. Buna düpedüz alçaklık denir.