Hürriyet yazarı Fatih Çekirge eğitim sistemindeki aksaklıkları köşesinde değerlendirdi. Çekirge, dün hayatını kaybeden duayen sanatçı Münir Özkul’un hafızalara kazınan Mahmut Hoca rolünü hatırlatarak, “Bu yazıyı Mahmut Hoca’yı kaybettiğimiz gün yazmak nasip oldu. Bu ülkede eğer, kafası çalışan, vizyonu olan, temel eğitimli sporcular yetişsin istiyorsak... Bu eğitim sisteminde yeni bir organizasyon şart. Hem ana-babaların bu açmazı, bunalımı biter...” dedi.
Çekirge’nin "Mahmut Hoca’yı kaybettiğimiz gün... Lütfen ana-babaları bu açmazdan kurtarın" başlığıyla yayımlanan (6 Ocak 2018) yazısı şöyle:
Kemanda dünya birincisi olan çocuk Mersin’den gelip Özgür Bolat’a diyor ki:
“Ben okuldan saat 17.00’de eve geliyorum. Sadece üç saat pratik yapabiliyorum. Ama benim yarıştığım dalda Viyana’daki çocuk saatlerce pratik yapabiliyor...”
Yelkende Avrupa çapında dereceler alan çocuk isyan ediyor:
“Ödev yapmaktan pratik yapamıyorum...”
Arkadaşlar...
İşte bu nedenle Türkiye’de sporcu yetişmiyor.
Bırakın sporcuyu...
Sağlıklı insan az yetişiyor.
Bu konuyu kaç Milli Eğitim bakanına anlattım, artık hatırlamıyorum.
Ama yine sonuç yok.
Okuldan yorgun argın gelen çocukların nasıl antrenman yapacağı sorusu...
Yarışlara katılmak istediğinde “okul idaresinden izin alamayan” çocukların bunalımı...
“Çocuğum sporu ciddi yaparsa okuldan geri kalacak” korkusuyla çırpınan ana-babaların sancısı...
Milli Takım kampına giderken, “Oğlum ödevini yanına aldın mı” diye sormak zorunda kalan annelerin açmazı...
Bir türlü dinmiyor.
Düşünün ki...
Bir çocuk 6 yaşında tenise başlıyor...
Ya da yüzmeye...
Eğer yetenekli ise zaten hemen kendisini gösteriyor.
İşte o saatten sonra ciddi spor eğitimi başlamalı.
Eğer bunu o yaşlarda yapmazsa, çocuğun rakipleri karşısında hiçbir şansı olmuyor.
Yani...
Hem sabahtan akşama kadar ağır ders, okul ve ödev...
Hem de sıkı bir antrenman mümkün olamıyor.
Böylece yetenekli bir çocuk için spor, hafta sonu hobisi olmaktan öteye gidemiyor.
O yüzden sporda başarı yalnızca kişisel özveriyle kendini gösterebiliyor. Bu eğitim yapısında sistematik ve istikrarlı bir başarı mümkün değil.
Şampiyon olan sporcuya “çeyrek altın” vermekle de bu iş yürümüyor.
Tam tersine, “dopinge” özendiriyor.
Ne yapmalı
Sporcu eğitimi kavramını artık Milli Eğitim’in kabul etmesi gerekiyor.
Spor liselerine bakın...
Sporcu mu yetiştiriyor?
Hayır.
“Ali topu at” tan ibaret bir lise eğitimi.
Oysa...
Bir spor kompleksinin içine temel eğitim veren bir lisenin açılması bu kadar zor mudur?
Çocukların antrenman saatleriyle ders saatlerini yarış takvimine göre, spor koçuyla öğretmenin birlikte ayarladığı bir sistem düşünün.
Yani...
Çocuk eğer o hafta yarışa/müsabakaya/turnuvaya gidecekse...
Öğretmenin çocuk dönene kadar dersi kesebildiği bir yöntemden söz ediyorum.
Ödevsiz bir eğitimden...
Dünyada bunun sayısız örnekleri var. Ben ilgili olduğum için biliyorum. Tenis akademileri bunun en açık örneğidir.
Niye Antalya gibi bir kentte böyle bir akademi kurulamaz?
Milli Eğitim Bakanlığı buna uygun bir müfredatı neden geliştirmez? Ben bir baba olarak bunun acısını çok çektim.
Benden sonra gelenler çekmesin diye ısrarla bunu yazıyorum.
Bu ülkede eğer, kafası çalışan, vizyonu olan, temel eğitimli sporcular yetişsin istiyorsak...
Bu eğitim sisteminde yeni bir organizasyon şart.
Sporcu eğitimine yönelik...
Profesyonel sporcu gelişimine uygun bir sistem.
Umarım Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz bu konuda bir hareket başlatır.
Hem ana-babaların bu açmazı, bunalımı biter...
Hem de başarı grafiği bir sisteme kavuşur.
Bu yazıyı Mahmut Hoca’yı kaybettiğimiz gün yazmak nasip oldu.
Münir Özkul gibi bir üstadı hatırladıkça...
Çocukların yalnızca birer soru-cevap mekanizması değil...
Haylazlıkları ve kurnazlıklarıyla da birer duygu olduklarını bileceğiz.
Allah rahmet eylesin...
Hababam Sınıfı’nın bütün müdavimleri için...