Mahfi Eğilmez*
2016 yılının ilk yarısı Türkiye ekonomisi açısından fazla sıkıntı yaratmadı. Yaşanan terör olaylarına, jeopolitik sorunlara, ihracattaki gerilemeye karşın Türkiye ekonomisi en azından durumu idare etmeyi başarmış görünüyor. Buradaki kritik soru şu: Bu böyle devam eder mi? Ne yazık ki bu soruya olumlu yanıt vermek mümkün değil. Yılın ikinci yarısında karşımızda daha ciddi sorunlar olacak.
(1) Petrol fiyatlarındaki düşüş ilk yarıda bize cari açığı düşürmek açısından çok yardımcı oldu. Bu olumlu gidiş ikinci yarıda devam etmeyecek gibi görünüyor. Aşağıdaki tabloda Brent petrolün Ocak 2015’den başlayarak aylık ortalama varil fiyatları yer alıyor (her ayın 15. Gün fiyatını ortalama olarak aldım.)
Tablo bize petrol fiyatlarının 2016 yılının ilk 5 ayında geçen yılın fiyatlarına göre çok düşük olduğunu, dolayısıyla petrol ithalatına ciddi kaynak harcayan bir ülke olarak bu düşük fiyattan oldukça fazla yararlandığımızı gösteriyor. Bunun da etkisiyle cari açığımız Mart 2016 itibariyle 30 milyar doların altına geriledi. Ne var ki petrol fiyatları artık yükselmeye başlamış bulunuyor. Aşağıdaki grafikte bu durumu izlemek mümkün (mavi çizgi 2015 yılının, kırmızı çizgi 2016 yılının ilk 5 ayının gerçekleşmiş petrol fiyatlarını, kesikli kırmızı çizgi de 2016’nın kalan aylarına ilişkin tahmini gösteriyor.)
Eğer bu tahminler gerçekleşirse Ağustos ayına kadar geçen yılki fiyatların altında kalan ve bu nedenle cari açığın düşüşüne katkı yapan petrol fiyatları bu etkiyi kaybedecek hatta büyük olasılıkla olumlu etki tersine dönmeye başlayacak. Bu durum cari açığın yeniden yükselişe geçmesine yol açabilir.
(2) Enflasyondaki düşüşe neden olan etkenler arasında gıda fiyatlarındaki düşüş ve kurdaki gerileme en ön sırada yer aldı. Buna karşın çekirdek enflasyon bu düşüşe pek katılmadı. Bunu aşağıdaki grafikten gözlemleyebiliriz (mavi çizgi manşet enflasyonu yani TÜFE’yi, kırmızı çizgi de çekirdek enflasyon olarak aldığımız I endeksini gösteriyor.)
Enflasyonun kalıcı olarak düştüğünü görebilmemiz için I endeksinin de manşet enflasyona ayak uydurması gerekir. Yılın ilk 4 ayında bu gerçekleşmedi. Öte yandan geçen yılın yüksek enflasyon oranlarının bu yıla olumlu yansımasından kaynaklanan baz etkisinin sona erdiği aylara girmiş bulunuyoruz. Dolayısıyla önümüzdeki dönem artık manşet enflasyonun düşüşünün son ereceği dönem olacak. Buna asgari ücret artışının yansımalarının da yavaş yavaş ortaya çıkarak enflasyonu artırıcı bir katkı yaratacağını eklersek durumun pek parlak olmadığı anlaşılmış olur.
(3) Fed, sürekli ertelediği faiz artırımını yılın ikinci yarısında gündeme getirebilir. Bu, mutlaka bir faiz artırımı şeklinde olmayabilir. Fed, eğer faizi artıracağını ifade etse bile bunun etkisi büyük olur. Türkiye gibi dış kaynağa bağımlı ekonomilerden önemli ölçüde kaynak çıkışı olursa kurlar yükselir ve TL hızla değer kaybedebilir. Bu da bize bir yandan enflasyon bir yandan da GSYH ve kişi başına gelir düşüşü olarak yansır.
Kıssadan hisse
Henüz bu sıkıntıları çözebilme imkânı varken risklerin gereksiz biçimde artmasına yol açan meseleler yaratmaktan vazgeçip ekonomideki gerçek sıkıntıların üzerine eğilmek için belki de son fırsatlar bunlar. Hepsine değilse bile yapısal reformların bu ortamda yapılabilecek olanlarına girişmek için hala bir imkân var. Onu da kaçırmayalım. Son pişmanlık fayda etmez.
“Yitirdiğin parayı belki bulursun ama yitirdiğin zamanı bir daha bulamazsın” Çin Atasözü.
Not: Mahfi Eğilmez'in bu yazısı mahfiegilmez.com sitesinden alınmıştır.