*Mahfi Eğilmez
Bilimde mucizelere yer yoktur. Ekonomi de bir bilim olduğuna göre ekonomide de mucizelere yer yoktur. Buna karşılık beklentileri değiştirmek mucize sayılabilecek sonuçlar yaratabilir.
Ekonomide hedefler birbiriyle çelişir. O nedenle bir ekonomiyi hem yüksek hızla büyütmek hem enflasyonu ve işsizliği düşürmek aynı anda pek mümkün olmaz. Bunun tek istisnası beklentileri değiştirmektir.
Mevcut durumda büyüme oranı % 2, enflasyon oranı % 15, işsizlik oranı % 13, cari açık % 5 ve bütçe açığı % 4 olsun.
Üç hedefimiz olduğunu düşünelim: Büyüme oranını yükseltmek (% 2’den % 5’e), enflasyonu düşürmek (% 15’den % 5’e), işsizlik oranını düşürmek (% 13’den % 9’a), cari açığı düşürmek (% 5’den % 3’e) ve bütçe açığını azaltmak (% 4’den % 2’ye.)
Bu hedeflere ulaşabilmek için elimizde şu politika araçları olsun: Para politikası araçları (faiz, zorunlu karşılıklar, açık piyasa işlemleri), maliye politikası araçları (vergiler, kamu harcamaları, kamu borçlanması, dış ticaret politikası araçları), heterodoks politika araçları (fiyat, faiz ve ücret dondurmaları, polisiye önlemler), makro ve mikro ihtiyati politikalar.
Şimdi bunları bir tabloda bir arada gösterelim (tablodaki artılar artışı, eksiler ise düşüşü gösteriyor):
Tablodan görüleceği gibi büyümeyi artırmaya yönelince enflasyon yükseliyor, işsizlik düşüyor, kur yükseliyor. Enflasyonu düşürmeyi hedefleyince büyüme düşüyor, işsizlik artıyor ama kur da düşüyor. İşsizliği düşürmeyi hedefleyince enflasyon ve bütçe açığı artıyor ama kur da artıyor.
Bu üç konuyu da hedeflendiği noktaya doğru götürmenin tek yolu ekonominin geleceğine ilişkin beklentileri olumlu hale getirmekten geçiyor. Türkiye’nin yakın geçmişinde bunun örneği var. 2001 krizi sonrasında uygulanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programıyla devreye sokulan bankacılık reformu, kamu mali disiplinin sağlanması reformu ve hemen ardından gelen Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakeresinin yarattığı olumlu beklentiler Türkiye’ye yüksek miktarda doğrudan yabancı sermaye girişi sağlamış ve bunun sonucu olarak kur uzun süre stabil hale gelmişti. Bunun yarattığı olumlu hava bir yandan dolarizasyonun hızla düşmesine yol açarken (% 57’den % 29’a) bir yandan enflasyonun (% 31’den % 6’ya) ve ona bağlı olarak faizlerin de önemli oranda gerilemesini sağlamıştı. Beklentiler düzelince mucize sayılabilecek sonuçlar ortaya çıkabiliyor.
Bugün Türkiye’nin yalnızca ekonomik göstergeleri değil demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi sosyal ve siyasal göstergeleri, dış politika, iç politika gibi alanlardaki çerçevesi de sorunludur. O nedenle bugün ekonominin içinde bulunduğu bu sorunlar yumağını çözmek için önce çerçeveyi düzeltmemiz, sosyal ve siyasal sorunları çözmemiz gerekiyor. Ne var ki bu sorunları öyle sanıldığı gibi Anayasa değişikliği ya da yeni yasal düzenlemeler yapmakla çözmek mümkün değil. Öyle olsaydı şimdiye dek yapılan sayısız düzenlemeyle sorun bugüne kadar çözülürdü.
Bu sorunları çözmek için her şeyden önce sorunu doğru tanımlamamız gerekiyor. Sorun zihniyetimizin yanlışlığından kaynaklanıyor. Dolayısıyla sorunların çözümü için yasalarımızı değil zihniyetimizi değiştirmemiz gerekiyor. Sorunu yanlış tanımladığımız sürece çözümü bulamayız.