*Mahfi Eğilmez
Bütün insanların aynı şeyi düşünüp konuşması iyi bir şey değildir. Farklı görüşler, düşünceler olmazsa tartışma olmaz, tartışma olmazsa ilerleme de olmaz. Farklı sesler, farklı düşünceler, tıpkı doğadaki farklı renkler gibi yaşamı da renkli kılar.
Bilimde içsel tutarlılık önemlidir. Eğer bir model kendi içinde tutarlıysa buna içsel tutarlılık diyoruz. Örneğin bir tahminler setinde modelimizde gelecek yıl enflasyonun yüzde 12’den 8’e düşeceğini, bütçe açığının yüzde 3’de kalacağını, cari açığın yüzde artı 0,5’den yüzde – 1,2’ye geçeceğini varsayarak büyümenin yüzde 0,5’den yüzde 5’e çıkacağını tahmin etmişsek burada modelin içsel tutarlılığını bir kez daha gözden geçirmemiz gerekir. 4,5 puanlık büyüme artışı muhtemelen enflasyonda düşüş değil artış getirir. Aynı şekilde büyüme modelimizde esaslı bir değişiklik yoksa bu ciddi büyüme artışı ya bütçe açığının daha çok artmasını veya cari açığın varsayılanın ötesinde yükselmesini ya da Merkez Bankası değerleme hesabı kullanılacaksa enflasyonun düşmek bir yana artmasını gerektirir.
Bilimde genel tutarlılık da oldukça önemlidir. Mesela resmi verileri kullanarak işlerin kötüye gittiği yorumunu yapmışsak ve bir süre sonra aynı veriler işlerin biraz toparlandığını göstermeye başlamışsa “o veriler yalan yanlış verilerdir” diyerek geçiştiremeyiz. Eğer o verilerin doğru olmadığını iddia ediyorsak o zaman o verileri durum kötüye giderken de kullanmamamız gerekir.
Resmi verileri kullanarak işlerin iyi gitmediğini, hatta kötü gittiğini yazıyor, yorumluyorsunuz ve sonuçta vatan hainliğine kadar suçlanıyorsunuz. Bu kez aynı veriler gidişatta bir toparlanma emaresi olduğunu ortaya koyuyor ve siz de yine o verileri kullanarak belirli bir toparlanma başladığını yazıyorsunuz ve sonuçta bu kez başkaları tarafından korkaklık ya da yalakalıkla suçlanıyorsunuz.
Bilim insanı kadar, hatta ondan çok daha fazla sayıda sanatçıya, iş insanına, emekçiye, öğretmene, araştırmacıya, sporcuya vb ihtiyacı var bir toplumun. Herkes bilim insanı olamaz. Olmamalı da zaten. Ama bilimsel düşünme, insanlara okullarda mutlaka öğretilmeli. Mesela bu tutarlılık düşüncesi anlatılmalı.
En ciddi sorunlarımızdan birisi üniversiteye gelen öğrencilerin büyük çoğunluğunun bilimle, bilim felsefesiyle, mantıkla, analizle yaşamları boyunca hiç karşılaşmamış, sadece önlerine konulan kitapları, denklemleri, formülleri ezberlemiş olmaları. Bu çocuklardan analiz yapmalarını, içsel ya da genel tutarlılık kavramalarını bilmelerini ve uygulamalarını beklemek ne yazık ki mümkün değil. Aralarında kendi başlarına veya ailelerinin yönlendirmesiyle bu konular üzerine eğilmiş ya da çok kitap okumuş olanlar hemen farklı bir konuma geçiyorlar.
Bir toplum siyasal görüşleri, ideolojik anlayışları açısından bölünmüş olabilir. Böyle bir durumda uzlaşma zeminleri yaratarak ortak yollar bulunabilir. Ama bir toplum eğer en basit konularda bile ikiye, üçe, beşe, ona bölünüyorsa orada başka sıkıntılar var demektir. Dün resmi verileri kullanarak işler kötüye gidiyor diyen birisi bugün resmi verilerin iyiye gidişi işaret ettiğinde resmi verilere inanmıyorum diyor ve destek buluyorsa sıkıntı büyüktür.
Türk toplumu, son yıllarda paramparça oldu. Fanatik futbol takımı taraftarlığı her alana yayıldı. İnandıkları ve peşinden gittikleri kişi beyaza siyah diyorsa taraftarları da renge bakmadan siyah diyorlar. Bununla kalmıyorlar ve beyaz diyenlere karşı saldırıya geçiyorlar.
Türkiye'nin çözmesi gereken ilk mesele bu fanatikliği ortadan kaldırabilmektir. Bunun da yolu bilime dayalı eğitimden geçiyor. Bu sorunu çözemezsek geleceğin dünyasında yerimiz olmayacak.
“Geçmiş ve bugün arasında çekişmeye girersek geleceği yitiririz.” Winston Churchill.