Mahfi Eğilmez*
Kur Rejimi Nedir, Kaç Çeşit Kur Rejimi Vardır?
Kur rejimi; bir ülkenin kendi parasını yabancı paralarla değer açısından ne şekilde ilişkilendireceği konusunda izleyeceği yöntemin adıdır.
Her paranın bir iç değeri, bir de dış değeri vardır. Bir paranın iç değerini o paranın ülke içindeki kullanımı ve satın alma gücü belirler. Paranın iç satın alma gücü yurtiçinde satılan mal ve hizmetler karşısında sürekli olarak düşüyorsa para içeride değer kaybediyor demektir ki buna enflasyon denir. Yılbaşında 100 TL’ye aldığınız bir sepet malı yılsonunda 110 TL’ye alıyorsanız para, satın alma gücünü yani iç değerini kaybetmiş demektir. Bir paranın dış satın alma gücü ise yabancı paralarla olan ilişkisiyle ölçülür. Örneğin 1 USD = 6,0 TL dediğimizde bu eşitlik bize dolar kurunu verir. ABD’de 100 dolara satılan çeşitli mallardan oluşan bir sepeti yılbaşında 377 TL’ye alırken bugün 600 TL’ye alıyorsak o zaman TL, dolara karşı çok ciddi anlamda değer kaybetmiş demektir.
1 USD = 6,0 TL eşitliğini yazdığımızda (bu eşitliğe kur deniyor) bu eşitliğin nasıl oluştuğu sorusunun yanıtı bizi bu eşitliğin oluşmasında kullanılan yöntemlere yani kur rejimlerine götürür. Sabit kur rejimi ve dalgalı kur rejimi adını taşıyan başlıca iki kur rejimi ve onlardan türetilmiş alt rejimler vardır.
Sabit kur rejimi: Yerli paranın dış değerinin Merkez Bankası tarafından belirli bir kurla yabancı paralara karşı eşitlenmesi rejimidir. Sabit kur, bir kez belirlendiğinde Merkez Bankası tarafından değiştirilinceye kadar aynı kalır.
Sabit kur rejiminin çeşitli uygulanma biçimleri vardır. Sabitleme rejimi; yerli parayı yabancı paralara belirli bir kur ile sabitleyip orada tutmak demektir. Peg rejimi; yerli parayı belirli bir rezerv paraya ya da birden fazla paranın oluşturduğu bir sepete bağlamaya peg etme deniyor. Para kurulu rejimi; bu da asıl olarak peg rejimiyle aynı ilke içinde yürür, yani peg rejimi için yapılan tanımlama bu rejim için de geçerlidir. Para kurulu rejiminin belirgin farkı, yerli paranın basılmasının döviz girişine bağlanmış olmasıdır. Yani yerli para bu rejimde döviz karşılığında basılmış olur.
Dalgalı kur rejimi: Yerli paranın yabancı paralarla ilişkisinin piyasalarda (arz ve talep kurallarına göre) belirlendiği kur rejiminin adıdır. Bu rejimde yerli paranın yabancı paralarla olan ilişkisi gün içinde sürekli olarak yeniden belirlenir. Dalgalı kur rejiminin farklı uygulanma biçimleri vardır. Tam dalgalı kur rejimi; dalgalı kur rejiminde Merkez Bankası ya da başka bir kurum paranın dış değerine müdahale etmiyorsa bu rejime tam dalgalı kur rejimi denir. Müdahaleli dalgalı kur rejimi; dalgalı kur rejiminde Merkez Bankası kurdaki değişimlere döviz alım satımı yaparak ya da başka yollarla müdahale ediyorsa bu rejime müdahaleli dalgalı kur rejimi denir. Bant içinde dalgalanma rejimi; döviz kurunun belirli bir bant aralığında dalgalanmasına bu bandın altına veya üstüne geçmesi halinde Merkez Bankası’nın müdahale etmesi biçiminde uygulanan rejime verilen addır.
Türkiye Uygulaması
Türkiye 1980’li yıllara gelene kadar sabit döviz kuru rejimi uyguladı. Bu rejim, TL’nin değerinin Merkez Bankası’nca belirlenmesi ve o değerde sabit tutulması yoluyla uygulanan sabitleme rejimi biçimindeydi. TL’nin değerinde ortaya çıkan ve çoğunlukla değer kaybı biçiminde olan değişiklikler genellikle bir defada ve devalüasyon biçimindeki müdahalelerle düzeltiliyor ve bu kez yeni eşitlik yeni sabit kur olarak belirleniyordu. Bu uygulamanın olduğu dönemlerde kimin ne kadar ve ne zaman döviz alacağına Hazine karar veriyordu. Bu uygulama döviz yetersizliği çekilen ve taleplerin karşılanamadığı dönemlerde (ki bu sıklıkla olurdu) döviz karaborsası yaratıyor, yasa dışı yollarla döviz giriş çıkışı yaşanmasına yol açıyordu.
Türkiye 1980’lerde döviz kurlarının piyasada belirlendiği ancak Merkez Bankası’nın müdahaleleriyle yön verdiği müdahaleli dalgalı döviz kuru rejimine geçti. Bu rejim 2000’lere kadar sürdürüldü. Kur rejimindeki üçüncü değişiklik 2000’lerde yapıldı ve 2001 krizi öncesinde Türkiye bant içinde dalgalanma rejimi uyguladı. Bu rejim uzun süreli olmadı ve 2001 kriziyle birlikte çöktü. Kriz sonrasında Türkiye dalgalı kur rejimine geçti.
Sabit Kur Rejimi Bugün Uygulanabilir mi?
Sabit kur rejimi, sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir sistemde uygulanamaz. Yani sabit kur rejimine geçebilmek için öncelikle sermaye giriş çıkışını denetim altına almak ve dolayısıyla konvertibiliteden vazgeçmek gerekir. Bu da isteyenin istediği zamanda elindeki veya banka hesabındaki TL’leri verip istediği yabancı parayı alabilmesi olanağını kaldırır. Bu sistemde kimin ne kadar, ne zaman yabancı para alacağına devlet karar verir. Yurt dışına para göndermek veya yurt dışından döviz getirmek devletin iznine bağlı olur.
Buna göre Türkiye’nin sabit kur rejimine geçebilmesi için sermaye hareketlerinin serbestliğini denetime altına alması ve TL’nin konvertibilitesini kaldırması gerekir. Türkiye’nin dış borç toplamı 466 milyar Dolar ve önümüzdeki bir yıl içinde bulması (yenilemesi) gereken döviz ihtiyacı (cari açık dahil) yaklaşık 240 milyar Dolar. Böyle bir durumda bu hamleleri yapmak Türkiye’ye döviz girişini durdurur ve döviz ihtiyacı yüksek olduğu için de anında döviz karaborsasını başlatır. Dolayısıyla Türkiye’nin böyle bir rejim değişikliğine gitmesi mümkün değildir.
İran nasıl sabit kura geçti?
İran’ın dış borcu 2,2 milyar Dolar (Türkiye’nin 466 milyar Dolar.) İran’ın GSYH’si 418 milyar Dolar olduğuna göre Dış Borç /GSYH oranı yüzde 0,5 (yüzde yarım) demektir (Türkiye’de bu oran yüzde 54.) Öte yandan İran petrol ve doğalgaz gibi iki önemli kaynağa sahip olduğu için dış finansman sorununu bu yoldan çözmekte pek zorlanmıyor. Türkiye bu kaynakları ithal etmek konumunda bulunuyor.
İran hiçbir zaman sermaye hareketlerini serbest bırakmadı, parasını (Riyal 2017 yılında alınan kararla Tümen olarak değiştirildi) hiçbir zaman konvertibl yapmadı. Yani İran’da isteyen istediği zaman Tümen verip Dolar veya Euro alamıyor, yabancılar gelip parasını İran değerlerine serbestçe yatıramıyor ya da İranlılar paralarını dünyada başka yerlerde istedikleri değerlere yatıramıyor.
Görüleceği gibi İran ile Türkiye’nin sistemleri tamamen farklı. İran bu sistemi, küreselleşmenin dışında kalarak sürdürebiliyor, Türkiye ise küreselleşmenin dışına çıkmadığı sürece böyle bir sisteme geçemez. Bu saydığımız borç ve dış finansman ihtiyacıyla da küreselleşmenin dışına çıkamaz.
Sonuç
Türkiye, sermaye hareketlerini denetlemeye başlamadan yani 1567 Sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Kanunu’nun en sert biçimine geri dönmeden, TL’nin konvertibilitesini kaldırmadan sabit kura geçemez. Bunları yapsa bile yüzde 54 (kura bağlı olarak artacak) oranındaki dış borç yükü ve yıllık 240 milyar Dolarlık dış finansman ihtiyacıyla bu rejimi sürdüremez, karaborsa batağına batar.
Bu durumda yapılacak tek şey mevcut riskleri hızla düşürecek siyasal ve ekonomik adımları atmaktır. Türkiye’nin risk primi (CDS primi) tarihi rekor düzeye ulaşmış görünüyor (380 BP.) Önce dış sorunları ele alıp çözmek ve riskleri düşürmek, ardından ekonomide bu sistemim gerektirdiği eylemleri yapmaktan başka çözüm yolu yoktur.
Ek Bilgiler
Sermaye hareketlerinin serbestliği; sermayenin (dar anlamda paranın) istediği zaman hiçbir kısıtlama olmaksızın başka piyasalara rahatlıkla gidebilmesi, yatırım yapabilmesi demektir. Küreselleşmenin temel taşlarından birisidir. Bu sistemde isteyen parasını istediği piyasada değerlendirebilmektedir. Bir Amerikalının parasını Türkiye’ye transfer edip Türk Hazine tahvili alabilmesi ya da bir Türkün parasını Japon Bankasında Yen mevduatına yatırabilmesi sermaye hareketlerinin serbestliğini gösteren örneklerdir.
Konvertibilite; bir ülke parasının diğer ülke paralarına, adına kur ya da parite denilen bir ölçü çerçevesinde dönüştürülebilmesi anlamına gelir. Bir başka ifadeyle eğer bir ülkenin parasını o ülkenin bankalarına götürüp karşılığında yabancı bir ülke parası almak istediğinizde kur denilen ölçü uygulanarak alabiliyorsanız bu durum bulunduğunuz ülke parasının konvertibl olduğunu gösterir. Konvertibilite söz konusuysa, kişi elindeki TL’yi getirip örneğin dolara çevirmek isterse Merkez Bankası bu değişimi geçerli olan kurdan yapacağını taahhüt eder. Merkez Bankası’nın bu taahhüdü, öteki bankaların ya da döviz bürolarının da aynı şeyi yapmalarına olanak sağlar.
CDS primi; CDS, Credit Default Swap deyiminin kısaltmasıdır. CDS, bir kişi ya da kuruluşun, kredi sahibinin karşılaşabileceği alacağın ödenmemesi riskini belirli bir bedel karşılığında üstlenmeyi kabul etmesinin bedelidir. Bu çerçevede bir anlamda kredi sigortası gibi çalışır. Bir ülkenin ya da şirketin CDS primi ne kadar yüksekse borçlanma maliyeti de o kadar yüksek demektir. Çünkü bu prim ister istemez faize yansımaktadır.