Gündem

Mahfi Eğilmez: Tevazusuna duyduğum saygı sonucu Demirel'e eleştirilerimi yutuyorum

'Milletvekiliyken, Başbakanken Güniz Sokak'tan çıkmadı. Son derecede mütevazı bir yaşam sürdü'

18 Haziran 2015 19:06

Mahfi Eğilmez*

 

Süleyman Demirel vefat etti. Ben uzun uzun onun ne yapıp ne yapmadığını anlatmayacağım. Birçok sevabı ve birçok hatası vardır kuşkusuz. Hangimizin hatası yok ki? Demirel, hatalarıyla sevaplarıyla hepimiz gibi bir insandı. Güniz sokakta Nazmiye hanımla birlikte herkesin arasında yaşardı. Aynı sokakta oturan bir akrabam onun diğer komşulardan bir farkı olmadığını anlatırdı her zaman. Halktan hiçbir zaman kopmadı Demirel. Hiçbir lüksü yoktu. Çoğu görüşü benim görüşlerimle aynı paralelde değildi. Ama onun kendi görüşünde olmayanlara bile gösterdiği demokratik hoşgörü eleştiri hakkımı elimden alıyor.

Maliye müfettişleri, yeğeni Yahya Demirel’in ihracatta vergi iadesi yolsuzluğunu ortaya çıkardılar. Yahya Demirel suçlu bulundu ve sonunda hapse girdi. Soruşturmalar ve incelemeler sırasında ve sonrasında Demirel’in bir tek kez olaya müdahale ettiğini hatırlamıyorum. Olayı soruşturan, ortaya çıkaran, raporunu yazıp savcılığa gönderen maliye müfettişleri ne sürüldü, ne görevden alındı ne de terfi etmeleri engellendi.

Maliye müfettişliğim sırasında birisi Demirel’in başbakanlığı sırasında birisi de Ecevit’in başbakanlığı sırasında parti il başkanlarının şikâyetiyle doğrudan başbakandan maliye bakanına iletilmiş olarak gelen talepler üzerine iki vergi dairesi müdürü hakkında tahkikat yaptım.  Her iki tahkikat sonucunda da vergi dairesi müdürlerinin herhangi bir haksızlığını, yolsuzluğunu görmedim ve raporlarımı ona göre yazdım. Her iki olayda da ne bana ne de vergi dairesi müdürlerine herhangi bir olumsuzluk yansımadı. Hatta tam tersine söz konusu vergi dairesi müdürlerinin terfi ettiklerini öğrendim sonradan. Demirel de Ecevit de devletin kurumlarına, o kurumlardaki insanların yazdıklarına saygılıydı. Bugün bağımsızlığı yasayla sağlanmış Merkez Bankası’na müdahaleyi tartışıyoruz. O dönemde Maliye Bakanına bağlı bir Maliye Müfettişinin yazdığı rapora Maliye Bakanı bile müdahale edemezdi. Etmeyi düşünse ederdi belki de. Ama ne Maliye Bakanı ne de Başbakan böyle bir şeyi aklından geçirirdi. Sanırım böyle bir müdahale olsa o dönemin maliye müfettişleri de zaten istifa ederdi.  

Süleyman Demirel, parti genel başkanıydı ama bu, onun konulara tarafsız bakmasını ve değerlendirmesini engellemezdi. Kendisi hakkında zaman zaman hakarete varan eleştirilere kızardı hiç kuşkusuz, ama sahip olduğu hoşgörü onu bu konuları kan davasına dönüştürecek noktalara hiçbir zaman getirmezdi.

Birlikte katıldığımız bir panelde zamanın hükümeti hakkındaki düşüncesini sordular. Doğrudan yanıtlamak yerine bir hikâye anlattı.

Köylünün öküzü ölmüş. Tarlayı süremiyor. Yeni bir öküz alacak kadar parası da yok. Tarla sürülmezse ürün alamayacak ve tümüyle batacak. Kahvede oturmuş kara kara düşünürken komşuları “Kaymakama git derdini anlat o bir çare bulur” demişler. Aklına yatmamış ama yapabileceği başka bir şey de olmadığı için kalkmış kaymakama gitmiş. Derdini anlatmış, çaresiz kaldığını söylemiş ve devletin kendisine bir öküz vermesini istemiş. Kaymakam bakmış ki köylüyü ikna edecek hal yok, aklına köylülerin yakalayıp getirdiği binanın arkasında bağlı duran ayı gelmiş. “Dayı” demiş “bizde öküz yok ama bir ayı var. İstersen onu vereyim onu götür.” Köylü düşünmüş taşınmış. Ayıyı alsa sabana koşunca ne sonuç alacağını bilmiyor ama almasa köye eli boş dönmüş olacak onu da kimseye anlatamayacak. Çaresiz tazı olmuş ayıyı almayı kabul etmiş. Ayıyı çekerek giderken kaymakam arkasından seslenmiş “Yalnız dayı, bu ne yaparsa yapsın sakın adını söyleme çok kızıyor haberin olsun.” Köylü ayıyla köye gelmiş, ayıyı sabana koşmuş, başlamış tarlayı sürmeye. Ayı bir sürmüş iki sürmüş sonunda sinirlenip sabanı çıkarıp atmış, köylünün karşısına dikilmiş. Köylü ayıya bakmış bakmış: “Ulan” demiş “ben senin adını biliyorum ama söylemeyeceğim.”

Aynı panelde rahmetli Rauf Denktaş da vardı. O da Kıbrıs meselesinde nereden nereye gelindiğini anlattı. “Türkiye size yardımcı oluyor muydu?” diye bir soru soruldu. Denktaş “her zaman elinden gelen her şeyi yaptı Türkiye” dedikten sonra Demirel ile ilgili bir anısını anlattı.

Paramız kalmamıştı. Zorunlu ödemelerimizi yapamaz noktaya gelmiştik. Hemen Türkiye’ye gittim ve Başbakan Demirel’den randevu istedim. Bir sürü işi gücü ve yoğunluğu olmasına rağmen hemen kabul etti beni. Birkaç hoş beşten sonra Demirel: “Sıkıntılı görünüyorsun Denktaş” dedi “Nedir sıkıntının sebebi?” “Evet ödemeleri yapamıyoruz. Maaşları ödeyemiyoruz paramız yok, idare edemiyoruz” dedim. Demirel güldü: “biz idare ediyoruz ya.” 

Milletvekiliyken, Başbakanken Güniz Sokak'tan çıkmadı. Son derecede mütevazı bir yaşam sürdü. İslamköy'den çıkmıştı, şimdi İslamköy'de toprağa veriliyor. Ne Devlet mezarlığı, ne anıt mezar. Sadece yaşam tarzı bile bugün için ne kadar çok ders içeriyor. Ne tuhaf! Aslında zaten yapılması gerekenler birer mucize gibi geliyor bize şimdi. Görüşlerim uyuşmasa da, izlediği popülist politikalara kızmış olsam da, kafamın içinde bir dolu eleştiri notu olsa da bu tevazuya duyduğum saygı sonucu kızgınlıklarımı da eleştirilerimi de yutup gidiyorum.

Ulusumuzun başı sağ olsun.

Bu yazı mahfiegilmez.com'da yayımlanmıştır.