*Mahfi Eğilmez
Hükümet Orta Vadeli Programı (OVP 2022 – 2024) açıkladıktan bir süre sonra sanki böyle bir program hiç yokmuş gibi yeni bir gidiş yolu açıkladı. Hazine ve Maliye Bakanı, bu gidiş yolunu: ‘Faizi düşüreceğiz, faiz düşünce kur yükselecek, kur yükselince ihracat artacak, ithalat gerileyecek ve dolayısıyla cari açık fazlaya dönüşecek, sonunda da enflasyon düşecek ve düze çıkacağız’ şeklinde bir açıklamayla özetledi. Bu açıklama aslında bir süredir hükümet uygulamalarına esas alınan ‘faiz, enflasyonunun nedenidir’ şeklindeki görüşün biraz daha geliştirilmiş şekliydi. Bu açıklanan yaklaşıma program diyemiyoruz çünkü hedefler ve hedeflere ulaşmak için yapılacak olanlar bu açıklamanın içinde yoktu. Zaman içinde ‘kervan yolda dizilir’ anlayışı çerçevesinde gidişata göre kur korumalı mevduat uygulaması gibi bazı kararlarla boşluklar doldurulmaya çalışıldı. Açıklanan bu gidiş yoluna ilişkin uygulamanın başlamasının üzerinden yedi ay geçti. Yedi ay, böyle bir uygulamada en azından ilk olumlu sonuçların alınması için yeterli bir süredir.
Önce faiz ve kur ilişkisine bakalım ve burada bu yeni gidiş yolunun açıklanan hedefe hizmet edip etmediğini gözden geçirelim.
Aşağıdaki grafik Merkez Bankası faizi ile USD/TL kuru arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor (grafik; MB faizi için TCMB politika faizi tablosundaki, enflasyon için de TÜİK TÜFE endeksi tablolarındaki veriler esas alınarak tarafımızdan düzenlenmiştir.)
Grafik bize Eylül 2021’de yapılan faiz indirimi sonrasında beklendiği gibi kurun yükselmiş olduğunu gösteriyor. Kurdaki yükselişin son dönemde durulmuş gibi görünmesinin önemli nedenlerinden birisi piyasaya döviz satılarak yoğun müdahalede bulunulması, şirketlere vergi avantajları tanıyan kur korumalı mevduat hesabı uygulaması ve bankaların döviz satış kurlarıyla alış kurları arasında çok yüksek bir fark yaratılmasıdır. Açıklanan gidiş yolu çerçevesinde kurun yükselerek cari açığı düşürmesi ve cari fazlaya dönüştürmesi beklendiğine göre bu açıkladığımız yöntemlerle kurun yükselmesine niçin set çekilmeye çalışıldığı sorusu ise bugüne kadar yanıtlanmadan kaldı.
Faiz indirimi sonrasında kurda görülen yükselişin cari açığın azalmasında etkili olup olmadığını anlamak için bir başka grafikten yararlanarak yaşanan gelişmeyi ortaya koymaya çalışalım.
Aşağıdaki grafik Eylül 2021’de Merkez Bankası’nın faizi düşürmesinden önceki ve sonraki aylarda cari dengedeki gelişmeleri gösteriyor (grafik, TCMB, Ödemeler Dengesi tablolarının yıllıklandırılmış verilerinden yararlanılarak tarafımızdan düzenlemiştir.)
Grafikten görüleceği üzere Merkez Bankası’nın faiz indirimine başladığı Eylül ayından önce cari açık azalma eğiliminde bulunuyordu. Eylül ayında faiz indirimi yapıldıktan sonra bu azalma eğilimi zayıflayarak Ekim ve Kasım aylarında da sürmüş, Aralık ve Ocak aylarında yeniden artışa dönmüş görünüyor (eldeki son ödemeler dengesi verisi çerçevesinde bu grafik gösterimi Ocak ayında kesilmektedir.) Bu görünüm faizin düşürülmesiyle cari açıkta bir düşüş olmadığını tam tersine artış olduğunu net bir biçimde ortaya koymaktadır.
Şimdi de bu aynı dönemde enflasyonda nasıl bir gelişme olduğuna bakalım.
Aşağıdaki grafik son 9 ayda enflasyonda yaşanan gelişmeyi gösteriyor (grafik; TÜİK, TÜFE verileri kullanılarak tarafımızdan hazırlanmıştır.)
Çok net görüleceği gibi faiz indirimi öncesinde pek kıpırdamayan enflasyonda faiz indiriminden sonra (kur artışının da etkisiyle) ciddi bir yükseliş yaşanmış.
Bu durumda yeni gidiş yolunda faiz düşürülünce tutan tek tahmin kurun yükselmesi olmuş. Ne cari açık azalmış ne de enflasyon düşmüş, ikisi de artmış.
Faiz, önemli bir araçtır. Ama faize olduğundan fazla önem verip her ekonomik sorunu faizle çözmeye çalışmak yanlıştır. Faiz, tek başına, ne enflasyonu çözebilir ne kuru denetleyebilir ne de cari açığı fazlaya dönüştürebilir. Bu sorunların kalıcı biçimde çözümü için birikmiş olan sosyal, siyasal ve ekonomik riskleri düşürmek gerekir. Faiz, bu riskleri çözmek için atılacak adımlar açısından zaman kazandırıcı geçici iyileşmeler sağlayabilir.
Faiz, tek başına, ekonomik sorunların kalıcı çözümleri için olumlu sonuçlar yaratamaz ama yanlış belirlenirse tek başına pek çok sıkıntıya yol açar.
Ortaya bir teori atıldığında bir süre sonra teorinin gerçeklere uyup uymadığına bakmak ve gerçeklere uymuyorsa teoriyi gerçeklere uydurmaya çalışmak gerekir. Tersini yapıp gerçekleri eğip bükerek teoriye uydurmaya çalışmak çok daha büyük sorunlar yaratır.