Dr. Mahfi Eğilmez*
1980’lerde gündeme gelen küreselleşme ve onun altyapısını oluşturan neo liberal politikalarla birlikte dünya hızlı bir büyüme süreci yaşadı. Yaklaşık iki bin yılda gelinen toplam gelir düzeyi (küresel GSYH) 20 yılda ikiye katlandı. Bu süreç boyunca Washington Uzlaşısı denilen yaklaşım çerçevesinde kurallar gevşetildi, bazıları tümüyle göz ardı edildi, çevre duyarlılığı, insan ilişkileri, etik değerler hiçe sayıldı, varsa yoksa büyüme peşinde koşuldu.
Bu hızlı büyümenin sürdürülmesinin olanak dışı olduğu, imkânların bir sınırı olduğu, bu gidişin gelir dağılımını bozduğu, siyasal yapıyı zedelediği yolundaki uyarılara kulak asan olmadı. Sonunda sistem 2008 yılında krize girdi (Küresel Kriz.) ABD, Euro Bölgesi, Birleşik Krallık, Japonya başta olmak üzere gelişmiş ülkeler küresel krizi para basarak atlatma yolunu seçtiler. Bu ülkelerin paraları rezerv para olduğu ve bütün dünyada talep gördüğü için bu artan para arzı uzunca bir süre bu ülkelerde enflasyon yaratmadı. 2021 yılı bu gidişin terse döndüğü yıl oldu ve bu ülkelerde enflasyon artışa geçti.
Başta Fed olmak üzere gelişmiş ülkelerin merkez bankaları hızlanan enflasyonu durdurabilmek için faiz artırmaya başladılar. Bu kez bu ülkelerin tahvil faizleri de yükselmeye başladı ve gelişmekte olan ülkelere daha yüksek riskleri göze alıp daha yüksek getiri sağlamak amacıyla giden fonlar, paralarını oralardan çekip geri getirmeye yöneldiler. Bu eğilim, gelişmiş ülkelerde enflasyonun daha da yükselmesine yol açtı.
Bugün geldiğimiz aşamada gelişmiş ülkelerde büyüme, enflasyon, işsizlik ve merkez bankası faizi şöyle görünüyor (veriler için: https://tradingeconomics.com/):
Tablodaki büyüme oranları yıllıklandırılmış oranları gösteriyor. ABD’de ilk çeyrek yüzde 1,6’lık küçülmeden sonra ikinci çeyrekte de yüzde 0,6’lık küçülme yaşanmış olması resesyona girildiğini gösteriyor.
Tablonun görünümü bize dünyanın önde gelen iki gelişmiş ülkesi (ABD ve Birleşik Krallık) ile bir gelişmiş bölgesinin (Euro Bölgesi) büyüme ile enflasyon arasında sıkışıp kaldığını ortaya koyuyor. Her ne kadar Euro Bölgesinde büyüme yüzde 4,1 görünse de bir sonraki çeyrekte o da düşecek. Üçünde de enflasyon oranı yüzde 10’u zorluyor. Enflasyonda ortaya çıkan bu artışlar bu ekonomilerin faiz artırmasına yol açıyor.
Faiz artışlarının büyümeyi düşürmesi kaçınılmazdır. Önümüzdeki dönemde Avrupa Merkez Bankası ve İngiltere Merkez Bankası’nın enflasyonu denetlemek için yapacağı faiz artışlarının büyük olasılıkla büyüme oranlarını eksiye dönüştüreceğine tanık olacağız. Bu ekonomilerin en büyük avantajı işsizlik oranlarının düşüklüğü gibi görünüyor olsa da büyümedeki düşüşle birlikte büyük olasılıkla işsizlik oranlarında da artışlar yaşanacak.
Japonya, uzun yıllardır sıfır büyüme, sıfır enflasyon ve çok düşük işsizlik oranıyla yaşamakla birlikte son dönemde orada da gevşek para politikasının sonucu olarak enflasyonda yukarı yönlü bir kıpırdanma var. Buna karşılık Japonya Merkez Bankası, resesyon korkusuyla, faizi ekside tutmaya devam ediyor. Japonya, yıllardır yaşadığı durgunluktan çıkabilmek için enflasyon artışına razı gibi görünüyor.
Gelişmiş ekonomilerde ortaya çıkan enflasyonun ve özellikle de enflasyona karşı izlenen faiz politikasının gelişmekte olan ülkeler üzerinde de ciddi etkileri söz konusu. Bu ülkelere yüksek getiri elde etmek üzere giden fonlar, geldikleri ülkelerde faizler yükselmeye başlayınca buralardan çıkıp dönüyorlar. Bu durum gelişmekte olan ülkelerde finansman açıklarına dolayısıyla yatırım düşüşlerine ve kurlarda yükselişe yol açıyor. Bütün bunların sonucunda gelişmekte olan ülkelerde büyüme oranları düşmeye başlıyor. Günümüzde gelişmekte olan ülkelerin önde gelenlerinden bazılarında durum şöyle görünüyor (veriler için: https://tradingeconomics.com/):
Geçmiş dönemde iki haneli büyümeye alışmış olan Çin’in yüzde 0,4 düzeyinde bir büyümeyle karşılaşması çok ciddi bir sıkıntı. Rusya, savaşın ve uygulanan ambargoların da yarattığı etkiyle küçülme yaşıyor. Öte yandan son aylarda düşüş olsa bile enflasyon oranı hala yüksek sayılır.
Brezilya, yaşadığı sıkıntıları aşma yolunda önemli adımlar atıyor. Türkiye, yüksek büyüme oranına karşılık liranın hızlı değer kaybı nedeniyle son derecede yüksek bir enflasyonla yaşamaya devam ediyor. Tabloya alınan ülkeler arasında durumu en iyi görünen ekonomi Endonezya: Büyümesi de, enflasyonu da işsizliği de makul düzeylerde bulunuyor. Endonezya Merkez Bankası faizi, ekonominin yönlendirilmesinde son derecede akıllıca kullanıyor.
Özetle söylemek gerekirse gelişmiş dünya resesyona sürüklenirken gelişmekte olan dünya, gelişmiş dünyadaki gidişin de etkisiyle, karmaşık bir görünüme doğru gidiyor. Kiminde büyüme düşüyor kiminde ulusal para değer kaybediyor ve enflasyon yükseliyor. İşin kötüsü dünya genelinde ortaya çıkan bu sıkıntılar ülkelerin bir bölümünü uç siyasal tercihlere doğru savuruyor.