Mahfi Eğilmez
Cari Fiyatlarla (CF) yani enflasyonu da içerecek şekilde hesaplanan Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) bir ülkede yerleşik üretim birimleri (kişiler, şirketler, kamu kesimi kuruluşları) tarafından bir dönemde (üç ay, altı ay veya bir yıl) üretilen nihai mal ve hizmetlerin yarattığı katma değerin cari fiyatlar cinsinden ölçülen piyasa değerlerinin toplamını ifade eder. Bu şekilde ulusal para cinsinden hesaplanan GSYH CF (sadece GSYH denildiğinde de GSYH CF anlamına gelir) yıllık ortalama dolar kuruna bölünerek dolar cinsinden GSYH’ye ulaşılır. Ülkelerin zenginliği, ekonomik gücü vb. gibi konular için uluslararası karşılaştırmalarda başvurulan ölçü budur. Hatta pek çok kişi ülkenin GSYH’sini ulusal para cinsinden bilmez dolar cinsinden bilir. GSYH’yi ulusal paradan dolara çevirmedeki en ciddi mesele dolar kurunun piyasa fiyatını yansıtıp yansıtmadığı meselesidir. Eğer dolar kuruna müdahale söz konusuysa dolar cinsinden GSYH gerçek durumdan farklı çıkar.
GSYH’nin dolara çevrilmesinde bizim gibi dolarizasyona açık, enflasyonu yüksek ve kura müdahale eden ülkelerde ciddi sorunlardan en önemlisi yıllık ortalama enflasyon (ya da GSYH zımni deflatörü) ile yıllık ortalama dolar kuru değişimi arasındaki farklılıktan kaynaklanır. Eğer enflasyon artış oranıyla kurdaki değişim oranı aynı ise bu çevirmede sorun yok demektir. Buna karşılık eğer enflasyon artışı, kur değişiminden yüksekse dolar cinsinden GSYH olması gerekenden fazla görünür. Bunu Türkiye örneğiyle açıklamaya çalışayım: Türkiye’nin 2023 yılında ortalama enflasyonu (GSYH zımni deflatörü) yüzde 67,5 ve cari fiyatlarla GSYH’si 26.276,3 milyar TL’dir. Aynı yılın ortalama dolar kuru 23,5 ve dolar cinsinden GSYH’si 1.119 milyar dolar, kişi başına geliri de 13.110 dolardır. Eğer dolar kuru, enflasyonla aynı oranda artmış olsaydı 23,5 değil 27,6 olacak, buna göre GSYH 1.119 milyar değil 952 milyar dolar, kişi başına gelir de 13.110 dolar değil 11.154 dolar çıkacaktı. Demek ki dolar kurundaki değişim enflasyondaki artışın altında kaldığında GSYH ve kişi başına gelir dolar cinsinden olması gerekenin üzerinde çıkıyor. Bizde dolar kurunun baskılanmasının önemli nedenlerinden birisi enflasyonu denetlemekse diğeri de GSYH ve kişisel geliri olduğundan yüksek göstermektir.
GSYH hesaplamalarında bir de kayıt dışılık sorunu var. Eğer ekonomide mesela yüzde 20 kayıt dışılık söz konusuysa GSYH gerçeğe göre yüzde 25 eksik hesaplanıyor demektir (yüzde 20 kayıt dışılık söz konusuysa GSYH, olması gerek 100 birim yerine 80 birim olarak hesaplanmış demektir. Bunu olması gereken 100 birime tamamlamak için 1,25 ile çarpmak gerekir.) Yine Türkiye örneğine dönelim ve diyelim ki dolar kuru enflasyonla paralel hareket etmiş ve 2023 yılında GSYH 952 milyar dolar olarak hesaplanmış olsun. Türkiye’de kayıt dışı ekonomi GSYH’nin yüzde 20’si büyüklüğündeyse gerçekte olması gereken GSYH’nin (952 x 1,25 =) 1.190 milyar dolar ve kişi başına gelirin ise 13.942 dolar olması gerekecekti. Bu tutarlar, açıklanan 1.119 milyar dolarlık GSYH ve 13.110 dolarlık kişi başına gelir tutarlarına oldukça yakındır. Demek ki bizde kayıt dışı büyüklüğü hesaba katamadığımız için ortaya çıkan eksiklik, dolar kuru değişikliğinin baskılanarak enflasyonun altında tutulması sonucu dolaylı yoldan hesaba katılmış oluyor. Yani hesabın eğrisi, doğrusuna aşağı yukarı denk gelmiş görünüyor.
GSYH, cari fiyatlarla (CF) ölçüldüğü gibi bir de satın alma gücü paritesiyle (SGP) ölçülür. SGP, ABD ya da OECD gibi baz alınan yerdeki mal ve hizmetlerin oluşturduğu bir sepetin genellikle dolar cinsinden değerini gösteren bir ölçüdür. Bu sepet genellikle bütün mal ve hizmetleri kapsar. Bu mal ve hizmetlerin diğer ülkelerdeki değeri dolar cinsinden bulunur ve bu, SGP adı altında dönüştürme ölçüsü olarak kullanılır.
Türkiye, 2023 yılı itibarıyla, GSYH CF’ye göre dünyada 18’inci sırada yer alırken GSYH SGP’ye göre 11’inci sırada bulunuyor. Buna göre Türkiye, GSYH CF sıralamasında İtalya, İspanya, Avustralya, Güney Kore’den oldukça gerideyken GSYH SGP sıralamasında bu ülkelerin hepsini geçmiş görünüyor.
Türkiye’nin CF ve SGP cinsinden GSYH ve kişi başına gelir verileri ile OECD ülkeleri arasında SGP endeksi olarak kullanılan OECD fiyat düzeyi endeksine göre Türkiye’nin durumu aşağıdaki tabloda gösteriliyor (Kaynak: TÜİK, Dönemsel Gayrı Safi yurtiçi Hasıla, 31 Mayıs 2024, TÜİK, Satın alma Gücü Paritesi Geçici Sonuçları 2023, Haber Bülteni, 21 Haziran 2024.)
Bu tablonun son sırasında yer alan OECD fiyat düzeyi endeksi OECD çerçevesinde yer alan 38 ülke için hesaplanan bir endekstir. Bir ülkenin fiyat düzeyi endeksi, 100'den büyük ise bu ülke OECD ortalamasına göre pahalı, 100'den küçük ise OECD ortalamasına göre ucuz demektir. Türkiye'nin 2023 yılında fiili bireysel tüketime ilişkin fiyat düzeyi endeksi 39 olduğuna göre bu, OECD ülkeleri genelinde ortalama 100 dolar karşılığı satın alınan aynı mal ve hizmet sepetinin Türkiye'de 39 dolar karşılığı Türk Lirası ile satın alınabileceği anlamına geliyor.
Yurt dışına giden Türklerin orada yaptıkları alış verişlerle burada yapılan aynı alış verişler karşılaştırıldığında yurtdışındaki mal fiyatlarının daha düşük olduğuna ilişkin birçok video, fotoğraf, fatura sosyal medyada paylaşılıyor. Bu durumda şu soru akla geliyor: Eğer bu tespitler doğruysa Türkiye, OECD ülkeleri ortalamasına göre nasıl oluyor da daha ucuz oluyor ya da Türk Lirasının satın alma gücü nasıl oluyor da OECD ülkeleri paralarının ortalama satın alma gücünden yüzde 61 daha fazla oluyor?
Bu sorunun yanıtını verebilmek için GSYH’deki hizmetler kesiminin payına ve hizmetler için yapılan ödemelere yakından bakmamız gerekiyor. Bizim GSYH’mizin yüzde 62’si hizmetler kesiminden oluşuyor. Bu oran OECD ülkeleri ortalamasından farklı değil. Kabaca OECD ülkelerinde de hizmetler kesiminin GSYH’deki payı yüzde 60’lar dolayında bulunuyor. Buna karşılık hizmetler, bizde OECD ülkelerine göre çok daha ucuz fiyatlanıyor. Bu iddiamızın doğruluğu test etmenin en basit yolu asgari ücret ödemelerini karşılaştırmaktan geçiyor: 2024 yılbaşında Türkiye, Avrupa’da en düşük asgari ücrete sahip 5 ülkeden birisi konumunda bulunuyor (diğerleri: Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan, Arnavutluk.) Emeğin elde ettiği gelirin, üretim faktörlerinin elde ettiği gelirler esas alınarak hesaplanan GSYH içindeki payının düşüklüğü de aynı durumun bir başka göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. 2021 yılı sonuçlarına göre Türkiye’nin de üyesi olduğu OECD ülkelerinde ortalama olarak emeğin GSYH içindeki payı yüzde 57 olarak ölçülmüşken aynı yıl Türkiye’de bu pay yüzde 32 olarak hesaplanmış bulunuyor. Bu da bize hizmet kesiminin GSYH’nin yüzde 62’sini üretmesine karşılık o üretimden aldığı payın, verdiği katkının ancak yarısı kadar olduğunu gösteriyor. Bize benzeyen ülkelerde de durum farklı değil. Türkiye’de ve bizim gibi hizmet kesimini düşük ücretlendiren ülkelerde SGP’ye göre GSYH ve SGP’ye göre kişi başına gelir olması gerekenin çok üzerinde çıkıyor.
SGP’ye göre hesaplanan GSYH’nin doğruya yakın sonucu gösterdiği ekonomiler emek gelirlerinin hizmetler sektörü büyüklüğüyle daha tutarlı olduğu, parasının iç ve dış değer kaybı arasında büyük farklar bulunmayan, dolarizasyon etkisi altında olmayan gelişmiş ülkelerdir. Dolayısıyla bu hesaplama o ülkeler için anlamlı sonuçlar verebilir. Buna karşılık bizim gibi bu koşulları taşımayan ülkeler açısından GSYH SGP kesinlikle yanıltıcı sonuçlar veren bir hesaplama biçimidir.
Gelişmekte olan ülkelerin, ülkelerinde emeğin düşük ücretlendirilmesi sonucu SGP hesaplamasıyla yüksek çıkan GSYH ve kişi başına gelirle övünmeleri ise traji-komik bir durumu yansıtıyor.