Mahfi Eğilmez
Gerçek ötesi kavramı (post truth) ilk kez oyun yazarı Steve Tesich tarafından 1992 yılında The Nation Dergisinde yayınlanan “Yalanlar Hükümeti” başlıklı bir makalede kullanıldı. Tesich, makalesinde, hükümetlerce ortaya atılan yalan bilgilerin insanlarca sorgulanmadan kabul edildiğini vurguluyordu. Ralph Keyes’in 2004 yılında yazdığı Hakikat Sonrası Çağ adlı kitabında gerçek ötesi kavramı biraz da anlam genişlemesine uğramış olarak yer aldı ve yaygınlık kazandı.
Ağaçlar, denizler, binalar, güneş, yıldızlar, başka insanlar gibi çevremizde var olan her şey gerçektir. Bunların bir bölümünü algılarız bir bölümünü algılayamayız. Algılayabildiklerimiz gerçeklik olur. Duyu organları tarafından alınan uyarıcıların beyin tarafından yorumlanıp anlamlandırılması süreci ise algılamadır. Önceden edindiğimiz bilgilerle bir denizle karşılaştığımızda bunun deniz olduğunu algılarız. Böylece bir gerçeği algılamış oluruz. Bir gerçeği, gerçek olarak algılayabilmek için onun hakkında önceden bilgi edinmiş olmak gerekir. Eğer bir bilgi sahibi değilsek o zaman bize söylenenleri gerçek olarak algılarız.
Oxford Sözlüğü, gerçek ötesi kavramını açıklarken: “Belirli koşullar altında kamuoyu oluşturmada kişisel inançlar ve duygular, objektif gerçeklerden daha etkileyicidir” vurgusuna yer veriyor. Bunu, özellikle dinsel inançların ve fanatik taraftarlığın siyasal tercihler üzerinde ve hükümetçe açıklanan veriler ve bilgilerin doğru olarak kabul edilmesinde ne kadar etkili ve belirleyici olabildiğini çevremizden gözlemleyebiliyoruz. Ralph Keyes kitabında şunu söylüyor; “Beyaz yalan dostu bir çağda yaşıyoruz. Diğerlerini aldatmak bir nevi boş zaman faaliyetine dönüşmüş durumda.” Aslında beyaz yalan olsa sorun olmazdı ama yalanlar bayağı kara yalan. İşin daha da ilginci pek çok insan gerçek ötesini gerçeğe tercih eder konuma gelmiş görünüyor. Gerçek ötesini tercih; “kendi inancına veya düşüncesine ya da taraftarlığına uygun görüşleri alıp ötekileri dinlememe” olarak tanımlanabilir. Böyle bir ortamda gerçeği söyleseniz de gerçek ötesini tercih etmiş insanları ikna edemiyorsunuz. Bunu da yine çevremizden gözlemleyebiliyoruz.
Uzun süredir gerçeklerin farklı anlatıldığı, farklı gösterildiği bir ortamda yaşıyoruz. İmparatorluğu batırmış olanların kahraman, ülkeyi kurtarmış olanların hain olarak anlatıldığına tanıklık ediyoruz. Gerçek tarihin yalan, yalanların gerçek tarih olduğuna inanmamızın beklendiği bir çerçeveye hapsedildik. İnsanların önemli bir bölümü bu yalanları gerçek olarak kabul edip savunuyor, hatta daha ileri gidip gerçekleri anlatanları suçluyor. Benzer bir durum ekonomi alanında sıklıkla yaşanıyor. Ne var ki ekonomide gerçek durumu saklamak, değiştirmek o kadar kolay değil. Çünkü insanlar o durumu her gün yaşıyorlar. Örneğin enflasyon şu kadar, işsizlik oranı bu kadar dediğinizde hemen itiraz ediyor ve ikisinin de hükümetin açıkladığı oranın çok üzerinde olduğunu dile getiriyorlar. Üstelik bunu fanatik taraftar konumunda olanlar bile söylüyor. Bu alanda çok ilginç bir durum var yalnız: Bazı insanlar geçinemediklerini, işsiz kaldıklarını söylese de bir yandan da Almanya’nın bizi kıskandığına inanıyor. Almanya’da ortalama kişi başına gelirin bizdekinin yaklaşık dört katı olduğunu söyleseniz bu kez size kuşkuyla bakıyorlar.
Taraftarlık, eleştirel yaklaşım yerine fanatikliğe dönüştüğünde tarafında yer aldığı kişilerin söylediği her şeyi doğru kabul edenler çıkar. İşte bu da gerçek ötesini tercih durumudur. Burada gerçeği ne kadar anlatırsanız anlatın hatta kanıtlayın yine de gerçek ötesini tercih edenler çıkar. Gerçek ötesinden daha sorunlu mesele gerçek ötesini tercih sorunudur. Çünkü bu, insan aklını esir alır ve tedavisi zor ruhsal hastalıklardan birisine dönüşür.
Bu yazı Mahfi Eğilmez'in kişisel blogundan alınmıştır
Komşular rahatsız olacak derken, opera yarışmasında birinci oldu; Güneş Uluçay Türkiye'de opera sanatçısı olmayı anlattı |