Dr. Mahfi Eğilmez
Beklenti; olayların nasıl gerçekleşeceğine ilişkin düşünce ya da tahmin demektir. Örneğin bir kişinin enflasyon oranına bakarak o oranda bir ücret artışı beklemesi normal bir beklentidir. Beklentilerin gerçekleşmemesi halinde hayal kırıklığı, hüsran ya da kızgınlık gibi tepkiler ortaya çıkar. Ücret artışlarını enflasyonun çok üzerinde olmasını bekleyen bir kişinin ancak enflasyon oranı kadar bir ücret artışı alması onda hayal kırıklığı yaratabilir. Hayal kırıklıklarından sakınmak için beklentileri gerçeklere dayanarak oluşturmak rasyonel yaklaşımın gereğidir.
Beklenti tuzağı, gerçekçi olmayan beklentiler yaratarak kendisini ya da başkalarını etkileme durumunu ifade eden bir kavramdır. Örneğin bir sendikanın toplu sözleşme görüşmelerine başlamadan önce işçilere enflasyonun iki katı artış sağlayacağını anlatması halinde işçilerde böyle bir artış beklentisi oluşur. Görüşmelerde ancak enflasyon kadar bir artış alabilen sendika, işçileri büyük bir hayal kırıklığına düşürmüş olur. Bu durum, sendikanın, verdiği sözü tutamayarak, işçiler nezdinde itibarını kaybetmesine yol açar. Sendikanın düştüğü bu durum beklenti tuzağının tipik bir örneğidir[1].
Abartılmış beklentilerin yarattığı beklenti tuzağı, yalnızca beklentiye kapılanları değil, beklentiye yol açanları da içine düşürür. Örneğin AKP iktidarı, 2011 yılında, Cumhuriyetin 100. yılı olan 2023 yılı için çok yüksek hedefler belirlemişti. Türkiye dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girecek, enflasyon tek haneye inecek, işsizlik yüzde 5’in altına düşürülecek, kişi başına gelir 25 bin dolara çıkacak, GSYH 2 trilyon dolara yükselecek, ihracat 500 milyar dolara çıkacaktı. 2023 yılında Türkiye, bırakın bu hedeflere yaklaşmayı 2011’deki değerlerden bile daha kötü konuma geldi. Bu gelişmenin sonucu olarak bu beklentilere inanarak pozisyon alanlar kadar iktidar da beklenti tuzağına düştü ve ciddi itibar kaybetti. Beklenti tuzağına düşmemenin en kestirme yolu beklentileri makul düzeylerde tutmaktan geçer. Beklentiye göre daha iyi bir gerçekleşme olursa bu daima olumlu bir sonuç olarak görülür.
Seçim öncesinde iktidarda olanların ve iktidara talip olanların vaatlerine baktığımda Türkiye’yi inanılmaz bir ‘beklenti tuzakları’ silsilesinin beklediğini görüyorum. Yerine getirilmesi imkânsız bir takım sözler veriliyor, vaatlerde bulunuluyor. IMF’ye gidilmeyeceği, buna karşılık milyarlarca doların Türkiye’ye geleceği öne sürülüyor. Bunları dinledikçe sorunların tam olarak anlaşılamadığını, boyutunun tam olarak görülemediğini anlıyorum. En azından gerçek durumu, bu duruma neden olanların bilmesi gerektiğini düşünsem de onların söylediklerini dinleyince kendi yarattıkları sorunlar hakkında yeterince bilgiye sahip olmadıkları kuşkusuna kapılıyorum.
Türkiye, tarihinin en ağır ekonomik tablosuyla karşı karşıya ve işin en acıklı yanı iktidar bu durumu gizlemeye çalışırken muhalefet de farkında değilmiş gibi görünüyor.
İktidar da muhalefet de tutulamayacak sözler vererek abartılı beklentiler yaratmaktan kaçınmalı. Türkiye ne çektiyse bu tür abartılı beklentilerin ortaya çıkardığı beklenti tuzaklarına düşmekten çekti.
“Yüksek beklentinin düş kırıklığı da yüksek olur.”