Dr. Mahfi Eğilmez
Asgari ücretin artırılması
Enflasyonun yükseldiği bir ortamda asgari ücretin artırılması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Enflasyon düşürülemediği özellikle gelirini buna göre ayarlama olanağı olmayan ücretli kesimin satın alma gücünde ortaya çıkacak düşüşlerin ücret artırımlarıyla ayarlanması gerekmektedir. Bu, yalnızca ücretlinin desteklenmesi açısından değil aynı zamanda ekonominin canlılığını kaybetmemesi açısından da gereklidir. Çünkü satın alma gücünün sürekli düşmesi insanların taleplerinin düşmesine, bu da büyüme oranının düşmesine ve ardından işsizliğin yükselmesine yol açar.
Ne var ki asgari ücretin yüksek oranda artırılması ekonomi açısından canlılığı korumasına ek olarak oldukça karmaşık sonuçlar yaratacak bir adımdır. İlk olarak asgari ücretin artırılması diğer bütün ücretlerin buna paralel veya yakın oranlarda artırılması gerektirir. Aksi takdirde çalışanların çoğu asgari ücret düzeyinde ücret alır hale gelir. Dolayısıyla ücret artışı asgari ücret alanlarla sınırlı kalmayıp bütün ücretlilere yayılır. Bunun iki sonucu olur: (1) Talep artışı ortaya çıkar ve bu artış enflasyonun daha da artmasına neden olur. (2) Şirketlerin maliyetleri yükselir ve bu yükseliş bunu kaldıramayacak olan şirketlerin işten eleman çıkarmasına yani işsizliğin yükselmesine yol açar.
Enflasyonun yükseldiği ortamlarda asgari ücretin ve diğer ücretlerin artırılması şarttır ama asıl mesele enflasyonu, baz etkisiyle düşmesine aldanmayarak gerçek anlamda düşürecek önlemlerin alınmasındadır.
Asgari ücret artışının mikroekonomik etkileri
Burada ele alıp analiz edeceğimiz konu asgari ücret artışının mal fiyatları ve piyasalarda yaratacağı etkilerdir. Asgari ücretin yüzde 54 oranında artırılmasının herhangi bir malın üretimi ve tüketimi üzerindeki etkilerini aşağıdaki şekil üzerinden inceleyebiliriz.
Asgari ücretin yüzde 54 artması sonucu A firmasının, maliyetlerini, denetleyebilmek için bazı çalışanlarını işten çıkardıktan sonra kalanlardan asgari ücretlilerin ücretlerinde yüzde 54, diğerlerinin ücretlerinde yüzde 40 artış yapmak zorunda kaldığını ve ortalama ücret artışının yüzde 47 olduğunu varsayalım. Diyelim ki işten çıkarmalar ve ücret artışları bir miktar birbirini dengeledikten sonra A firmasının maliyetlerinde ücret artışları nedeniyle toplamda yüzde 35 dolayında artış olmuş olsun. Bu durumda çalışan sayısında azalma olacağı için üretim miktarı düşecektir. Arz eğrisinin (S1) sola kayarak S2 konumuna geçmesi arz miktarındaki azalışı gösteriyor. Bu azalışla birlikte A firması maliyetlerine gelen yüzde 35 artışı ürettiği malın fiyatına kısmen ya da tamamen yansıtacaktır. Bu durumda yeni üretim miktarı q2, yeni fiyat da p2 olacaktır. Buna karşılık asgari ücret dolayısıyla ortaya çıkan ücret artışları piyasada talebi artıracak ve talep eğrisi (D1) sağa kayarak (D2) konumuna geçecektir. Yeni denge noktası D2 ile S2’nin kesiştiği 2 numaralı nokta olacak bu noktada miktar ilk haline (q1) dönerken fiyat da p3’e yükselmiş olacaktır.
Bu analizin temel varsayımı ücretler dışında diğer maliyetlerin değişmediği varsayımıdır. Onlar da değişmeye başladığında etkiler daha büyük olacaktır.
Özetle: (1) Asgari ücret artışı, eğer firmaların üzerinde kalırsa, üretim miktarında pek bir değişikliğe neden olmazken fiyatların yükselmesine ve işsizliğin artmasına yol açacaktır. (2) Asgari ücret artışı, eğer devlet tarafından üstlenilirse bile asgari ücret dışındakilerin de benzer ücret artışı talepleri ortaya çıkacak ve sonuçta ister istemez ücretlerden dolayı maliyetlere gelecek artışlar fiyatlara yansıyacaktır. (3) Asgari ücreti kısmen devlet, kısmen firmalar üstlenirse bu durumda bir miktar maliyet artışı bir miktar da kamu harcaması artışı olacağı için fiyatlar yine artacaktır.
Asgari ücret artışının makroekonomik wtkileri
Makroekonomide, ekonominin genel dengesini farklı yaklaşımlarla açıklamak mümkündür. Bunlardan en çok bilinen ve yaygın kullanılanı Keynesyen Çapraz denilen, toplam arz (AS) ile toplam talebin (AD) kesişme noktasına göre konuyu açıklayan analizdir. Burada konuyu bu analize göre ele alıp açıklayacağız.
Aşağıdaki şekilde dikey eksende ekonomideki harcamalar, yatay eksende ise toplumun geliri (GSYH) yer alıyor. Bilindiği gibi GSYH’nin üç farklı yöntemle ölçülmesi mümkündür. Bunlar arasında en çok kullanılanları harcamalar yöntemi ve üretim yöntemidir. Bunlara göre ölçülen GSYH birbirine eşit çıkar. Çünkü tanım gereği bir ekonomide harcamalar toplamı gelirlere eşittir. Bu durumda aşağıdaki şekilde 0 noktasından her iki eksene de eşit uzaklıkta yani 45 derecelik bir çizgi çizersek bu çizgi bize toplam arz (AS) eğrisini verir. Her iki eksene de eşit uzaklıkta olduğu için bu çizgi üzerindeki her noktada gelirler ile harcamalar birbirine eşittir. AD1 doğrusu bize harcamaların toplamını (özel tüketim ve yatırım harcamaları, kamu kesimi tüketim ve yatırım harcamaları ve ihracat – ithalat farkı) gösterir. AD1 doğrusunun AS doğrusunu kestiği 1 noktasında ekonomi, toplam E1 miktarında harcama yaparak Y1 miktarında GSYH yaratmaktadır. 1 noktasında 0E1 harcama miktarı, 0Y1 gelir miktarına eşittir.
Özetle: (1) Kısa dönemde; özel kesimde maliyetler artacak, işten çıkarmalar ve dolayısıyla işsizlik oranında artış yaşanacak, maliyet artışları fiyatlara yansıtılacak ve enflasyonda yükseliş olacaktır. Ayrıca maliyet artışları nedeniyle ihracatta düşüş ortaya çıkabilecektir. Görüleceği gibi kısa dönemli etkiler olumsuz etkilerdir. (2) Orta – uzun dönemde; asgari ücret ve paralel olarak diğer ücretlerdeki artış, tüketim eğilimi yüksek olan ücretli kesimin daha çok harcama yapmasına bu da talebin artmasına yol açacaktır. Bunun sonucunda, şekilde gösterildiği gibi, gelirler de artacak ve GSYH büyümesi yukarı gidecektir. Ekonominin canlanması, talebin ve büyümenin artması, özel kesimin cirolarında artışlar yaratarak, başlangıçtaki kayıplarını telafi edecek gelişmelere yol açabilecektir. Harcamalardaki artış, dolaylı vergilerin, gelirlerdeki artış da dolaysız vergilerin tahsilâtını artıracağı için devletin vergi gelirlerinde artış ortaya çıkacaktır. Görüleceği gibi orta – uzun dönemli etkiler olumlu etkilerdir.