Dr. Mahfi Eğilmez
Arjantin'in bugünkü durumunun kökenleri ve Türkiye ile karşılaştırmalar
1929 Büyük Depresyonundan önce Arjantin, sanayileşmiş ülkeler arasında yer alıyordu ve dünyanın en yüksek kişi başına gelire sahip on ülkesinden biriydi. Bugün, kişi başına geliri 13.700 Dolar dolayındadır (Türkiye 11 bin dolar dolayında bulunuyor.) Arjantin nüfusunun yüzde 40’ı yoksulluk sınırının altında bulunuyor. Aşağıdaki grafik iki ülkenin kişi başına gelirinin 2000’den bu yana gösterdiği gelişmeyi sergiliyor (aksine bir açıklama verilmediği sürece yazıdaki bütün grafiklerin IMF, WEO Database April 2023’deki veriler kullanılarak tarafımdan hazırlandığını belirtmek isterim.)
Arjantin ekonomisinin en zengin ülkeler arasında başlayan yolculuğunun bugün bu noktaya gelmesinde İkinci Dünya Savaşından sonra hızlanan popülist uygulamaların fazlasıyla etkisi var. 1946 yılında Arjantin Devlet Başkanlığına seçilen Juan Peron, önceleri Arjantin’de devletçilik politikası uyguladı. Pek çok kuruluşu millileştirdi, Peso’nun devalüe edilmesini ve bu yolla ihracatı artırmayı denedi. Altyapı yatırımlarına ciddi paralar harcadı, beş yıllık bir sanayi planını devreye soktu. Çiftçileri, ürünlerini devlete düşük fiyatla satmaya zorladı ve bu ürünleri ihraç ettirerek devlete ciddi kazançlar sağlanmasının yolunu açtı. Çiftçilerin bu durumu protesto etmek üzere üretim kısıtlamasına gitmesi sonucu ülke tarım ürünleri üretiminde zor duruma düştü ve bu ürünleri ithal etmek zorunda kaldı. Peron, ikinci dünya savaşı sırasında biriktirilen paraları harcayarak çalışanlara erken emeklilik, maaş artırımları gibi haklar tanıdı. Bu adımlar bütçe açıklarının artmasına ve enflasyonun yükselmesine yol açtı. Bir yandan da ordu üzerindeki etkisini kullanarak ülkede hemen her alanda kontrolü eline aldı. Özgürlükleri kısıtladı, liyakati bir yana bırakarak her tarafa kendi adamlarını, destekçilerini yerleştirmeye girişti. Basını tümüyle kontrol etme noktasına geldiğinde artık tam bir diktatörlük kurmuştu. 1951’de yeniden seçildiği dönemde enflasyon giderek yükselmiş, yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmıştı. Ülkede her şey kötüye gitmeye başlasa da Peron’un hala çok sayıda destekçisi vardı. 1955’de askeri ayaklanma karşısında ülkeden kaçmak zorunda kaldı. İspanya’ya (Madrid) yerleşti ve buradan ülkedeki yandaşlarını (Peronistleri) yönetmeye devam etti. 1973’e kadar süren askeri yönetimden sonra demokrasiye dönüldü ve Peron ülkeye dönerek yapılan seçimi kazandı ve tekrar devlet başkanı oldu, eşi İsabel Peron’u da başkan yardımcısı yaptı. Enflasyonu düşürebilmek için uygulamaya giriştiği fiyat ve ücret artışlarını dondurmaya yönelik ‘heterodoks politika’da başarılı olamadı. O sıralarda yaşanan petrol krizinin de etkisiyle Arjantin ödemeler dengesi krizine girdi. Sendikalar, uygulanan politikaya ağır tepki göstermeye başladı. Juan Peron’un 1974’de ölümünden sonra başkanlık görevini eşi İsabel Peron üstlendi. İsabel Peron döneminde her şey daha da kötüye gitti ve enflasyon yüzde 600’ü aşarak hiper enflasyona dönüştü. İsabel Peron, 1976’da askerlerin yönetime el koymasıyla iktidardan uzaklaştırıldı. Peron döneminin yarattığı ‘eldekileri harcayıp, mevcutları satıp günü yaşamak felsefesi’ olarak özetlenebilecek yaklaşımın toplumda ilginç bir alışkanlığa yol açtığını söylemek yanlış olmaz. İnsanlar enflasyonun devam edeceğini hissettikleri anda paradan kaçmaya, alabilecekleri her şeyi almaya yöneliyor ve sanki yarın hiç olmayacakmış gibi bir yaşam sürdürmeye çalışıyorlar.
Bugün itibarıyla Arjantin’de enflasyon yüzde 104. Arjantin dünyanın en yüksek enflasyon oranına sahip dördüncü ülkesi (Türkiye yüzde 50,51 ile yedinci yüksek enflasyona sahip ülke.)
Arjantin Merkez Bankası’nın faizi artırmasına karşın enflasyonu niçin düşürmediği sorusu bugünlerin yanıtı en fazla aranan sorularından birisi olarak karşımıza çıkıyor. Bunun birden fazla nedeni var. İlk nedeni faizin yeterince artırılmamış olmasıdır. Aşağıda soldaki grafik Arjantin enflasyonu, sağdaki grafik de Arjantin Merkez Bankası’nın faizinin (Leliq Rate) gelişimini gösteriyor (grafikler için kaynak: www.tradingeconomics.com).
Aşağıdaki grafik, Brezilya’da enflasyon (solda) ve Merkez Bankası faizini (Selic Rate) (sağda) yan yana gösteriyor (grafikler için kaynak: www.tradingeconomics.com).
Brezilya Merkez Bankası, enflasyona karşı çok daha hızlı ve aktif tavır alarak artırmış ve bir yıl önce yüzde 12,13 olan enflasyonu bugün itibarıyla yüzde 4,65’e düşürmüş. Kuşkusuz enflasyonu düşüren tek neden faizi artırmak değil. Brezilya buna ek olarak yapısal reformlara da girişmiş.
Arjantin toplumunu, alınan ya da alınması vaat edilen önlemlere inançsızlığa iten önemli nedenlerden birisi de bütün bu yanlış politikaların sonucunda Arjantin Peso’sunun yaşadığı dış değer kaybıdır. Aşağıdaki grafik Peso’nun Dolar karşısında yaşadığı değer kaybını gösteriyor (grafik için kaynak: www.investing.com).
2017’den sonra Arjantin Peso’sunun değer kaybı hızla artmış görünüyor. Arjantin’de zaten yüksek olan enflasyonun 2017’den itibaren hızla yükselmesi, Merkez Bankası rezervlerinin iyice düşmesi, yüzde 10’lara yaklaşan bütçe açıkları ve bunları kapatmak için zaten yüksek olan vergi oranlarını artırmanın zorluğu, hükümeti bir kez daha fiyat, ücret, kur, kira kontrolü gibi heterodoks politikalar uygulamaya yöneltti. Sermaye hareketlerinin kontrolü de işin içine girince kur hızla yükseldi ve Peso rekor değer kayıpları yaşadı. Arjantin, dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan en küçük bir krizden bile etkilenir olmuştu. 2017’de Arjantin Merkez Bankası’nın enflasyon hedeflemesine geçmesinin de yararı olmadı. Çünkü insanlar, artık verilen sözleri ve konulan hedefleri güvenilir bulmuyorlar. Bugün Arjantin’de egemen olan genel davranış ‘paradan kaçış eğilimidir.’ Arjantin’in geçmişinde döviz mevduatlarının belirli bir kurla zorunlu olarak Peso’ya dönüştürülmesi de olduğu için insanlar dövizde durmayı ya da en azından dövizlerini bankada tutmayı tercih etmiyorlar ve paralarını tüketmeye çalışıyorlar.[1]
Arjantin’in büyüme patikası da Türkiye’ye oldukça benziyor: İkisi de inişli çıkışlı. Aşağıdaki tablo iki ülkenin büyüme oranlarını yıllar itibarıyla gösteriyor.
Türkiye, ekonomik büyüme konusunda Arjantin’e göre daha olumlu bir gelişme içinde görünmekle birlikte her iki ülkedeki büyüme istikrarsızlığı dikkat çekicidir. Dönem boyunca Türkiye iki kez, Arjantin üç kez slumpflasyona (yüksek enflasyon ve ekonomik küçülmenin bir arada olduğu durum) girmiş görünüyor.
Aşağıdaki grafikte Arjantin ve Türkiye’nin cari dengelerinin GSYH'lerine oranları yer alıyor.
Grafikten görüleceği gibi son 22 yılda Arjantin, Türkiye’ye göre cari dengede daha iyi durumda kalmış görünüyor. Buna karşılık zaman zaman başta soya fasulyesi gibi tarımsal ürünler olmak üzere ihracatta yaşadığı sıkıntılar Arjantin’in de cari açık sorunuyla karşı karşıya gelmesine yol açmış görünüyor.
Değerlendirme
Arjantin, aslında uzun yıllardır benzer bir ekonomik çıkmazın içinde dönüp duruyor: Popülizm. 1970’lerde diğer Latin Amerika ülkeleriyle birlikte büyük bir dış borç krizinin içindeydiler. Bu borçlar, ABD tarafından önce uzun vadeye yayılıp taksitlendirildi sonra da önemli bir bölümü silindi. Buna karşılık Arjantin kısa sürelerle ara vermiş görünse de popülist politikalara girmekten hiç vazgeçmedi, o nedenle de krizden uzun süre uzak duramadı. Arjantin ekonomisinin içinde bulunduğu bu sürekli kriz durumuna ‘sonu asla gelmeyen kriz’ adı veriliyor.
Enflasyona karşı hükümetlerin daha çok büyümeyi kollama eğilimi insanların harcama eğilimini artırıyor, tasarruf yapılmamasına yol açıyor. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu durumla Arjantin’in içinde bulunduğu durum ve çözüm için ortaya atılan yaklaşımlar birbirine çok benziyor. Arjantin’de de tıpkı Türkiye’deki gibi yüksek enflasyona, hayat pahalılığına, paranın dış değer kaybına karşın lüks mağazalar ağzına kadar dolu, lüks restoranlarda yer bulunamıyor, en pahalı cep telefonları için ön siparişler veriliyor. Pek çok kişi ülkenin krizde olmadığını iddia ediyor.
Enflasyon uzun sürdüğünde toplumun davranışları değişiyor ve eldeki parayı bir an önce harcamak temel hedef haline geliyor. Öyle olunca talep gereksiz yere artıyor, talep artınca fiyatlar artıyor ve enflasyon yükseliyor. Enflasyon yükseldikçe paradan kaçış ve harcama eğilimi daha da artıyor. Böylece tüketim artışı enflasyonu, enflasyon artışı da tüketimi besler hale geliyor ve ekonomi kısır döngüye giriyor.
Böyle bir ortamda tek başına faizi artırsanız da çözüm olmuyor. Çinli bilgelerin dediği gibi: “Uçurumun kenarında atın yularını çeksen de yararı olmaz.”
TIKLAYIN: Döviz rezervleri neredeyse tükenen Arjantin'de serbest piyasada kurlar hızla yükseldi