Akşam yazarı Etyen Mahçupyan, "HDP’nin önünde ise iki farklı seçim stratejisi bulunmaktaydı. Çözüm sürecini sahiplenmek, ya da AKP karşıtı koalisyonun parçası olmak… HDP ikinciyi tercih etti ve barajı böyle geçeceğini düşündü" dedi. "Bu tercihin uzantısı olarak bugün bölgedeki oy ancak silah eşliğinde ve doğrudan tehditlere dayanan baskılarla artırılabiliyor" iddiasında bulunan Mahçupyan, "Batıdan oy almaya muhtaç kalınması ise Demirtaş’ı neredeyse oynak bir sahne sanatçısı kıvamına getirdi" ifadesini kullandı.
Mahçupyan'ın Akşam'da "HDP’nin ‘akıllı’ siyaseti" başlığıyla yayımlanan (31 Mayıs 2015) yazısı şöyle:
Saha çalışmaları AKP oyunu yurt içinde 20 milyonun altına bir türlü indiremedi. Kabaca yüzde 85 sandığa gitme oranı ve Avrupa’dan gelecek oylarla birlikte, bunun anlamı asgari yüzde 44’dür. Yani her halükarda AKP Meclis çoğunluğuna sahip bir iktidar dönemi daha geçirecek. Bunun çözüm süreci açısından değeri açık. Türkiye’deki siyasi sistemi değiştirip daha çoğulcu bir toplumsal zemin üzerinde yeniden tanımlamak istiyorsanız çözüm sürecini ilerletmek zorundasınız ve AKP de zaten bunu istiyor. Yani iktidarı çözüm sürecinin çeşitli nüansları açısından yavaş veya hesapçı davranıyor bulmak mümkün olsa da, sürecin başarısı açısından vazgeçilmez olduğunu teslim etmek durumundayız. Üstelik çözümün ima ettiği çoğulculuk geçen haftalarda açıklanan Sabancı Üniversitesi çalışmasında da görüldüğü üzere, bizzat AKP tabanının da isteği. Yani sırf iktidarını sürdürmek için bile AKP’nin ‘çözümcü’ olmasını beklersiniz ve bu partinin tek başına iktidar olması herhalde Kürtler açısından bir avantaj olarak görülmeli.
Aynı sürecin diğer ortağı HDP’nin önünde ise iki farklı seçim stratejisi bulunmaktaydı. Çözüm sürecini sahiplenmek, ya da AKP karşıtı koalisyonun parçası olmak… HDP ikinciyi tercih etti ve barajı böyle geçeceğini düşündü. Bu tercihin uzantısı olarak bugün Bölgedeki oy ancak silah eşliğinde ve doğrudan tehditlere dayanan baskılarla artırılabiliyor. Batıdan oy almaya muhtaç kalınması ise Demirtaş’ı neredeyse oynak bir sahne sanatçısı kıvamına getirdi.
Diğer taraftan HDP söyleminin ilginç bir sonucu var. HDP açıkça AKP’ye karşı olduğunu, Erdoğan’ı başkan yapmayacağını söylüyor. Ancak bunun çözüm sürecini nasıl etkileyeceği hakkında hiçbir değerlendirme yapmıyor. Eğer HDP barajı geçer ve örneğin AKP de Meclis çoğunluğunu elde edemez ise acaba karşımıza nasıl bir siyasi gündem çıkar? Üç partinin koalisyonu saçma bir hayalden ibaret. Şu seçim süreci bile hangi koalisyonun gerçekçi ve ‘tabii’ olduğunu ortaya koyuyor. Bu bir AKP/MHP koalisyonu olacaktır…
Kısacası eğer HDP’nin hedefleri tam olarak tutarsa karşımızda çözüm sürecini rafa kaldıran bir siyasi ortam bulacağız. Kürtlerin yerel yönetim ve dile ilişkin talepleri muhtemelen birkaç yıl daha beklemeye alınacak ve herhalde kimse bunun kabahatini AKP’de bulamayacak. Hatta AKP içinde de çözüm sürecine pek sıcak bakmayanların daha etkili olacakları bir dönemin kapısının açılması şaşırtıcı olmaz. Buna karşılık eğer yeniden silaha dönüleceği veya ‘sivil itaatsizlik’ adı altında hükümetin kışkırtılması ile yerel iktidarın güçlendirileceği sanılıyorsa, bu HDP’nin henüz Kürtleri pek tanımadığına işaret eder ve bu tablonun sonucu bir sonraki seçimde AKP’nin belki de yüzde elliyi geçmesi olur. Ama o AKP şimdikine benzer mi, yoksa başka bir şeye mi dönüşür bunu kimse bilemez…
Ne var ki HDP’nin stratejisi tam da bu… Barajı geçmek, AKP’yi olabildiğince aşağı çekmek ve bu arada da AKP ile işbirliğini reddetmek. Bu çizginin maliyetinin çözüm sürecinden feragat olduğunu da gizleyerek… Bakalım Kürtler bu ‘akıllı’ siyaseti ne kadar ikna edici bulacak…