Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP) Soma'da yaşanan maden faciasının ardından gerçekleştirilen protestolara ilişkin bir açıklama yaparak "Yaşanan öfke ve üzüntüyü devlet şiddetiyle bastırmak, tehdit ya da para vaatleriyle dillendirilmez kılmak yerine haklı acının, hesap sorma isteğinin ve öfkenin ifade edilmesine olanak sağlanmalıdır" dedi.
TODAP'ın açıklamasında "Soma’daki maden katliamını üzüntü ve öfkeyle takip ediyoruz. Özellikle madende çalışan işçiler tarafından ileri sürülen bilgilere göre çok sayıda işçinin kayıt dışı çalıştırılması ve üretimin sürekliliği için vardiyaların çakıştırılması sonucu madende yaşamını yitirenlerin sayısının resmi açıklamaların çok daha üzerinde olabileceği konusundaki endişeleri paylaşıyoruz" denildi. Radikal’de yer alan habere göre, TODAP‘ın açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
Kaza ya da kader değil
Bizler yaşanan bu katliamın başlıca sebebinin özelleştirmeyi ve taşeronlaşmayı destekleyen neoliberal politikalar olduğunu biliyoruz. Söz konusu olan maden işçiliği olduğunda, tıpkı tersane ya da inşaat işçiliği gibi, bu politikaların zemin yarattığı koşulların ne kadar tehlikeli sonuçlar doğurabileceği ortada. Taşeron sisteminin getirdiği güvencesizlik ve işçilerin örgütlülüğünü güçsüzleştirmeye yönelik uygulamalar işçilerin örgütlenmeleri ve hakları doğrultusunda mücadele etmelerinin önünde engel oluşturmakta. Maden işçileri, işçi kardeşlerinin katledilmesi ardından yaşananlara rağmen madene girmek zorunda olduklarından sıklıkla söz ediyor. Anlıyoruz ki maden işçisi olmak bir seçenek değil; bölgedeki yoksulluk, diğer iş alanlarının kar odaklı politikalarla ortadan kaldırılmış olması ve zorunlu göç sonucu ortaya çıkan bir mahkûmiyet. Bu mahkûmiyetten yararlanan şirketlerin daha fazla kâr edebilmek için üretimi artırma ve maliyeti düşürme amaçlarıyla iş güvenliğini hiçe saydığına şahit oluyoruz. Dolayısıyla Soma’da yaşananlar kaza ya da kader değildir; toplum mühendisliği anlayışıyla hareket eden iktidarın dayattığı kaderci ve maneviyatçı anlayışa karşı çıkıyoruz ve yaşananların kâr için iş güvenliğinin ihmalinden kaynaklandığını biliyoruz. Psikologlar olarak bizler de özelleştirilen sağlık ve eğitim sektöründe ve taşerona bağlı çalıştığımız alanlarda işçi sınıfının diğer kesimleri ile benzer güvencesiz çalışma koşullarının mağduru oluyoruz. Bu sebeplerle sınıf dayanışması içinden emekten ve işçiden yana çalışma koşullarının yaratılmasında kendimizi muhatap ve sorumlu görüyoruz.
Sorumlular cezalandırılsın
Onarımı imkânsızlaştıracak şekilde iktidarın araçları tarafından özellikle Soma’da yaratılan olağanüstü hâl koşullarının bir an evvel sona erdirilmesini; bu koşulların aileler ve toplum üzerinde yarattığı devlet baskısının kaldırılmasını, Olayın gerçek boyutlarına, kayıp ve yaralı sayısına dair bir an önce güvenilir bir bilgilendirilme yapılmasını, Sorumluların açıklanmasını ve cezalandırılmasını, Ortaya çıkan zararın maddi ve manevi tazminini sağlayacak koşulların devlet tarafından oluşturulmasını Benzer olayların bir daha yaşanmaması için gerekli iş güvenliği yükümlülüklerinin zorunlu kılınmasını ve bunların yerine getirilmesinin sağlanması ve denetlenmesini talep ediyoruz.
‘Öfke ifade edilmeli’
Bunlarla birlikte ruh sağlığı alanında çalışan kişiler olarak biliyoruz ki, Soma’da yaşanılan türden bir katliamın yaratacağı ruhsal tahribatın onarımı için yaralılara ve kayıp yakınlarına sunulacak bireysel psikososyal destekler önemli olmakla birlikte yetersiz kalacaktır. Çünkü onarımın ön koşulu, öncelikle yaşananlarla ilgili hakikatin ortaya çıkarılması, hakikatin kamuoyu ve devlet nezdinde tanınması, ardından adaletin sağlanması ve benzeri katliamların yeniden yaşanmaması için koşulların gerektiği şekilde değiştirilmesidir. Yaşanan öfke ve üzüntüyü devlet şiddetiyle bastırmak, tehdit ya da para vaatleriyle dillendirilmez kılmak yerine haklı acının, hesap sorma isteğinin ve öfkenin ifade edilmesine olanak sağlanmalıdır. Elbette yaşananların tam olarak telafisi mümkün değildir ama bütün bu acı kayıpların yasının tutulabilmesine olanak sağlayan ve bu gibi bir olayın bir daha yaşanmayacağına güvenilen bir alan yaratmak mümkündür.
Tepkiler haklı ve olumlu
Sahada çalışma yürütecek olan meslektaşlarımızı da meselenin toplumsal ve politik boyutlarını dikkate almaya davet ediyoruz. Katliama sebep olan politikaların, hakikati karatmaya yönelik çabaların ve olanlara tepki gösterenlere uygulanan baskının ve şiddetin görmezden gelinmemesi gerektiğini; onarım çalışmalarının sadece bireysel müdahale çerçevesinde kalmasının kişilerin ve içinde bulunduğumuz durumun gerçekliğine dokunamamak ve sessiz kalarak soruna ortak olmak anlamına geldiğini düşünüyoruz.
Gerek olaydan birebir etkilenen işçi ve işçi ailelerinin, gerekse diğer madenlerde çalışan işçilerin gösterdikleri öfkeyi, protestoları ve iş bırakma eylemlerini asla travma sonucu oluşan tepkiler olarak nitelendirmiyor, son derece haklı ve olumlu buluyoruz. Soma’da ve ülkenin geneline yayılan protestolarda ortaya çıkan öfkenin yaşama devam etmek, hayatta kalabilmek ve hayata tutunabilmek için önemli olduğunu düşünüyoruz. Yapılacak her türlü psikolojik müdahalenin de bu haklı öfkeyi ve acıyı tanıyan, bu yaşanan duyguların ses bulmasına destek olan bir şekilde kurgulandığında iyileştirici ve onarıcı olabileceğine inanıyoruz. Ruh sağlığı alanında çalışan kişiler olarak sorumluluğumuz sadece sağaltımı değil, kişilerin iyi oluşunu mümkün kılacak koşulların yaratılması için mücadele etmeyi de kapsıyor; dolayısıyla işçiler, işçi yakınları ve çevrelerinin içinde bulunduğu eylemliliklere destek olmayı, bu eylemliliklerin içinde bulunmayı hepimizin sorumluluğu olarak görüyoruz.
Bu toprakların tarihinde kaza süsü verilen işkenceye bağlı ölümlerin, kaçırılarak öldürülen faili meçhullerin çokça olduğunu biliyoruz. Bu nedenle cinayetlere kaza demenin, hakikati karartmanın, bunun için gerektiğinde öldürülen kişilerin bedenlerini dahi saklamanın bir devlet geleneği olduğunu açıkça görüyor ve Soma'da da benzer bir sürecin yürütülmeye çalıştığını düşünüyoruz. Ve hep olduğu gibi, burada da iyileşmenin ancak ve ancak hakikatin ortaya çıkarılması, adaletin sağlanması ve benzer olayların gelecekte gerçekleşmemesi için gerekli adımların atılmasıyla mümkün olacağına inanıyor, psikologlar olarak yetkilileri gerekli adımları atmaya, tüm meslektaşlarımızı da bunun için yürütülecek mücadelelere destek olmaya çağırıyoruz.