Türkiye’nin en eski galerilerinden Maçka Sanat Galerisi Mehmet Konuralp’in Veda Sergisi niteliğindeki Tektonik Yansımalar sergisiyle 40’ıncı yılında kapılarını kapatıyor. 20 Kasım 1976’da Rabia Çapa ve Varlık Yalman kardeşlerin genç sanatçılara alan açmak ve yeni sanatı desteklemek hedefiyle yola çıktıkları galeri 40 yıl boyunca bugün usta sayılan Türkiye’nin önemli modern ve çağdaş sanatçılarının ilk sergilerini açmıştı.
Dönemin entelektüellerinin uğrak mekânı
Kültigin Kağan Akbulut’un Gazete Duvar’da yer alan haberine göre, MSG, Çapa’nın da dediği gibi, “1976’da kurulup çağdaş sanata yer veren bir galeri, aynı zamanda 40 yıldır aynı mekanda sergi yapan tek galeri.” İlk sergisini Sezer Tansuğ’un “Beş Gerçekçi Türk Ressamı” kitabının sergisiyle açtı galeri. Cihat Burak, Nedim Günsür, Neşet Günal, Nuri İyem ve Turgut Zaim’in eserleriyle yola koyuldu. Ömer Uluç, Komet, Mehmet Güleryüz, Kuzgun Acar gibi modern Türkiye sanatının kurucularıyla başladığı yolculuğu 1984 yılında Serhat Kiraz’ın ve Sarkis’in sergileriyle kavramsal sanata kaydırdı ve ikinci bir kuşağın da tanıtılmasına ön ayak oldu.
Mekan bir yandan mimarisiyle de modern tasarımın öncüsü oldu. Mehmet Konuralp mekanın mimarisini, Şazi Sirel aydınlatmasını, Mengü Ertel (devamında Bülent Erkmen) de logosu başta olmak üzere grafik tasarımlarını hazırladı. Maçka’daki bir apartman dairesinin bodrumundaki bu mekan aynı zamanda Can Yücel, Necati Cumalı, Aziz Nesin, Edip Cansever, Füreya Koral, Adnan Çoker gibi dönemin entelektüellerinin uğrak yeriydi.
Galeri kapanırken…
Galeri artık kapılarını kapatıyor. Ancak neyse ki son dönemde hep gördüğümüz üzere apar topar ya da zorunlu nedenlerden kapanmıyor. Galerinin bir dönemin kaydını tutan katalogları, ses kayıtları, görsel dokümanları ise Koç Müzesi’ne bağışlandı. Etnik koleksiyonun bir bölümü de Sadberk Hanım Müzesi’ne taşınacak. Koç Müzesi’ne gidecek arşivin orijinal dijitale aktarılıp saklanacak. Galerinin tüm çalışmalarına ışık tutan 40. yıl kitabı ise Yapı Kredi Yayınları tarafından çıkarılacak. Necmi Sönmez, Mahmut Nüvit Doksatlı, Burcu Pelvanoğlu ve Evrim Altuğ galerinin onar yıllık periyotlarını kaleme aldığı kitaba Ahu Antmen, Karoly Aliotti, Barış Acar, Özge Ersoy, Nazlı Gürlek, Sezer Duru de farklı yazılarla katkı koyacak. Nergis Abıyeva’nın da röportajları eşlik edecek.
Kırk yıla saygı
MSG aynı zamanda son senesini arşiv sergileriyle taçlandırdı. Galeriden yolu geçmiş dört sanatçıyı yıl boyunca ağırladı. Füsun Onur’un “Siz de Bilirsiniz”, İz Öztat’ın “Sorulara Cevap Vermeyi Tercih Ediyorum”, Serhat Kiraz’ın “Görüntü Düzlemi” sergileri galerinin kırk yılına dair saygı duruşu niteliğinde çalışmalar oldu. MSG’nin son sergisi ise galerinin mimarı Mehmet Konuralp’e ait. Tektonik Yansımalar sergisi galerinin mimarisini ve dokusunu hatırlatan taçlandıran bir çalışma.
Galeriyle özdeşleşen kurucusu Rabia Çapa’nın İstanbul Art News gazetesinde Özlem Altunok’la yaptığı söyleşiden satırbaşlarını sunuyoruz:
O zamanlar karşıda Aydın Cumalı’nın, bu yakada ise Yahşi Baraz ve Melda Kaptana’nın galerileri vardı. Eski ustaların sergilerini yapmayacağımıza, günün sanatını tanıtmaya aracı olacağımıza daha en başından karar vermiştik ama bu iş nasıl yapılır, galericilik nasıl olmalıdır, onu bilmiyorduk. Bu yüzden kalktık Paris’e gittik Varlık’la. Niyetimiz Paris’in önde gelen galericileriyle görüşmek, onların düşüncelerini ve tavsiyelerini almaktı. Galerie La France’ın yaşlı iki ortağı vardı, onların “Az sanatçıyla çalışın, sanatçılarınızdan üç, dört tanesini geleceğe bırakabilirseniz iyi galericilik yapmış olursunuz” sözleri bize yol gösterdi diyebilirim.
Mekana gelince; yeterince sıra dışıydı gelenler için. Beyaz küpün dışında bir mekan yapmak istiyorduk. Kemik renginde karar kılmıştık. Mehmet Konuralp’le Bozuyük’e gittik, parlamasın diye sırsız seramiklerden 10×10 cm ölçülerinde ısmarladık. Mehmet Konuralp seramikleri ilk kez Sevim Çavdar’ın butiğinde, beyaz ve parlak olarak 15×15 cm ölçülerinde kullanmıştı, ikinci defa da bu galeride kullandı. Bazıları mekanı çok beğendi ama bazıları da hamama benzetti, hatta ‘umumi hela’ diyenler bile oldu. Sıra dışı bir mekan olması başta yadırgansa da zamanla alışıldı, sevildi. Hatta uluslararası sanatçılardan “İstanbul’da böyle bir galeri bulacağımızı hiç düşünmemiştik” yorumları geldi.
İlk başlarda klasiklere alışmış kişiler karşılarında Ömer Uluç’u, Komet’i, Kuzgun Acar’ı, Mehmet Güleryüz’ü görünce şaşırıyorlardı tabii. Zamanla alıştılar ve zaten galerilerin sayısı da arttı. Sanatçılar daha çok dolaşımda olmaya başladı. Galeriyi açtığımız zaman sanatçılarla kişisel sergileri bizde olsa da başka galerilerdeki karma sergilere katılabileceklerine dair bir anlaşma yapmıştık. Fakat galerilerin çoğalmasıyla birlikte bir yandan da müthiş bir satış furyası başlayınca, sanatçılar daha çok karma sergiye katıldılar ve bizim sanatçılarımızın eserlerinin fiyatları da her yerde farklı olmaya başladı. Bu fiyat kontrolsüzlüğü hem sanatçının prestijini hem de eserin değerini zedeleyebilecek bir şeydi. Bunun üzerine biz de artık kavramsal sanata girmenin zamanı geldi, kadroyu yenilemek lazım diye düşündük. Ciddi bir risk aldık. Ömer Uluç, Mehmet Güleryüz, Komet, Alaettin Aksoy, gibi sanatçılarla yollarımız ayrıldı. 1984’teki Serhat Kiraz, ardından 1986’da Sarkis’in “Çaylak Sokak” sergisiyle yine günün sanatını kovaladık. Bugün herkesin takdir ve takip ettiği sanatçıların büyük çoğunluğunun ilk sergileri hep burada oldu. Amerika’dan Canan Tolon, Paris’ten Sarkis, Osman Dinç, Almanya’dan Azade Köker gibi sanatçıların ilk sergileri MSG’de açıldı.
”Ayıp, yoksun”
Kurmak da, kapatmak da zor, hele severek kapatmak daha da zor ama mantıklı olmak lazım… 76 yaşındayım, bütün bunların sıraya girmesi, dosyalanması, tarihlendirilmesi lazım. 40 yıl çok uzun bir zaman galeri için. Burada, bu masanın arkasında geçti benim 40 yılım. Üstelik biriktirme, toplama, huyum var. Bu, galerinin misyonu ayrıca. Ses kayıtları, broşürler, gazeteler, afişler, fotoğraflar bir yana mesela bir gün galeriye Alaettin Aksoy gelmiş “Ayıp, Yoksun” diye bir not bırakmış, bunları da saklayan biri olarak tüm bunlara bir nokta koymak gerektiğini düşündüm. Bu kadar heyecan yeter. 40 yıl bir galerinin maddi ve manevi yükünü taşımak hiç kolay değil. Özveri ve mesuliyet isteyen bir iş. Ben bu mesuliyetten azat ediyorum kendimi artık.
Çağdaş sanata hizmet verebilmek ve kurumlaşmak için büyük bir özveriyle çalıştık. Belli bir kalite çizgisini koruyarak sergiler açtık, bu sergilerin eğitsel yanını pazarlama olayının çok daha önünde gördük. Sergilere, sanatçıyla yapılan tartışmalar eşlik etti. Basılan broşür ve kataloglar üniversitelere, kitaplıklara, gençlere ve sanatçılara ücretsiz olarak dağıtıldı. Maçka Sanat Galerisi galericiliğin toplumsal sorumluluğunun bilincinde olarak eğitsel işlevini sürdürürken bir yandan da genç yetenekleri, bugünün sanatının içinde olarak yarına kalacak sanatçıları yakalama amacını güttü. Bu açıdan bakıldığında Maçka Sanat Galerisi’nin üzerine düşen görevi yaptığı kanısındayım.