Frankfurter Allgemeine Zeitung’un konuya ilişkin yorumunda insanları topyekûn töhmet altında bırakmanın ülkeyi uğursuz günlere geri taşıyacağı vurgulanıyor.
"Trump başkalarının bahçelerinden meyve topluyor. Trump terörle mücadeleyi şimdi, Avrupa’da kargaşa çıkaran, Suriye'de müttefiki Esad'a itiraz eden herkesi terörist ilan eden ama ilginç bir biçimde IŞİD'li cihatçıları umursamayan Putin ile koordine etmek istiyor. Neden? Trump bir başka taraftan bir kırılmaya yol açıyor: ABD’nin mülteci kontenjanı zaten skandala yol açacak düzeyde düşük iken Trump yine de önümüzdeki aylarda ülkeye mültecilerin girişine izin vermek istemiyor. Ayrıca yedi Müslüman ülkenin vatandaşlarına da seyahat yasağı getiriyor. Tabii ki Trump bu kararname ile büyük oranda kararlılık ve alkış toplar. Sınırların sıkı kontrolüne söylenecek bir şey yok. Ancak insanları topyekûn töhmet altında bırakmayı, radikal İslamcı terörle mücadelenin temel ilkelerinden biri yapmak, uğursuz günlere geri dönüşün yolunu açar."
Landeszeitung Lüneburg'un aynı konuya ayırdığı yorum sütununda ise ABD’de yasak getirilen Müslüman ülkeler arasında Suudi Arabistan’ın bulunmamasına dikkat çekiliyor ve şöyle bir değerlendirme yapılıyor:
"Beyaz Saray’ın politikalarının dayandığı mantığın sadece komplo teorisyenlerine mantıklı geleceğine alışmamız gerekecek. Son 40 yılda hiçbir göçmen veya turistinin ABD’de bir saldırı girişiminde bulunmadığı 7 ülkenin bebek ve ihtiyarları dâhil tüm vatandaşlarına getirilen seyahat yasağı, ülkenin güvenliğini artıracakmış. Ancak 11 Eylül terör saldırılarını düzenleyen 19 teröristin 15’i Suudi Arabistan uyruklu olmasına rağmen Suudilere seyahat yasağı yok. Bu sadece bir kişi için mantıklı olabilir. O da tıpkı Sünnilerin düzenlediği saldırılar da dâhil tüm radikal İslamcı terör saldırılarının azmettiricisinin Şii İran olduğuna inanan Trump’ın güvenlik danışmanı Michael T. Flynn gibi biri için. Bin 300 yıllık mezhep ayrılığı ve savaş! Eğer Trumpçı fanatiklerle İslamcı fanatikler topu birbirleriyle paslaşacaklarsa dünya güvensiz bir yer haline gelir."
Süddeutsche Zeitung ise Trump’ın ülke yönetmeyi, firma yönetmekten faklı görmediğini savunuyor:
"Göreve geldikten yaklaşık bir hafta sonra yaşanan bir dizi olay, Trump’ın temelde yapamayacağı bir işe işaret ediyor: O da başkan olmak. Firmasında 'şu gökdeleni al' diyordu ve bu yerine getiriliyordu. Trump Beyaz Saray’da daha bakanlarının büyük bir kısmı işe bile başlamamışken ülkeyi kaoso sürükleyen kararnamelere imza atıyor. Belli ki Trump, bir ülkeyi yönetmenin tıpkı kendi firmasını ya da bir televizyon şovunu yönetmekten bir farkı olmadığına inanıyor."
Stuttgarter Zeitung'da ise Amerikan yargıçlarının en önemli haklarından yürütmeyi denetleme yetkisinin işe yaradığını ispatlama zamanı olduğu görüşü öne çıkıyor.
"Sivil toplumun baskılarının Trump üzerinde ne kadar etkili olacağını görmek için beklemek gerekecek. En önemlisi ise ABD yargısının nasıl bir pozisyon alacağı. Zira hükümetin denetimi, ABD yargıçlarının en önemli haklarından birisi olarak kabul ediliyor. Şimdi bu kontrolün işe yarayıp yaramadığını ispatlama zamanı. Özelikle Avrupa’daki aşırı milliyetçiler ve sağ popülistler bu gelişmeleri dikkatle takip edecektir. Eğer Batılı devletlerin önde gelen gücü olan ABD‘nin başkanı, hukuk devleti devreye girmeden, liberal devlet yapısının temellerini sorgulamaya açarsa, o zaman Avrupa’da aşırı sağ kendini gerçekten güçlü hissedecektir."
© Deutsche Welle Türkçe
Derleyen: Başak Demir