Ortadoğu uzmanı ve terörizm araştırmacısı Michael Lüders Deutsche Welle'den Marc Saha'nın sorularını yanıtladı.
DW: ABD'nin Suriye'deki hava üssünü vurması sizin için sürpriz oldu mu?
Michael Lüders: Çok şaşırdım. Amerikan yönetiminin böylesine refleks tepki vereceğini sanmıyordum. Tehlikeyi tırmandırma potansiyelini artırdığını tahmin ediyorum. Suriye'de iç savaş hüküm sürüyor. Bir yanda Esad rejiminin devrilmesini isteyen ABD, AB, Türkiye ve Körfez devletleri, diğer yanda ise buna tamamen karşı olan Çin, Rusya ve İran. Bombardımanla kalmayacak, kriz tırmanacak ve Suriye'de Amerikan ve Rus askerlerinin karşı karşıya gelme riski artacaktır.
DW: Rusya askerlerini o mıntıkadan çekmesi için uyarıldığı halde Kremlin bombardımanı saldırganlık olarak nitelendirdi. Görünüşe göre Rusya ile ABD'nin Suriye'yi görüşmeleri pek mümkün olmayacak. Rusya'nın müdahalede bulunma tehlikesi var mı?
Lüders: Karşılaşma başladı. Çıkar dengeleme ve eşitlik çerçevesinde birbiriyle konuşma imkânı ortadan kalktı. Anlaşmazlığın devam etme tehlikesi söz konusu. Bombardıman Ruslara zarar vermediği için Kremlin saldırıyı kayda geçirecek ama tepki göstermeyecektir. Şayet ABD bombardımanları sürdürür ve Ruslar bundan zarar görürse Kremlin bunu sineye çekmez ve kriz aniden tırmanabilir.
DW: Bu bombardımanın yol açabileceği en kötü sonuç ne olabilir?
Lüders: En büyük iki jeopolitik rakip olan ABD ile Rusya, Ukrayna ve öncelikle de Suriye'de örtülü ‘savaş' halindeler. Esad rejimi sonuncusu Halep olmak üzere bütün büyük şehirleri geri aldı. ABD'nin ilk aşamada bu çekişmeden yenik çıktığı söylenebilir. Washington'daki nüfuz sahibi güç odaklarının gelişmeleri tersine çevirmek için Suriye'de çatışma aradıkları anlaşılıyor.
ABD'nin Türkiye'deki 16 Nisan referandumundan sonra kara harekatı yapmaya hazırlandığı unutulmamalı. IŞİD'in Doğu Suriye'deki kalesi Rakka yakınlarına şimdiden 400 komando sevk edildi. Rakka'yı alacaklar, ama sonra ne olacak? Orası kime verilecek? Bundan sonra ne gibi talepler gelecek? Uçuşa kapalı bölge mi oluşturulacak? Rusya adım adım uygulanan bu taktiğe göz yummayacaktır. Çünkü uçuşa yasak bölge Rus ve Suriye uçaklarının havalanamaması demektir. Bunun sonu çatışma olur. Gelişmelerin yönünü kestirmek şimdilik zor. Ama kırmızı alarm aşamasına gelindi.
DW: Rusya ile ABD'nin IŞİD ile ortak mücadelesi bu karşılaşmaya feda mı edilecek?
Lüders: Mücadele paralel yürütülecek. Ancak şimdi ABD – Rusya anlaşmazlığıdır, söz konusu olan. Durum bir, iki hafta içinde değişebilir de. Çünkü her iki süper güç de IŞİD'in Rakka'dan sürülmesini istiyor. Bu açıdan ortak çıkarlar üzerinde mutabık kalınabilir. Ancak Amerikan yönetiminin bundan sonraki hamlelerinin neler olacağını ve hangi yönde yapılacağını kestirmek mümkün değil. Şahinler, ‘bakalım işi nereye kadar götürebiliriz' mantığıyla Rusya'ya kafa tutulmasını isteyebilirler. Ilımlı ve pragmacı çevreler ise ‘haddimizi aşmayalım' diyebilir. Bu bakımdan bekleyip görmek gerekecek.
Anlaşılan Washington Rusya'nın Ukrayna ve Suriye'yi arka bahçesi olarak gördüğünü kabullenmek istemiyor ve Moskova'ya kafa tutuyor. Rusya da emperyalist davranıyor ama şimdilik Kremlin ve Esad'ın hesaplarının doğru çıktığı anlaşılıyor. ABD Esad rejimini iktidardan uzaklaştırmak istiyor ama Esad'dan iktidarı kimin devralacağı hakkında fikri yok. Suriye'de tam anlamıyla demokratik, meşru ve ılımlı bir muhalefetin olduğu söylenemez. Bu durumda iktidar cihatçılara kalır. Başkan Obama da bunu bildiği için Suriye'ye doğrudan askeri müdahalede bulunmaktan çekinmişti.
DW: ABD İdlib'deki zehirli gaz saldırısına tepki gösterdi ve sorumlusunun Esad rejimi olduğunu söyledi. Saldırıdan Esad rejiminin sorumlu olduğu gerçekten söylenebilir mi?
Lüders: İdlib'de gerçekten ne olduğunu, neyin olmadığını tam bilmiyoruz. Vaka her türlü yoruma açık. Elimizde kesin delil ya da ipuçları yok. Kesinlikle söylenebilecek şey, İdlib'in, jeostratejik açıdan farklı nedenlerle ABD'nin bombardımanına gerekçe yapıldığıdır. ABD, Rusya ve İran'ın Suriye'ye hakim olmasını istemiyor. Trump yönetimi Tahran'ı bölgedeki bir güç olarak tanımaya yanaşmıyor. Trump'a kalsa 2015 yılında Obama yönetiminin Tahran ile vardığı nükleer anlaşmayı iptal ederdi. Yapılan, anlaşmazlığı aşamalı artırma taktiğidir. Ama bu taktik yapıcı olmaz ve sadece Suriye'nin daha da tahrip olmasına hizmet eder.
DW: Bu bombardıman, ilk haftalarındaki icraatında pek inandırıcı olmayan Trump yönetimi hakkında nasıl bir fikir veriyor?
Lüders: ABD'nin dış politikasının inandırıcı ve güvenilir olduğu söylenemez. Yaklaşık üç ay önce göreve başlayan Donald Trump'un ilk haftaları başarısız geçti. Aldığı kararlar ya mahkemeden döndü ya da ertelendi. Kadrosunda değişiklik yapmak ve son olarak baş strateji uzmanı Steve Bannon'u ulusal güvenlik konseyinden almak zorunda kaldı. Bunu gönüllü olarak yaptığını sanmam. Washington'daki geleneksel ‘iktidar odakları' ona, ‘Bir asi gibi işe koyuldun, hatta Beyaz Sarayı da ele geçirdin. Ama ABD'nin çıkarlarının ne olduğunu bizden öğrenecek ve ona göre hareket edeceksin', dedi.
Şu sıralarda Trump'un bu direktifi yerine getirmeye başladığı anlaşılıyor. Unutulmamalı ki Trump seçim kampanyası sırasında, masraf çıkarmaktan başka işe yaramayan yurt dışı askeri müdahalelerine son vereceğini söylemişti. Seçmenleri, ‘Trump ne demişti, ne yapıyor?' diyecektir.
DW: Bu dış politikada ‘önce Amerika'dan' vazgeçildiği anlamına mı geliyor?
Lüders: Tabii ki ‘önce Amerika'. Ama hayırlı yoldan değil. Çünkü dünyamızda artık tek bir güç merkezi kalmadı. Rusya, Çin ve diğerleri unutulmamalı. Başta ABD olmak üzere Batı devletlerinin diğer aktörlere dediklerini yaptırabileceğini sanmak, Soğuk Savaş'tan kalma hayalperestlikten başka bir şey değildir. Buna ne Çin, ne de Rusya izin verir. Büyük tehlike ve savaş potansiyeli de güç dağılımının bu tarzda değişmiş olmasından kaynaklanıyor.”
© Deutsche Welle Türkçe
Marc Saha