Gezi Parkı eylemleri sırasında polisin attığı gaz fişeği kapsülüyle başından yaralanan ve uzun süre hastanede tedavi gören Lobna Allami, Gezi'nin ikinci yıl dönümünde Türkiye'ye seslendi. "Haykırmak istiyorum; uyan Türkiye, oyuna sahip çık Türkiye" diyen Lobna, "Vereceğin oy, senin nasıl yaşayacağınla ilgili. Can alıcı önemde. Ben 18 yaşındayken Ecevit'e vermiştim, sonra bir daha kimseye vermedim. Büyük hata yapmışım. Gezi'yi yaşadıktan sonra oy vermek için Danimarka'dan Türkiye'ye geldim. Oy vermek, oyuna, sandığı sahip çıkmak gerçekten önemli. Değişim olur mu olmaz mı bilemeyiz ama umudumuzu kaybetmemeliyiz" diye konuştu.
"Kendimi neredeyse eskisi gibi ifade edebiliyorum" diyen Lobna, "İki sene her gün. Ve hâlâ bitmedi... Ben eskiden üç dilde simultane çeviri yapıyordum. Henüz çeviremiyorum, tam eski Lobna olabilmem için biraz daha zamana ihtiyacım var" ifadesini kullandı.
Hürriyet'ten Ayşe Arman'ın sorularını yanıtlayan (31 Mayıs 2015) Allami'nin açıklamaları şöyle:
Lobna... Ne mutluluk seninle böyle konuşabiliyor olmak... Herkes senin yeniden hayata dönmüş olmana ve eski Lobna olma yolunda ilerlemene çok seviniyor. Ama esas olan senin ne hissettiğin? Sen nasılsın? Ne durumdasın?
-Çok daha iyiyim. Kendimi neredeyse eskisi gibi ifade edebiliyorum. Türkçem yüzde 100 olmasa da yüzde 98 geri geldi. Diğer dillerde de durum iyi. Ama yine de temkinliyim.
Niye?
-Epilepsi ilaçlarını kesmiştik. Doktorum, "Normal hayatına dönebilirsin!" demişti. Altı ay her şey yolunda gitti. Fakat 1 Şubat'ta bir uyandım, kalkamıyorum yataktan. Elimi, ayağımı hissedemiyorum. "Beni hastaneye götürün" demişim ve bayılmışım. Gerisini hatırlamıyorum. Epilepsi krizi... İki gün yine koma...
Çok geçmiş olsun...
-Sağ ol. Uyandıktan sonra yine konuşmakta zorlandım. Bir müddet öyle devam ettim. "Eyvah! Başa mı dönüyoruz?" diye korktum. Üç hafta sonra ancak kendimi toparlayabildim. Sonra tekrar ilaca başladım. Hayatımın sonuna kadar onları sürekli almam gerekiyor. Bir de bu epilepsi ataklarına karşı bir ilaç verdiler. Bu şekilde devam ediyor hayatım. Bitmez tükenmez baş ağrılarım var. Onlar artık benim vazgeçilmezim!
Sebep?
Diğer tedaviler ne durumda peki? Çok iyi ve seri konuştuğunun farkında mısın?
-Ne güzel bunu duymak. Öyleyse çok mutlu olurum. Türkçem iyi di mi?
Hem de nasıl! Bütün diller geri geldi mi?
-Anadilim Arapça biliyorsun. Ama ben Türkiye'de uyandığım ve etrafımdaki herkes Türk olduğu için, ilk önce Türkçe konuştum. Önce konuşuyorsun, sonra okuyorsun en sonunda da yazıyorsun. Türkçem neredeyse tamam oldu. Sonra Danimarka'ya gidince orada İngilizce terapi aldım. Bir başka dile yoğunlaşınca, bir önce konuştuğun dil daha iyi oluyor. İngilizce terapiler alırken, Türkçem daha da gelişti. Arap arkadaşlarımla Arapça konuşmaya başlayınca da İngilizcem.
Bu nasıl bir şey?
-Öyle valla! Ben da şaşırdım. Bir dili öğrenmeye başlayınca, bir bakıyorsun eskisi daha iyi oluyor! Şu an İngilizcem de iyi, yazabiliyorum da. Arapçayı da gayet iyi konuşuyorum ama yazmakta biraz zorlanıyorum. Pes etmek yok, devam...
Tüm bunlar için ne kadar savaş verdin, ne kadar mücadele ettin?
-İki sene her gün. Ve hâlâ bitmedi... Ben eskiden üç dilde simultane çeviri yapıyordum. Henüz çeviremiyorum, tam eski Lobna olabilmem için biraz daha zamana ihtiyacım var.
Ama yine de müthiş gelişmeler değil mi?
-Evet, evet. Doktorlarım, "Sen bir mucizesin!" diyorlar. Hayatlarında hiç benim gibi bir hasta görmemişler. Bana Türkçe konuşma terapisi veren hocam, bu kadar seri konuştuğumu duyunca ağlamaya başladı.
Ama kolay olmamıştır. Kaç kere vazgeçmenin eşiğinden döndün?
-Tabii ki zorlandım ama hiç vazgeçmedim. İlk zamanlar, konuşamadığımda ve doktorlar bana konuşamayacağımı söylediğinde, birkaç kez kendimi pencereden atmak istemişim. Ondan sonra Barış, hep pencerenin önüne oturmaya başladı. Aslında annem de kardeşim de hiç iyi değillerdi. Ama bana çaktırmamaya çalışıyorlardı. Sonra öyle bir an geldi ki karar vermek zorunda kaldım, ya bırakacaktım, teslim olacaktım, sevdiklerimi çok üzecektim ya da mücadele edip, Lobna'yı tekrar yaratacaktım.
Sen (b) şıkkını tercih ettin...
-Evet. Kelimelerim yoktu, konuşamıyordum ama resim yapabilirdim, müzik aleti çalabilirdim... Müzik hiç gitmedi benden, hep oldu ve beni korudu. Etrafımda iki-üç insan birden konuşuyorsa, hiçbir şey anlamıyordum ve ağlamaya başlıyordum. Kurtarıcım müzik oluyordu. Ona sığınıyordum. Bu iki senedir içimde o kadar şey biriktirmişim ki, 19 Eylül'de Berlin Gorki Tiyatrosu'nda müzik küratörü olarak açılış yapacağım.
‘Oyuna sahip çık’
Türkiye'ye nasıl bakıyorsun? Seçim yaklaşıyor...
-Haykırmak istiyorum: Uyan Türkiye diye! Oyuna sahip çık Türkiye diye. Vereceğin oy, senin nasıl yaşayacağınla ilgili. Can alıcı önemde. Ben 18 yaşındayken Ecevit'e vermiştim, sonra bir daha kimseye vermedim. Büyük hata yapmışım. Gezi'yi yaşadıktan sonra oy vermek için Danimarka'dan Türkiye'ye geldim. Oy vermek, oyuna, sandığı sahip çıkmak gerçekten önemli. Değişim olur mu olmaz mı bilemeyiz ama umudumuzu kaybetmemeliyiz.
Allami, Gezi'de ilk vurulandı. Zor da olsa kurtuldu. O şimdi, kurtulamayan Berkin'i, Ethem'i, Ali İsmail'i hep rüyasında görüyor.
Lobna'yı ilk ablası anlattı bana. Sonra hastalığının her aşamasında konuştuk. Şimdi geldiği nokta beni müthiş mutlu ediyor.
Onun en büyük şanslarından biri Barış. Hiç elini bırakmadı. Evlendiler, Almanya-Danimarka arası mekik dokuyorlar.
‘Sadece özgürlük istiyorlardı’
Ben kurtuldum ama bir sürü genç insan öldü. Bunu normalmiş gibi kabul etmek mümkün değil. Suçlu değillerdi. Sadece özgürlük istiyorlardı, yeşil alanın AVM yapılmasını protesto haklarını kullanıyorlardı. O insanların öldürülmesi hak mıydı? Adaletli miydi? Üstelik onları öldürenler hâlâ özgürce dolaşıyorlar.
‘İki yıl iğneyle kuyu kazdım’
Önce Türkçe konuşmaya başladım. Sonra okudum, sonra yazdım. Hiç kolay olmadı. İki yıl iğneyle kuyu kazdım. Bütün meşakkati, İngilizceyi tekrar öğrenmek için de yaşadım. Danimarka'da İngilizce konuşma terapisine gittim. Annemle anadilim Arapçayı çalıştım.
‘Beynimin yarısı uçtu’
Ben bir sürü şey biliyordum. Kafama gaz fişeği isabet edince, beynimin yarısı uçtu. Bildiğim her şeyi unuttum. Her şeyi yeniden öğrenmek zorunda kaldım. Önce resimlerle sonra kelimelerle çalıştım. Her hafta, her ay farklı bir insan oluyordum. Biraz daha gelişme kaydediyordum.
‘Kelimelerim yokken müzik vardı’
Türkçe okumaya başladığımda elime aldığım ilk kitap Can Yücel'in 'Gece Vardiyası'ydı. Nizar Kabbani'den de Arapça şiirler okumaya başladım. Müzikse hep kanatlarım oldu. Kelimelerim yokken müzik vardı. Yalnızlığımı, çaresizliğimi aldı. Gezi'den sonra ilk defa tekrar aktif olarak konserlerde müzik yapacağım. İlk konser eylülde.
‘Daha çok sanat daha çok kültür’
Filistinli ve İsrailli müzisyenleri bir araya getireceğim. Başta birbirlerinden hoşlanmıyorlar ama sen onları üç gün prova yaptır, sonra konsere çıkar, birbirlerini seveceklerinden eminim. Dolayısıyla çözüm asla silah değil. Yapmamız gereken daha çok sanat, daha çok müzik ve daha çok kültür...
‘Geçecek Lobna, geçecek...’
Gezi'nin ikinci yıldönümü... Sen de Gezi'nin simgelerinden birisin. Beyninin yarısı gitti. Bu iki sene boyunca hayatla boğuşacak gücü nereden buldun?
-Nereden mi? Tabii ki sizden! Hepiniz beni maddi, manevi o kadar desteklediniz ki... Hepiniz benim için o kadar dua ettiniz ki... O dualar boşa gitmedi, iyi duygular insana ulaşıyor, güç veriyor. İstanbul'da sokakta yürürken, insanlar yanıma gelip, elimi tutuyorlardı, "Geçecek Lobna!" diyorlardı. Nereden mi güç buldum? İşte buradan! Gezi'de ilk vurulan insandım. Benden sonra vurulanların hepsi erkekti ve maalesef benim kadar şanslı değillerdi, hepsi öldü. Ama onlar aklımdan çıkmıyor. Mesela Berkin'i sürekli rüyalarımda görüyorum. Ali İsmail'i, Ethem'i, Abdullah'ı... Onların anneleri ve aileleri için de ayrıca üzülüyorum.
Şimdi Gezi'yi nasıl değerlendiriyorsun?
-Biz oraya bu ülkenin daha güzel, daha özgür, daha demokratik bir ülke olması için gittik. Gezi, hepimiz için bir uyanış oldu. Daha önce de bir sürü olumsuz şey oluyordu bu ülkede ama hiçbirimiz sanki yeteri kadar ciddiye almıyorduk, sanki duymuyorduk. Ama çadırlar yakılıp, gençler Taksim'in ortasında vurulmaya başladıktan sonra insanlar sokağa çıktılar. Hepimiz önemli şeyler öğrendik.
Sen, daha önce hesap soracak durumda değildin. Peki şimdi?
-Hastanede komadayken, Gezi avukatları, kardeşimden vekâlet alıyorlar. Ben uyanınca, kendim de verdim. Ama elde var sıfır. Ne yazık ki 2 yıldır dava açılamadı. Bana sürekli "Savcı değişiyor!" dediler, en son savcı da vuruldu zaten.
Beyninin yarısını alıp uçuran polisi araştırmadın mı?
-İnsanlara Facebook'tan, Twitter'dan çağrı yaptım. "Elinde, vurulma anımın öncesi ve sonrasında görüntüsü olanlar lütfen bana göndersin!" dedim. Sağ olsun bir sürü insan yolladı. Ben o günle ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum. Hafızamdan tamamen silinmiş. O görüntüleri izlemek o yüzden bana çok tuhaf geldi. Yerde oturuyorum, şarkı söylüyorum, sigara içiyorum... Vurulma anına gelince, o kadar gaz var ki havada, birtakım şeyleri açık ve net görmek zor. Polisler 10-11 kişi birlikteler ve önlerinde o koruyucu kalkanları var. Ara ara, onları indirip ateş ediyorlar... Ve sonra kalabalık kaçışıyor, ben yerdeyim, hırıltılar çıkararak bilinçsizce yatıyorum, kafam yana kaymış.