Avukat İlkay Sezer
T24 Bağımsız İnternet Gazetesi sitesinde yayınlanan cevabi yazıma Alper Görmüş’ün 23.08.2013 tarihinde “Başbuğ'un avukatının söylemediklerime verdiği cevaplar üstüne...” başlıklı bir yazı ile karşılık verdiğini, yazısında kendisinin söylemediği şeylere cevap verdiğim şeklinde değerlendirme yaptığını ve cevaplanması gereken bazı yeni açıklamalar yapmış olduğunu gördüm. Bu nedenle 23.08.2013 tarihli yayın ile ilgili cevap hakkı kapsamında aşağıdaki beyanlarımın yayınlanmasını rica ederim.
Söylenmemiş şeylere de cevap vermiş olmakla itham edildiğim için öncelikle Alper beyin yazısına yapılan yorumları bekledim, müsterihim, 21.08.2013 tarihli yazım anlaşılmış.
Ayrıca, Alper beyin son yazısında, kendisini kuşkulu durumlara (da) dayanarak “kamuoyu yaratmaya” çalıştığını ve işinin kamuoyuyla olduğunu açıklamasını çok önemli buluyorum.
Alper Görmüş, ilk yazısında da bu kıstasları belirtmiş olsaydı, değerlendirmelerinin şüpheli konulara ve soruşturma aşamasındaki bilgilere dayandığını belirtse idi okurlar tarafından yazısının ona göre değerlendirileceğine inanıyorum.
Ya da dosyanın geldiği aşama dikkate alınarak kapsamlı inceleme ile bir değerlendirme yapılmış olsaydı belki bugün bir cevap hakkından da bahsetmeyecektik.
Tekrara düşmemek için önceki cevabımda bulunan konulara girmeyecek, yalnızca Alper Görmüş’ün yeni soru ve değerlendirmelerine bu sefer herkes tarafından anlaşılması ümidiyle yine mahkeme dosyasına dayanarak cevap vereceğim.
Ama önce aşağıdaki birkaç soruyu sormanın uygun olacağını düşünüyorum;
Etrafında dolaşmaya gerek yok, Alper Görmüş, dava konusu Andıç’ta atılı suçlama için olmazsa olmaz bulunması gereken unsur olan cebir ve şiddet unsuru, ya da yasa dışı bir bölüm gösterebildi mi?
Olsaydı gösterir miydi?
Dava konusu Andıç ile site açıldı ise adı nedir?
Hangi sitede müvekkilimin talimatı, bilgisi veya onayı ile hükümeti hedef alan bir yazı yer almış?
Müvekkilimin Genelkurmay Başkanlığı yaptığı 2 yıl boyunca hükümeti hedef alan, eleştiren bir tek beyanı olmuş mu?
Olsaydı, “kamuoyu yaratmayı” hedef alan Alper Görmüş, değerlendirmelerinde bunları da yazar mıydı?
Bunlar olmadığı için, andıçtan bilgisi vardı, onayı varmıydı gibi konularla kamuoyu yanıltılmaya çalışılıyor.
Bundan sonra yazarın iddialarına geçelim;
Yazarın İddiası:
“İlkay Sezer, ….. fakat benim asıl iddiam olan, “sanıkların bir bölümünün, İnternet Andıcı'ndan İlker Başbuğ'un da haberinin olduğunu açık bir biçimde dile getirmeleri”yle ilgili olarak hiçbir şey söylemiyor.”
Değerlendirme:
Hatırlanacağı üzere 21.08.2013 tarihli cevabımda; “8 Ekim 2012 tarihli dilekçenin sonrasında tarafımca dosyaya sunulan dilekçe de incelenir ise konu daha iyi anlaşılabilir ve değerlendirilebilir.” demiştim. Eğer burada kastedilen araştırılsa idi mahkemeye sunulan dilekçenin 4. maddesinde:
“Müvekkilimiz Sayın BAŞBUĞ’un 05 Ocak 2012 tarihinde Soruşturma Savcılığınca kendisine yöneltilen bir soruya ilişkin verdiği yanıtta “Bilgi Destek Harekat Dairesi Genelkurmay Başkanlığı görevini aldığım zaman yani 30 Ağustos 2008’den sonra Genelkurmay Karargahında bu faaliyetleri farklı şekilde yapılmasıyla ilgili bir düşüncem vardı. Bu düşüncemi sözlü olarak da karargahımda 2. Başkanımla paylaştım. Ben Genelkurmay Başkanlığı görevini devir aldıktan sonra Bilgi Destek Faaliyetlerinin daha çok teröre öncelik verilerek yürütülmesini istiyordum. Bunu da hatta İç Güvenlik Dairesi için de istiyordum, çünkü ilişkiliydi. Laiklik karşıtı hareketlerle ilgili kamuoyunu bilgilendirme çalışmaları İstihbarata Karşı Koyma da, Yunanistan, Kıbrıs konularında bilgi destek faaliyetlerinin de Yunanistan Kıbrıs Dairesi’nde istiyordum.” şeklinde düşüncesini ve bununla ilgili çalışma yapılmasına dair emir vermiş olduğunu açıklamıştır.”
Müvekkilimizin 05 Ocak 2012 günü soruşturma aşamasında tutanaklara geçen bu beyanının özellikle altı çizili olan yerlerine ve dava konusu Andıç’ta yer alan site konularına dikkatlice bakılır ise bir uyum bulunduğu görülebilir.
Soruşturma ve yargılama aşamasında dava konusu edilen Andıc’ın onaylanıp onaylanmadığı konusu irdelendiğinden bugüne kadar ki açıklamalar da “onay” konusuna ilişkin olmuştur.
Gerçekten tarafımızdan 15 Ekim 2012 tarihinde mahkemeye verilen dilekçede belirtildiği üzere müvekkilimize, Bilgi Destek Dairesinin görev ve teşkilatının incelenmesi, bazı görevlerinin Genelkurmay Karargahı içindeki diğer birimlere devri kapsamında faaliyetlerin nasıl uygulanabileceğine ilişkin genel olarak bilgi sunulmuş olması mümkün ise de dava konusu Andıç metni esas alınarak sözlü veya bu metin sunularak yazılı olarak müvekkilimize herhangi bir arz yapılmamıştır. Bu açıklamanın, andıç ile ilgili karargah çalışmasının yarım kaldığını ifade etmesinin dışında değerlendirilmemesi gerekir.
Sayın Hasan Iğsız’ın 07 Eylül 2012 tarihli duruşma tutanaklarına geçen “Şimdi ama bakın Sayın Komutana arz lafı bana aittir, bana aittir. Bu ifade onun arz edildiğini göstermez, komutana arz edilmesi gerektiğini ifade eder.”
29.12.2011 tarihli duruşma tutanağında yer alan:
Mehmet Eröz’ün (42. sayfasında andıc’ı kastederek) : “…. Ha bunu yayınlaması gerekir mi komutanın onaylamadığı bir evraka numara vermek gerekir mi? Tabi o onun cevaplaması gereken bir konu bana sorarsanız yayınlanmaması gerekir diye düşünüyorum.”
Dursun Çiçek söz istedi verildi: “…. solda olan andıcı paraflamamıştı.”
Murat Uslukılıç: “Yani andıcın üzerinde ama herhangi bir Genelkurmay Başkanının imzası yoktu.”
Beyanlar birlikte değerlendirilse idi, yargılama aşamasında da esas tartışılan konunun “onay” olduğu görülür ve bu beyanlar da dikkate alınarak bir değerlendirme yapılabilirdi.
Yazarın İddiası:
“Oysa benim iddiam açık: …. “silme ve kırpma” işlemlerinin tam da İrticayla Mücadele Eylem Planı'nın ortaya çıkmasının sonrasına rastlaması anlamlıdır …. üstelik gece de sürdürülen bu faaliyetten bir Genelkurmay Başkanı'nın haberinin olmaması “hayatın olağan akışı”na uymamaktadır.
İlkay Sezer, bilgisayarların 35 kez silindiği iddiasının doğru olmadığını, kırpma makinesine gönderilen evrakların zaten önemsiz evraklar olduğunu bana değil mahkemeye anlatmalıdır. Çünkü bunlar benim iddialarım değil. Ben, yalnızca ve basitçe o hafta sonundan İlker Başbuğ'un haberinin olmamasının inandırıcı olmadığını söylüyorum.”
Değerlendirme:
Bu “açık” iddiaya cevap verirken tarihleri de açık açık yazmanın değerlendirme için uygun olacağını düşünüyorum.
12 Haziran 2009 günü iddia olunan İrticayla Mücadele Eylem Planı haber oluyor.
12 Haziran 2009 10:50’de Askeri Savcı tarafından o gün hiç açılmadan bilgisayarların imajı alınıyor.
14 Haziran 2009 Askeri Savcı, imajlarını aldığı bilgisayarları ait oldukları birime iade ediyor.
20 Haziran 2009 MEBS Başkanlığı’na iade edilecek bilgisayarların yönergeler gereği silinmesi işlemi yapılıyor.
Bu durumda silme işleminin apar topar yapıldığını, delillerin karartıldığını söylemek mümkün müdür?
Yalnızca Harekat Başkanlığında 400 kadar Subay, Astsubay ve Sivil Memurun çalıştığını (tüm karargahta binlerce kişinin çalıştığını söyleyebiliriz) ve her birine bir bilgisayar tahsis edilmiş olduğunu düşünürsek bilgisayar silme ve evrak kırpma işleminden müvekkilimin haberinin olduğunu, üstelik sanıklar dahil hiç kimsenin bu konuda bir iddiası yokken, ileri sürmenin temelsiz ve haksız olduğunu belirtmek gerekir. Olmayan şeyi daha nasıl “göstererek cevaplamam” bekleniyor?
13. Ağır Ceza Mahkemesi Naip Hakimi tarafından bilgisayarlar üzerinde yapılan incelemenin askeri savcı tarafından alınmış imajlar ile yapıldığını ve Askeri Savcıya soruşturma emrinin müvekkilimizin talimatı ile verildiğini de unutmamak gerekir.
Hep söyledik yine söylüyoruz, Andıç, onay işlemleri tamamlanmamış, amacı ve içeriği tamamen yasal bir karargah çalışmasıdır.
İnternette kısa bir araştırma yaptım ve Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin web sitesinde TÜRKİYE GAZETECİLERİ HAK VE SORUMLULUK BİLDİRGESİ’ni gördüm;
E. Gazetecinin temel görevleri ve ilkeleri başlığı altında;
1. …… gazeteci, …… gerçeklere ve doğrulara saygı duymak ve uymak zorundadır.
5. Gazeteci; temel bilgileri yok edemez, görmezlikten gelemez ve metinlerle belgeleri değiştiremez, tahrif edemez. …..
10. Gazeteci, … lekeleme, saptırma, manipülasyon, söylenti, dedikodu ve dayanaksız suçlamalardan kesinlikle uzak durur.
12. Gazeteci, mesleğini, …. propagandacılıkla karıştıramaz.
GAZETECİNİN DOĞRU DAVRANIŞ KURALLARI başlığı altında;
Yargı: ….. Yargılama sürecinde de haberler her türlü ön yargıdan uzak ve kesinlikle doğruluğundan emin olunarak sunulmalıdır. Gazeteci yargı sürecinde taraf olmamalıdır. Yargı kararı kesinleşmedikçe, bir sanık suçlu ilan edilmemelidir. Haberlerde ve yorumlarda suçluymuş gibi değerlendirmeler yapılmamalıdır.
Yukarıda yer alan meslek ilke ve kurallarını, Sayın Başbuğ hakkındaki cılız iddialarla birlikte değerlendirdiğimizde müvekkilimiz aleyhine “kamuoyu yaratma” çabasının neden yapıldığının değerlendirmesini Sayın Okuyucuların takdirine bırakalım.