Selin Girit*
Önce İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri, mezuniyet töreninde konuşma yapan okul müdürü Hikmet Konar’a sırtlarını döndü. 'Karanlığı ve esareti gördük' dediler.
Peşinden Galatasaray Lisesi, “Acil Müdür Aranıyor” başlıklı bir bildiri yayımladı.
Bunu Cağaloğlu Anadolu Lisesi’nin, Nazım Hikmet’in “Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” dizeleriyle son bulan bildirisi izledi.
Ardından Vefa Lisesi, Kadıköy Anadolu Lisesi, İzmir Bornova Anadolu Lisesi, İzmir Çiğli Fen Lisesi, Notre Dame de Sion Lisesi, Ankara Gazi Anadolu Lisesi, Samsun Anadolu Lisesi, Eskişehir Anadolu Lisesi... Türkiye’nin en köklü liselerinin öğrencileri birbiri ardına bildiriler yayımlamaya başladı.
Türkiye Liseliler Birliği de 365 liseden kendi üyelerinin imzasıyla yayımladığı bir bildiriyle bu dalgalanmaya katıldı. “Türkiye'nin geleceği, geleceğini inşa etmek için kollarını sıvıyor, kalemlerini çekiyor!” dedi.
Liselerde ne oluyor? Öğrencilerin şikâyeti ne? Tepkinin kaynağında ne var? Öğrenciler manipüle mi ediliyor? Yoksa demokratik tepkilerini, doğal taleplerini kendi hür iradeleriyle dile mi getiriyorlar?
Türkiye son günlerde hararetle bu soruları tartışıyor. Liselilerin tepkilerini alkışlayan da var, birilerinin “liseleri kaşıdığını” düşünen de...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liselerin karıştırıldığı iddiasını en yüksek sesle dile yetkili oldu:
"Yaşanan bunca hadiseden ders almayan birtakım güçlerin, üniversiteleri, liseleri tahrik ettiğini görüyoruz… Buyursun çakallara meydan okuyanlar, dağlara çıksınlar çakalları kovalasınlar. Türkiye'nin artık yeni Gezi'lere, yeni paralellere değil büyümeye, kalkınmaya ihtiyacı var.”
Proje okul tepkisi
İstanbul Erkek Lisesi’nin genç mezunlarından, ismini gizli tutmak isteyen bir öğrenci aslında tepkilerinin yeni olmadığını, olayların başının dört yıl öncesine kadar uzandığını anlatıyor.
2012’de hükümete yakın duruşuyla bilinen bir gazetecinin kızı sınavsız bir şekilde İstanbul Erkek Lisesi’ne kaydedilmek istenmiş, ancak gösterilen tepki sonucu kayıt işlemi gerçekleşmemişti.
Öğrenci, o olaydan sonra dönemin müdürünün emekliye ayrıldığını, okul yönetiminin üç yıl kadar başıboş bırakıldığını söylüyor.
Şu andaki temel tepkileri ise İstanbul Erkek Lisesi’nin birçok başka köklü devlet okulu gibi “proje okul” olarak seçilmesinin ardından yapılan atamalar ve atanan idarecilerin okulda izlediği tutumlara.
Öğrenci bu durumu şu sözlerle anlatıyor:
“Eskiden İstanbul Erkek Lisesi gibi köklü okullara müdür atanacağı zaman teamül icabı, okulun vakfına, derneğine, idarecilerine sorulur, görüş alınırdı. Ama artık müdürlerin vali tarafından atanması söz konusu. Yönetim artık idareciler ne derse onu yapmak zorunda gibi bir durum var.”
“Etkinliklerimize, bazen doğrudan müdür kaynaklı olmasa bile, kısıtlamalar getirildi. ‘Ülke sıkıntılı durumda, konser yapamazsınız,’ dediler. Ama mesela 29 Mayıs’ta Fetih Şöleni yapıldı. O zaman bizim etkinliklerimiz niye kısıtlanıyor? Kötü niyet mi var?
“Ayrıca bize müzikli etkinlikler yapılmayacaktır, denildi. Ama birkaç gün sonra Kültür Bakanlığı’yla yapılan ortak bir proje kapsamında rica ettiler, Bosna etkinliği düzenlendi. Etkinlikte müzik vardı. Bu da ‘Herkes eşit de birileri daha mı eşit?’ gibi bir algı yarattı. Bu gibi olaylar damlaya damlaya bu noktaya geldi.”
Öğrenci, liselerin birbiri ardına gösterdikleri tepkinin de tamamen birbirinden bağımsız olduğunu söylüyor. Sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bildiri yayımlandıktan sonra lisemize müfettiş geldi, birkaç öğrenciyi sorguladı. Bu olayların arkasında bir örgüt var mı, bir siyasi uzantı var mı diye sordu. Arkadaşlar da güldüler haliyle. Bunun bu şekilde siyasi bir tarafa çekilmesi bizi rahatsız etti açıkçası.”
"Laboratuvar yok, mescit var"
Ancak birçok lisenin yayımladığı bildirilere bakınca siyasi bir dil de kullanıldığı, mevcut iktidara yönelik kimi zaman açık, kimi zaman üstü kapalı eleştiriler yöneltildiği de görülebiliyor.
Bildirisinde en sert dili kullananlardan biri de “Atatürk gençliği karanlıkları ışıklara boğacak! Liselerde gericiliğe geçit vermeyeceğiz!” diyen, Türkiye Gençlik Birliği TGB’nin alt kolu Türkiye Liseliler Birliği...
TLB’nin başkanı Bora Çelik, liselerde uzun süredir çeşitli uygulamalara dair rahatsızlıklar bulunduğunu anlatıyor:
“Kızlar şort giyiyorlar diye lisede voleybol kız takımı kurulmasından vazgeçiliyor. Edebiyat kulübü, şiir kulübü, düşünce topluluğu gibi etkinliklere izin verilmiyor. İzin verilse de, diyelim şiir etkinliği var ama Nazım Hikmet’ten bahsetmeyin deniyor. Karma eğitim tartışmaya sunuluyor. Laboratuvar yokken mescit açılıyor. İşte bu tip baskıların dışa vurması yaşanıyor şimdi.”
Bora Çelik, 365 okuldan aldıkları ve bugün 370 okulu da geçen imzaları kendilerinin örgütlediklerini, bu okullardaki üyelerinin imza verdiklerini söylüyor. TLB başkanı, liselilerin tepkilerinin siyasi olduğu görüşünde:
“Bu çocuklar lisede siyaset yapıyorlar. Aydınlık değerleri savunuyorlar. Muhalefet partilerinin yapamadığını yapıyorlar. Ortada bir boşluk var. Oraya hücum eden liseliler var. Halktan da olumlu tepkiler geliyor. Bugün liselerde yapılan bu olaylar aydınlanmacıdır, ilericidir. Liselerden çıkacak bir toplumsal hareket bekliyoruz.”
Eğitim Reformu Girişimi Direktörü Batuhan Aydagül’e göre ise burada amaç “üzüm yemek olmalı, bağcıyı dövmek değil”. Aydagül, Milli Eğitim Bakanlığı’nın liselerdeki tepkiyi fırsata dönüştürebileceğini söylüyor:
“İstanbul Erkek Lisesi bugüne dek üç başbakan çıkardı: Bunların biri Milli Görüş’ün kurucusu Necmettin Erbakan. Bir diğeri Ahmet Davutoğlu. Üçüncüsü de Mesut Yılmaz.
“Burası hem Türkiye’nin en iyi okullarından biri, hem de öğrencilerin çok farklı ideolojilerle büyüyebildiği bir yer. Ülkenin ihtiyacı olan da bu tür düşünce çoğulculuğuna, serbest düşünceye izin veren bir eğitim sistemi.
“MEB’in liseli öğrencileri dinleyerek adım atabileceği alanlar var. O gençler bu ülkeye lazım. Sağduyulu olmak gerekli. Bakanlık yöneticilerinin, siyasi ve bürokratik iradenin yapıcı olmasını, oturup çocukları dinleyen, ortak çözümler arayan bir yaklaşımda olmasını diliyorum.
“Bu işin tırmanmasını ülke, eğitim ve o gençler adına hiç istemiyorum. Hiç huzurlu değilim. Bu ülkenin ortaklaşa yapması gereken şey eğitimi bir masanın etrafına oturarak tartışabileceğimiz bir konu haline getirmek olmalı. Eğitim mevcut kutuplaşmış ortamda hem işlev görüyor hem de zarar...”
"İmam Hatip dayatması neden?"
Ancak eğitimde son günlerde görülen tepkiler liselerdeki dalgalanmayla sınırlı değil. İstanbul Levent’teki İsmail Tarman Ortaokulu’nda bazı öğrencilerin velileri ay başından bu yana protesto gösterileri düzenliyor, imza topluyor.
Tepkilerinin nedeni okulun İmam Hatip Ortaokulu’na dönüştürülmesi yönündeki planlar. Okuldaki 1140 öğrenciden 970’inin velisi bu planlara karşı çıkmak için imza vermiş durumda.
Oğlu 6. sınıfta okuyan Bengü Bozkurt, “İki hafta önce bu planlardan haberdar olduk. Ertesi gün koşarak okula geldim. Ben çocuğumu İmam Hatip’te okutmak isteseydim oraya yazdırırdım. Ben düşünce yapısı olarak laikliğe inanıyorum. Tercihim bundan yana. İmam Hatiplere karşı çıkmıyorum. Ama bu da benim seçimim,” diyor.
Kızı 7. sınıfa giden Melek Boz Yokova da daha önce iki kere İmam Hatip Ortaokulu’na dönüştürülecek diye okul değiştirdiklerini, bir kez daha okul değiştirmek istemediklerini anlatıyor.
Yokova, “Ortada bu okul İmam Hatip olsun diye bir talep yok. Bu şekilde toplanan bir imza falan yok. Zaten her mahallede İmam Hatip okulu var. Ben İmam Hatiplere karşı değilim. Ama neden dayatma yapılıyor? Herkes özgürce istediği eğitimi alsın,” diye konuşuyor.
Yeğenleri İsmail Tarman Ortaokulu’nda öğrenci olan Günay İncir söze giriyor: “Bir okulun eğitimi iyi değilse dönüştürülmesi için bir neden olur. Biz çocuklarımızı eğitimi iyi diye bu okula verdik. İyi giden bir okula neden müdahale edilir? Bize tek yanıt veremiyorlar.”
Bengü Bozkurt, yaşananlar nedeniyle çocukların psikolojisinin de bozulduğunu anlatıyor:
“Oğlum ben düz okula gitmek istiyorum diyor. Geçen gün de bir arkadaşını getirdi. Çocuk sabahtan beri okul İmam Hatip olacak diye ağlıyormuş. Sakinleştirmeye çalıştık. Çocuklar da çok mutsuz.”
Yeğeni İsmail Tarman Ortaokulu’nda öğrenci olan Merve Dugan ise tepkisini şöyle dile getiriyor:
“Üniversitelerdeki sağ-sol görüş ayrılıklarını bu gidişle daha küçük yaşlara indirecekler. İhtiyaç varsa İmam Hatip olarak yeni bir okul yapılsın. Siyasi çekişmeler yüzünden olan hepimizin geleceğine oluyor. Umutlarımızı yıkıyorlar. Çocuklarımızı siyasete alet etmesinler.”
"İmam Hatiplere talep var"
Türkiye genelinde hali hazırda 1200’ün üzerinde İmam Hatip Lisesi ve 2 binin üzerinde de İmam Hatip Ortaokulu bulunuyor. Bu okullarda okuyan toplam öğrenci sayısı 1 milyon 200 bin civarında.
Türkiye İmam Hatipliler Vakfı Başkanı Ecevit Öksüz, İmam Hatip okullarının kamuoyu nezdinde doğru yargılanmadığı, çok az sayıda okulun İmam Hatip okuluna dönüştürüldüğü görüşünde.
Öksüz, “Bir İmam Hatip dayatması var gibi yansıtılmaya çalışılıyor. Ama tamamen milletin taleplerine göre bu okullar açılmakta. İmam Hatip okullarına çok yoğun bir talep var. Bu öğrencilerin tercihlerine, velilerin isteklerine göre şekillenen bir durum,” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Hiçbir kimsenin evladının kendi isteği dışında İmam Hatip okuluna gönderilmesine benim gönlüm razı olmaz. Ama birilerinin talepleri için birilerinin de fedakarlık yapması gerekir.
“Yıllarca imam hatipler engellendi, setler çekildi. Şimdi normalleşme yaşıyoruz. İhtiyaçlarımızı ifade ediyoruz, ihtiyaçlarımız karşılanıyor. Bu, sanki İmam Hatiplere pozitif ayrımcılık yapılıyor gibi yansıtılıyor. Ama öyle değil. Bu hakkın teslimidir.”
"Artık yeter!"
Eğitim-Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca ise aynı görüşte değil. İmam Hatip okullarının tüm okullara öncülük edecek bir model haline getirilmeye çalışıldığını söylüyor.
“En köklü okullar İmam Hatip Liseleri’ne dönüştürülmeye çalışılıyor. Bir ilçede ihtiyaç olmamasına rağmen veliler bu yönde zorlanıyor ya da teşvik ediliyor. İmam Hatip Ortaokulu da İmam Hatip Lisesi de açılabilir. Ama gelinen noktada, tüm okulların bu müfredatla eğitim veren kurumlara dönüştürülmesi zorlaması var. Öğrenciler ve veliler ‘Artık yeter!’ diyor.
Karaca, eğitim üzerinden yaşanan gerginliklerin daha da tırmanmasından endişe ettiğini dile getiriyor:
“Biz bunun bir çatışma noktasına taşınmasından korkuyoruz. Yeter denilip de dinlenmeyince herkes kendine göre bir eğitim, kendine göre bir toplumsal modeli hayata geçirmeye yönelik çok daha ileri adımlar atacaktır. Herkes kendi alanını korumaya gidecektir. Umarım buna zorlanılmaz.”
Eğitim Reformu Girişimi Direktörü Batuhan Aydagül de eğitimde muhafazakarlaşmadan söz edilebileceğini, bu yönde çok fazla duyum ve işaret bulunduğunu söylüyor.
Aydagül İmam Hatip okullarına pozitif ayrımcılık da yapıldığı görüşünde:
“İmam Hatip okullarına dönüştürülmesi için verilen okulların fiziksel şartlarından, İmam Hatip okullarının ihtiyacı olan eğitim giderlerine, yatırımlarının karşılanmasına, öğretmenlerine verilen desteklere, STK’larla ilişkilerine kadar bir ayrımcılık yapılıyor.
“Bu iktidar geçmişte eğitim ideolojisinde daha dindar kesimlere ve eğitim tercihlerine yapılan ayrımcılığı haklı olarak eleştiren bir anlayışa sahip. Ben beklerdim ki benzeri bir ayrımcılığı düzeltsin, ‘Evet geçmişte yapıldı ama biz çoğulculuğu sağlayacağız,’ desin.
“Ama 2011’den bu yana tamamıyla 2002 öncesi pratikleri benimseyen, adeta ‘Burası bir torna tezgahıdır, bunun başında da bugün biz varız, eğitimin ayarlarını kendi istediğimiz gibi değiştirip daha önce yapılanları biz de yapacağız’ söylemini görüyoruz.
“İmam Hatip okulları açılmak istenebilir, gayet de meşrudur. Ama bunu eğitim sistemine zarar vermeyecek, çoğulculuğu koruyacak şekilde yapalım. Aksi takdirde Türkiye’nin bu durumdan kazanması mümkün değil.”