Devrimci Anarşist Federasyonu'ndan (DAF) ayrılan kişiler, federasyonun lideri konumundaki Serkan Bayrak ve eşi Çiğdem Bayrak hakkında taciz, fiziksel şiddet ve aşağılama suçlamasında bulundu. Devrimci Anarşist Federasyon, "Yetersiz olduğunu yapılan ifşalarla ve yeniden değerlendirmelerimizde açık bir şekilde gördüğümüz yaptırımlar sonrasında yeni yaptırımlar uyguladık ama bunlarla yetinmiyoruz. Bugün geldiğimiz noktada Devrimci Anarşist Faaliyet, Lise Anarşist Faaliyet, Anarşist Gençlik’i ve bu örgütlerin kurucu bileşenleri olduğu Devrimci Anarşist Federasyon’u sonlandırıyoruz." açıklamasıyla faaliyetlerini sonlandırdıklarını duyurdu.
Yapılan yazılı açıklamada, "Devrimci Anarşist Faaliyet, bundan 11 yıl önce bu topraklarda anarşizm mücadelesini örgütlü bir şekilde sürdürmek için kuruldu. Biz devrimci anarşistler, 11 yıldan bu yana devletin her saldırısına rağmen gidebildiğimiz her sokağa gittik, toplanabildiğimiz her meydanda toplandık, ulaşabildiğimiz her ezilenin yanında olduk. Çünkü sokak bizdik, meydan bizimdi. Çünkü biz ezilenleriz. Mücadelemizi sadece sokaklarda, meydanlarda, eylem alanlarında sürdürmedik. Mücadelemizi yaşamsal olanın aynı zamanda politik olmasının da farkındalığıyla yaşadığımız evlerde, tartıştığımız toplantılarda, çalıştığımız her yerde sürdürmeye çalıştık. Ancak Devrimci Anarşist Federasyon olarak bunun sonunda istediklerimizi gerçekleştiremedik. Bugün gelinen noktada bunun sorumluluğunu alıyoruz." denildi.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Bütün bu süreçte biz de birçok hata yaptık ama hatalarımızda ısrarcı olmadık. Hatamızı kimi zaman kendimiz anladık, kimi zaman yoldaşımız anlattı; hatta kimi zaman bizimle aynı düşüncede olmayan insanların anlatmasıyla anladık. Samimiyetine güvendiğimiz hiçbir insana kulağımızı kapamadık. Ve her şeyden önemlisi hiçbir zaman özür dilemekten çekinmedik, özeleştirimizi verdik, mücadelemize devam ettik. Bu ister sabahın en erken saatlerinde her satırında bizim emeğimizin olduğu gazetemizi dağıtmak olsun, ister kar kış demeden gece yarılarından sabahlara kadar şantiyelerde grevlerde olsun, ister biber gazından göz gözü görmeyen sokaklarda olsun; biz mücadelemizi hep sürdürdük.
Geriye dönüp birbirimize baktığımızda rahatça görüyoruz ki bizi bir araya getiren birçok neden ve değer vardı. Yaşadığımız topraklarda iktidarlar tarafından halklar, kadınlar, işçiler, LGBTİ+’lar katliamlarla, programlarla, soykırımlarla, cinayetlerle defalarca yok edilmeye çalışılsa da iktidarlar bütün farklılıkları yok etmeyi başaramadılar. Ama biz milliyetçi ve militarist bu düzenin bir dişlisi olmamaya karar verdik.
Osmanlı Devleti’nin son yıllarından itibaren bu topraklarda varlık göstermeye başlayan anarşist örgütlenmeler Osmanlı Devleti’ni anarşizm karşıtı devletlerarası bir işbirliğine katılmak zorunda bırakacak kadar etkili oldular. Fakat yaşadığımız topraklarda anarşizm etkili bir hareket oluşturabilmek için yıllarca bekledi. Bu süre içerisinde devletin zulüm politikalarına karşı elinden geldiğince bütün muhalifler, devrimciler, özgürlükçüler ses çıkardı. Birçok sol, sosyalist parti kuruldu ama akla gelebilecek her türlü baskıya karşı olanaksızlıklardan çıkarılan olanaklara rağmen yıllar geçse de toplumsal devrimi gerçekleştirecek örgütlenmeye hiçbir hareket ulaşamadı. Devrimci anarşistler olarak biz bu sorunu, hiyerarşi ve otoritede gördüğümüz için sadece bu tespitle yetinmeyerek toplumsal devrimi gerçekleştirebilmek için örgütlenmeler oluşturmaya başladık.
Söz konusu anarşizm, yani insanın insana kul olmadan, hiç kimseden emir almadan ve hiç kimseye tahakküm kurmadan yani iktidarsız ve devletsiz bir yaşam kurmaksa, bize bunun her zaman imkânsız olduğu söylendi. Sistemin bir parçası olmayıp insanın kendisini gerçekleştirmesini sağlayabilecek alanları oluşturmak imkânsızsa, evet biz anarşistler imkânsızı istiyoruz. Dünyanın birçok yerinde anarşistler imkânsız denilen birçok eylemi hatta İberya’da devrimi gerçekleştirdi. Devrim kimileri için bir devletin yönetimini ele geçirmek olabilir ama bizim için devrim bundan çok daha farklı ve yıkmaktan çok daha ötesi. Biz sadece devrimi gerçekleştirmek değil devrimin kendisi olmak istiyoruz, bu nedenle biz en önemli olan şeyin sonuca ulaşmak değil sonuca giden yol olduğunun farkındayız.
Yolumuza devam ederken aştığımız her tümseğin, girdiğimiz her çukurun, ayağımıza değen her taşın bu yolun bir parçası olduğunu biliyoruz. Bu yolu yürümekten hiç korkmadık. Ve aynı zamanda biliyoruz ki girdiğimiz bu yol, bu tümsekler, bu çukurlar, bu taşlar bizi değiştirecek. Yola başlamadan önce hayal ettiğimiz dünyayı oluşturmaya çalışacağız ancak bu yolda devam ederken başladığımız kişi olarak kalmayacağımızı biliyoruz. Yeni bir dünya kurmak istiyor ve bu dünya için yaşıyoruz.
Bugün anlıyoruz ki “mücadelemize zarar gelmesin” diye mücadelemize zarar verdik. Yoldaşımızı daha fazla görmemiz, yoldaşımıza daha fazla sormamız gerekirken aldığımız cevaplarla yetindik, yetinmek istedik. Yanlış yaptık ve etkili olabileceğimiz zamanda yanlışlarımızla yüzleşmedik. Yanlışlarımızla yüzleşmedikçe onlar görünmez olmadı aksine başka yanlışlara yol açtı. Kavgamızı verdik ama açıkça belirtmek gerekir ki kavgamızı yeterince ve özellikle zamanında vermedik. Özeleştirimizi verdik, veriyoruz. Sorumluluğu kabul ediyoruz. Bunları yazarken her şeye rağmen bir şeyleri de değiştirdiğimize inandığımızı belirtmek isteriz. Ancak ilkelerimizle çeliştik! Yapılan ifşalardan sonra hemen herkes gerçeğin ne olduğunu sorarken söylemek gerekir ki gerçek, bireylerin özellikle kadınların devrimci anarşist bir örgütlenmede yer alırken yaşamaması gereken şiddeti, acıları, üzüntüleri yaşamış olmaları.
Yetersiz olduğunu yapılan ifşalarla ve yeniden değerlendirmelerimizde açık bir şekilde gördüğümüz yaptırımlar sonrasında yeni yaptırımlar uyguladık ama bunlarla yetinmiyoruz. Bugün geldiğimiz noktada Devrimci Anarşist Faaliyet, Lise Anarşist Faaliyet, Anarşist Gençlik’i ve bu örgütlerin kurucu bileşenleri olduğu Devrimci Anarşist Federasyon’u sonlandırıyoruz.
Yaşadığımız topraklardaki örgütlü anarşizmin bu sayfası kapanırken geriye dönüp baktığımızda şimdiye kadar yapmak istediklerimizin küçük bir kısmını yapabildik. Ve sistem hala insanları, doğayı ve tüm yaşamı tahakküm altına almaya devam ediyor. Yukarıda bahsettiğimiz toplumsal sorunlar ve bu sorunları yaratan koşullar varlığını sürdürüyor. Erkek şiddetiyle kadınlar, iş cinayetiyle işçiler katledilmeye devam ediliyor. LGBTİ+’lar cinsel yönelimleri, cinsel kimlikleri sebebiyle yok sayılmaya, nefretle katledilmeye devam ediliyor. Halklar katlediliyor, dilleri yasaklanıyor. Doğa sömürülüyor, katledilmeye devam ediliyor. Otorite ailede, okulda, kışlada insanları baskılıyor. Ezilenler daha fazla eziliyor. Kısaca mücadele ettiğimiz her şey yerli yerinde duruyor.
Anarşizm mücadelesinin örgütlü bir şekilde sürdürülmesi gerektiğini düşünen bizler yıkıntılardan korkmuyoruz; açılan yaralarımızı sarmak, kendimizle ve hatalarımızla yüzleşmek, birbirimizden güç almak, yüreğimizde taşıdığımız dünyayı konuşmak ve iktidarlara karşı mücadele etmek için bir araya gelmekten, birlikte mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz."