DİYARBAKIR
Diyarbakır’ın Lice ilçesinde Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, iki asker ve 13 sivilin ölümüyle sonuçlanan 22 Ekim 1993 tarihindeki olaylarla ilgili olarak hazırlanan iddianamede çarpıcı bilgiler yer alıyor.
Mağdurların tamamı “Tanktan, helikopterlerden ateş açıldı. Asker elindeki tozu ev ve işyerlerine atıp yakıyordu” derken, sivillerin ifadesini emniyette bekçi olarak görev yapan bir memur da doğruladı. Dönemin Lice Emniyet Amiri Mustafa Özkan da, ifadesinde PKK’lilerin saklandığı iddia edilen, ancak sonradan sivillerin sığındığı anlaşılan Hacı Mehmet Cantürk Camii’nin dönemin Lice Kaymakamı Mustafa Ünlüsoy’un talimatıyla tank, top ve ağır makineli silahlarla vurulduğunu söyledi. Kaymakam ise, ifadesinde “Bana o bölgeden ateş açıldığı söylenmişti. Bir gün sonra camiye gittik. Ne boş kovan, ne de PKK’lı teröristlerin buraya geldiğine dair bir delil elde ettik” dedi.
T24 Lice katliamı dosyasını açıyor. 1 Nisan 2015 Çarşamba günü saat 09.30’da İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek Lice katliamı davası ile ilgili olarak Cumhuriyet Savcısı Osman Coşkun’un hazırladığı 39 sayfalık iddianamede çarpıcı bilgiler ve ifadeler yer alıyor.
Dönemin kolluk güçlerinin hazırladığı raporlarla dönemin mülki amirleri ve mağdurların ifadelerinin de yer aldığı iddianamede, “Resmi tutanaklarda PKK terör örgütü mensuplarının ilçeye saldırması nedeniyle bu sonucun meydana geldiği yazılmış, ancak örgüt o gün ilçeye kendilerine ait hiçbir gruptan saldıranın olmadığını ileri sürmüştür. Aradan geçen 20 yıla rağmen saldırıya katıldığı tespit edilen örgüt mensubu olmamıştır” tespiti yer alıyor.
'Havadan kobra, karadan tank bombaladı'
1993/4605 sayılı soruşturmadan sonra hazırlanan 2013/754 esas sayılı iddianamede yer alan bazı ifadeler özetle şöyle:
'Vurdular, dövdüler, öldürdüler, yaktılar'
Kerem Cantürk: (12.03.2013 tarihli ifadesinde) O gün Lice Jandarma Karakolu önünde nöbet tutan bir askerin etrafa “Kaçın, ilçeyi terk edin, yakacaklar, canınızı kurtarın” şeklinde bağırması üzerine, herkesin telaşla sağa sola koşmaya başladığını, kendisinin de hemen evine dönerek, dışarıda oynayan çocuklarını alarak eve girdiğini, saat 09:00 sıralarında bir anda ilçenin her tarafından silah ve top sesleri ile helikopter seslerinin gelmeye başladığını, Kumluca köyünden Diyarbakır’a gitmek için Lice merkezine gelen birinin, ismi Zeydin olan Bingöl ailesinden üç kişinin, silah sesleri üzerine, komşusu olan Ali Canpolat’ın barakadan yapılı evine sığındıklarını, cezaevinde nöbet tutan askerlerin bu eve ateş etmeleri sonucu evin alev aldığını, bunun üzerine Ali Canpolat, eşi Asliye Canpolat, kızı Gülistan Canpolat, Zeydin Bingöl, kayınpederi ve kayınvalidesi ile birlikte kendisinin betonarmeden yaptığı tek gözlü odasına geldiklerini, evinden dışarı bakıldığında, Demirçelik İlköğretim Okulu, cami ve sokağın gözüktüğünü, camdan baktığı bir esnada, komando taburu istikametinden bir tankın caminin köşesine gelerek namlusunun yönünü kendisinin evine doğru çevirdiğini, aradaki mesafenin yaklaşık 40-50 metre civarında olduğunu, ayrıca havada da iki askeri helikopterin mahallenin üstünde dolaştığını, daha sonra hem tank ve hem de helikopterlerden ateş edilmeye başlandığını, aracını bahçeye aldığı esnada silah ve top mermilerinin betonarmeden oluşan evin duvarlarının hepsini yıktığını, evin duvarının kendisinin ve aracının üzerine düştüğünü, kendisi, eşi Zerife Cantürk, kızları Dilan Cantürk, komşusu Asiye Canpolat, kızı Gülistan ve Zeydin Bingöl’ün yaralandığını, diğer çocukları Dilbirin, Suna ve Hüseyin’in öldüğünü, Ali Canpolat ve Zeydin Bingöl’ün kayınvalidesinin öldüğünü, kendisinin bir saat baygın kaldığını, ayıldığında halen silah ve top seslerinin devam ettiğini, hemen evin içerisinde bulunan yaralıları tek eliyle toplayarak yine evinin bahçesinde bulunan 1 metre derinliğindeki boş havuza taşıdığını, ertesi günün sabahına kadar silah seslerinin devam ettiğini, bu yüzden beklemek zorunda kaldığını, saat 06:00 sıralarında yaklaşık 30 askerin evine geldiğini, başlarındaki komutanın omzunda bulunan rütbesinin ters çevrili olduğunu gördüğünü, kendisini ve komşusu olan hocayı alıp dışarı çıkararak yolun üzerine yatırdıklarını ve tekme tokat dövdüklerini, daha sonra, askerlerin Azed Cantürk’ün evinden başlayarak ellerinde bulunan bir çuval içerisindeki beyaz tozu eldivenle alarak evlerin içlerine doğru atmaya başladıklarını, sonra da bu evlerin bir anda yandıklarını gördüğünü beyan etmiştir…
'Vurulan koyunları murdar olmasın
diye kesmeye çalışan kocamı da vurdular'
Mağdur Zöhra Yıldırım: Olay günü saat 09:00 sıralarında evlerinin dışındaki tandırda ekmek yaptığını, bu sırada helikopter sesi duyduğunu, helikopterin alçaldığını gördüğünü, silah sesleri ve dumanlar gördüğünü, korkarak eve kaçtığını, eşi Abdulrezzak Yıldırım’ın merak edip dışarı çıktığını, arkasından da kendisinin çıktığını, 7 adet koyunun aşağıdan kendilerine doğru geldiklerini gördüklerini, sokağın karşı tarafındaki panzerden koyunlara ateş edildiğini, bazılarının yere düştüğünü, kocasının da eline bir bıçak alıp murdar olmasınlar diye vurulan koyunları kesmeye gittiğini, koyunlardan birini keseceği esnada panzerden ateş edildiğini, kocasının vurulduğunu, sağ arka tarafına bela yakın yerine giren bir kurşunun sağ ön bel kısmına yakın bir yerden çıktığını beyan etmiştir.
'Biz yaralandık, oğlumuz öldü'
'Yangını söndürmeye çalışırken vurulan
kardeşimin akli dengesi bozuldu'
Mağdur Şabeddin Çaytaş: Olay günü ikindi saatlerinde helikopterden ateş edilmesi sonucunda kaldıkları barakada yangın çıktığını, kardeşi Sadık'ın dışarı çıkıp su ile yangını söndürmeye çalıştığını, ilçe jandarma komutanlığından görevlilerin içeri girmesi için bağırdığını, ancak kardeşinin içeri girmeyip yangını söndürmeye devam ettiği esnada ona ateş edildiğini, sol dizinin alt kısmına isabet eden 2 mermi ile yaralandığını, 2-3 gün sonra ambulans ile hastaneye götürdüklerini, bacağına platin takıldığını, şu anda topallayarak yürüyebildiğini, o olaydan sonra akli dengesinin bozulduğunu beyan etmiştir.
'Kaymakam emir verdi, minare vuruldu'
Mustafa Özkan: (Lice İlçe Emniyet Amir Vekili 18/10/2012 tarihli ifadesinin özeti) Sabah saatlerinde emniyet amirliğimize ait bir minibüs Kulp yolundaki bir petrol istasyonuna akaryakıt almak için giderken yol kenarındaki bağların arasından ateş edilmiş, kurşun arka camdan girmiş ancak yaralı yoktu. Telsizle bildirilmesi üzerine zırhlı aracı gönderdim. Zırhlı araç telsizle olay yerine ulaştığını söyledi, ben de minibüse ateş edilen bağların olduğu yöne ateş edilmesi emrini verdim, ancak bağlarda işçilerin çalıştığı söylenince ateş edilemedi. O sırada ilçenin her tarafından silah sesleri gelmeye başladı, ben de zırhlı aracı geri çağırdım, il emniyet müdürlüğünü arayarak helikopter ve takviye kuvvet istedim. Emrimdeki personele de görmeden ateş etmemeleri talimatını verdim, gündüz olduğu için ne taraftan ateş edildiği anlaşılmıyordu, çarşı tarafından ve cami tarafından yoğun şekilde ateş ediliyordu. Caminin minaresinden açılan ateş sonucu gelen mermilerden biri de odamın yanındaki bekleme odasının camını kırarak kapının pervazına saplanmıştı. Dışarıya baktığımda minareden yüzleri siyah bezle kapalı 3 kişiyi oturur vaziyette görmüştüm, ellerinde silah da görmedim. Bunu kaymakam beye bildirince o da askerlere minareye ateş açın diye anons etti. Jandarmanın zırhlısı bir defa ateş etti minarenin dibine mermi isabet etti, ancak yine de minare devrilmedi daha sonra ateş edemedi, kaymakam bey sorunca "Arızalandı ateş edemiyoruz" dediler. O gün takviye olarak gelen 4 zırhlı araç ile amirliğimize ait bir zırhlı araç defalarca caminin olduğu yere dalış yaptılar, cami ateş altına da tutuldu, ancak ölü ya da sağ hiçbir terörist ele geçirilmedi.”
Kaymakam: Camide peşmerge
kıyafetliler var, dendi ama...
Emniyet görevlisi: Asker
emniyete ve adliyeye ateş açtı