Dünya

Libya: Altı kardeş ve aslanları bir kente nasıl dehşeti yaşattı?

Kani kardeşler Libya'da küçük bir kenti bir çete gibi yönetiyor ve otoritelerini korumak için erkekleri, kadınları ve çocukları öldürüyorlardı

08 Ocak 2021 07:16
Cehennemden gelmiş bir aile gibiydiler. Geçen yaza kadar, Kani kardeşler Libya'da küçük bir kenti bir çete gibi yönetiyor ve otoritelerini korumak için erkekleri, kadınları ve çocukları öldürüyorlardı. Şimdi işledikleri suçlar yavaş yavaş ortaya çıkartılıyor.

Yedi ay boyunca, beyaz kimyasal koruma kıyafetleri giyen işçiler, başkent Trablus'a bir buçuk saat sürüş mesafesindeki küçük tarım kenti Tarnhuna'ya gidip geliyorlar. Kırmızı-beyaz bantlarla, kızıla çalan kahverengi toprakla kaplı tarlalarda, düzgün dikdörtgenler oluşturdular ve buralardan 120 ceset çıkarttılar. Büyük bir bölümeyse hala dokunulamadı.

İşçilerden Wadah El Keesh "Her ceset çıkarttığımda, mümkün olduğunca nazik olmaya çalışıyorum. Kemiğini kırarsanız, ruhunun da bunu duyacağına inanıyoruz" diyor.

Cesetlerden bazıları, Libya'da dokuz yıldır aralıklarla süren iç savaş sırasına, Tarhuna'da geçen yaz aylarında yaşanan çatışmalarda ölen gençlere ait gibi görünüyor. Ancak bir çoğu aralarında kadınlar ve beş yaşında çocukların bile bulunduğu sivillere ait. Bazılarında işkence izleri de var.

Mezarlar, kentte yaşayan bir ailenin, Kani ailesinin ve kurdukları milis ordusunun yaklaşık sekiz yıl boyunca dayattığı dehşet düzeninin tüyler ürperten mirası.

Kani ailesinin yedi erkek kardeşinin üçü öldürüldü, diğerleriyse BM'nin tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin (UMH) güçleri tarafından kaçmaya zorlandı. Ancak şimdi bile birçok Tarhuna sakini, Kani kardeşlerin işlediği suçlardan söz etmekten korkuyor. Bazıları Kaniler'in destekçilerinin hala uzaktan kendilerini tehdit ettiklerini söylüyorlar.

Abdül Halik, Muhammed, Muammer, Abdül Rahim, Muhsin, Ali ve Abdül Adhim adlı kardeşlerin hikayelerini birleştirmek kolay değil. Ancak onları yakından tanıyanlarla konuşmalardan, 2011'de diktatör Albay Muammer Kaddafi'nin devrilmesinin ardından, ülkeyi saran kaostan faydalanan ve topluluğu terörle yönetmeye başlayan, yoksul bir ailenin dehşet verici hikayesi ortaya çıkıyor.

Avukat ve aktivist Hamza Dila'ab "Bu yedi kardeş kaba saba insanlardı, hiç bir terbiyeleri yoktu ve sosyal statüleri sıfırdı. Birlikteyken sırtlan sürüsü gibiydiler. Küfür eder, birbirleriyle dalaşırlardı. Birbirlerini sopayla bile dövebilirlerdi" diyor.

Libya'da isyan başladığında, Tarhuna'daki çoğu insan Kaddafi'ye sadık kaldı. Diktatör bu küçük kenti seviyor ve kentin önde gelen ailelerinin erkeklerine, güvenlik güçlerinde iyi işler veriyordu. Kaniler devrimcilere destek veren birkaç aileden biriydi. Ancak Hamza Dila'ab bunun idealizmden değil, Kaddafi'ye destek veren bazı kuzenleriyle 30 yıldır devam eden kan davasından kaynaklandığını belirtiyor.

Kaddafi'nin devrilmesinden sonra, Kani kardeşler fırsatı gördü.

Hamza Dila'ab "Kaniler, yavaşça, gizlice, birer birer o aileyi öldürmeyi başardı" diyor.

Ama bu cinayetlerin başlattığı intikam döngüsünde, 2012 yılında en küçük kardeşin bir büyüğü Ali Kani de öldürüldü.

Hollanda'daki Clingendael Enstitüsü'nden ailenin geçmişini araştıran Libya uzmanı Jalel Harchaoui, "Ali genç, yakışıklı Kani'ydi. Onu bir efsaneye dönüştürdüler" diyor.

"Kardeşler bu cinayete, sadece sorumluları bulup, öldürerek değil, tüm ailelerini öldürerek yanıt verdi."

Kaniler aşama aşama kentteki mevcut askeri güçleri ele alıp, üzerine de eklemeler yaparak birkaç bin kişilik kendi milis ordularını kurdular.

Libya'daki birçok milis grup gibi, devletin kasasına erişimleri vardı. Ve geriye kalan kardeşler, bu milisleri intikamdan sonra, Tarhuna'da mutlak otoritelerini kurmakta kullandı.

Hamza Dila'ab "Politikaları, sırf korku yaratmak için insanları terörize etmekti. Sadece bu nedenle cinayetler işlediler. Tarhuna'da onlara karşı duran herkes ölecekti" diyor.

Hanan Ebu-Kleish 17 Nisan 2017'de bir grup Kani milisi baskın yaptığında evindeydi. "Biri başıma silah dayadı" diyor.

"Evde kim olduğunu sordular. 'Hiç kimse yok' dedim. Ama beni babamın odasına sürüklediler. Ona 'İlk seni öldüreceğiz' dediler. Ve gerçekten de öyle yaptılar. Durdurmak için elimden gelen ne varsa yaptım. Ama göğsüne mermileri sıktılar"

Hanan'ın üç kardeşi ve 16 ve 14 yaşlarındaki iki erkek yeğeni de o gün öldürüldü. Kani güçleri tarafından kaçırıldığı sanılan diğer akrabalarıysa kayı. Hanan, ailesinin durumunun iyi olması ve saygı görmelerinden başka bir cinayet nedeni olmadığını söylüyor.


O zamana dek, Kani kardeşler Tarhuna ve çevresindeki mini devletlerini kurmuşlardı ve hatta üniformalı polisleri bile kontrol ediyorlardı. Bir çimento fabrikası ve yerel işletmelerden zorla "vergi" alıyorlardı. Bir alışveriş merkezi inşa ettiler ve aralarında bir çamaşırhanenin de bulunduğu meşru işletmeleri yönetiyorlardı. Sahra Çölü'nden Akdeniz kıyılarına uzanan yolları bölgelerinde kesişen uyuşturucu ve insan kaçakçılarından "koruma" parası alıyorlardı. Ve aynı zamanda da uyuşturucu ve insan kaçakçılığıyla mücadele ettikleri ve savaş mağduru ülkede bir istikrar adası kurdukları gerekçesiyle övünüyorlardı.

Mini devletin başında ikinci en büyük kardeş, radikal Selefi inançlı Muhammed El Kani vardı. Ailede bir parça eğitime sahip ve devrimden önce düzenli para kazandıran bir işi olan sadece Muhammed'di. İsyandan önce bir petrol şirketinde şoförlük yapıyordu. Sadece ve sakin mizaçlıydı ve genelde geleneksel Selefi entarisi giyiyordu.

Jalel Harchoui "Haydut ailelerde, zirvede genelde özellikle korkutucu ve hatta karizmatik olmayanlar bulunur" diyor.

"Zirvede genelde, piramidin işlemesini sağlayan karmaşık planları anlama kabiliyeti olanlar oturur ve burada da bu kişi Muhammed'di."

Altında, traşlı kafasıyla Abdül Rahim "iç güvenlikten" sorumluydu ve ihanetinden şüphelenilenlerle ilgileniyordu. Muhsin ise Kani milislerinden sorumlu "savunma bakanı"ydı.

Hamza Dila'ab "Abdül Rahim bir numaralı katildi, ondan sonra Muhsin geliyordu" diye hatırlıyor. Ayrıca, hem kendisinin hem de Tarhuna'dan kaçan çok sayıda kişinin Trablus'ta art arda kurulan hükümetlere cinayetleri haber verdiğini söylüyor ve "ama maalesef bu hükümetler Kani kardeşlerin tüm suçlarını görmezden geldi, çünkü Kani milisleri işlerine yarıyordu" diyor.

2017'de kardeşler, ağır silahlar, sıra sıra üniformalı polisler ve aslanlarla askeri geçit töreni düzenledi. Aslanlar kardeşlerin kişisel malıydı ve dedikodulara bakılırsa, aslanlara ailenin bazı kurbanlarının etlerini yediriyorlardı.

2019'de Kani kardeşler iç savaşta birden taraf değiştirdi. Ülkenin batısını kontrol eden UMH ile ittifaklarını bitirdiler ve Tarhuna'yı başkent Trablus'a yönelik düzenlenecek saldırılarda üs olarak kullanması için UMH'nin başlıca düşmanı General Halife Hafter'i davet ettiler.

Tarhuna birden uluslararası bir mücadelenin merkezi oldu. Hafter'i Fransa, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kaniler'in kentine paralı askerler yollayan Rusya'dan oluşan garip bir ittifak destekliyordu. Türkiye de Trablus hükümetini desteklemek için silah akıttı. Ve Muhsin el Kani ve 22 yaşındaki en küçük kardeş Abdül Adhim'i Eylül 2019'da öldüren muhtemelen bir Türk insansız hava aracıydı.

Ölümleri ve Trablusun alınamaması, Tarhuna'nın gördüğü en kanlı günleri beraberinde getirdi.

Jalel Harchoui "Cinayetlerin artık daha sık işlenmesi gerekiyordu, çünkü işler iyi gitmiyordu. Yönettiğiniz halkın düşmanla komplo kurmadığından nasıl emin olacaksınız? Dolayısıyla Kani ailesi giderek daha da paranoyaklaştı" diyor.

.

Ancak Kaniler'in savaşı sürdürmek için malzeme ihtiyacından doğan cinayetler de vardı.

Aralık 2019'da, Tarhunalı ev kadını Rabia Jaballah, kuzeni Tarık'ın evinin kapısının önünde Kani milisleri tarafından öldürülüşüne tanık oldu. Tarık'ın arazi aracını alıp gittiler. Ertesi gün Tarık toprağa verilirken, polisler mezarlığı bastı ve aralarında kocasının da bulunduğu aileden 10 erkeği götürdüler. Tarık'ın aracını kullanıyorlardı ama bu kez arkasına bir bomba atar da monte edilmişti. Birden saldırının nedenini anladı: "Jabballah ailesi, biz geçimimizi araba işinden sağlıyoruz, özellikle de arazi araçları. Yani bizi soymak için, araçlarımızı savaşlarında kullanmak saldırdılar."

Hükümet yanlısı güçler sonunda, 2020 Haziranı'nda Tarhuna'yı ele geçirdi ve Kani kardeşlerin geriye kalan dördü ve milisleri Hafter güçleriyle ülkenin doğusuna kaçtı.

Rabia Jaballah "Çok umutluyduk, o gece uyuyamadık, çocuklar mutluydu" diyor.

Ertesi sabah oh ve kocaları, erkek kardeşleri ve oğulları kaçırılan birçok diğeri, Kaniler'in kötü şöhretli tutukevlerine koştu. Hapishanede 70 santimetreye 70 santimetrelik, oturmanın bile güç olduğu hücrelerle karşılaştılar. Atılmış kıyafetler vardı ama hapishane boştu.

Rabia "Böylece umudumuzu tamamen yitirdik. Duvarlar kanla kaplıydı. Artık dayanamadım. Tam bir sinir krizi geçirdim" diyor.

Kani milislerinin yenilgiye uğratılmasından bu yana Tarhuna'yı ziyaret eden çok az yabancı gazeteciden biri olan Middle East Eye'dan Daniel Hilton, başka rahatsız edici gerçekler de ortaya çıkarttı.

"Hücrelerin üzerinde, bir işkence yöntemi olarak, hücreleri fırınlara çevirmek için bu insanları tutsak alanların yaktıkları ateşlerden kalma kül yığınları vardı" diyor. Bir başka hapishanede hücrenin tabanında, şu anda kayıp ya da ölmüş olduklarına inanılan çocukların, parlak renkli, küçük ayakkabılarını da buldu.

UMH'nin Kayıp İnsanları Arama ve Kimlik Tespit Etme Kurumu'nun başı Dr. Kemal Abubakr, Tarhuna'dan 350 kişinin kayıp olarak kayıtlara geçtiğini söylüyor. Bazı Tarhunalılara göreyse bu sayı 1000'e yakın.


DNA işlemleri yeni başlarken, şu ana dek toplu mezarlardaki cesetlerin çok azının kimliği tespit edilebildi. Ancak Dr. Abubakr, mezarların çatışmaların başladığı 2011'den bu yana bulunanlara kıyasla en dehşet verenler olduğunu söylüyor.

"İlk kez toplu mezarlarda kadın ya da çocuklar bulduk. Ayrıca üzerindeki tıbbi malzemelerle, bir oksijen maskesi ve solunup tüpleri takılı bir adam...canlı bir adam hastaneden alınıp, gömülmüş. Bu bizi de şoke etti."

Trablus'taki hükümet, cinayetlerin sorumlularını araştırdıklarını söylüyor. Ancak Tarhuna konusunda kendi raporunu yayımlayan İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Kıdemli Libya Araştırmacısı Hanan Salah, hükümetin 2015'ten bu yana bir çok soruşturma duyurusu yaptığını, ancak şimdiye dek birinin bile tamamlandığını görmediklerini söylüyor.

"Yetkili makamlar, toplu mezarlardakilerin kimliğini tespit etmek ve sorumluları adaletin önüne çıkartmak için harekete geçmeli" diyor.

Hanah Salah da Hamza Dila'ab gibi, birkaç yıl Kani kardeşlerle ittifak yapan "UMH'nin bu çok ciddi iddiaları göz ardı ettiğini ve sadece askeri yetkililerin değil, UMH'deki üst düzey lider kadrosunun, ciddi ihlallerden sorumlu olabileceğini" söylüyor.

BBC'nin ısrarlı çabalarına karşın, bu iddialara yanıt verebilecek bir hükümet yetkisiyle görüşme girişimleri başarısız oldu.

Bu arada Uluslararası Ceza Mahkemesi, Tarhuna'daki cinayetlerle ilgili bir soruşturma başlattı ve Muhammed El Kani, ABD hükümetinin ambargo listesine girdi. Ancak General Hafter'in koruması altındayken, onun ve diğer kardeşlerin yakın gelecekte adaletin önüne çıkartılması zor görünüyor.

Tarhuna'daysa intikam çağrıları yapılıyor ve genç mezar kazıcısı Wadah El Keesh, gelecekten umutsuz.

"Tarhuna halkı bir milis grubunun elinden alınıp, diğerine verildi. Hükümetin sadece adı var, sokakları kontrol edenler milisler. Onlar da akıllarına eseni yapıyorlar ve bu halkı korkutuyor."

Ancak, toplu mezarlarda birinde bulunan bir kurbanın, Said Mesbah el Shoshi'nin cenazesinde kurbanın erkek kardeşinin yaptığı konuşma, Wadah için küçük bir umut ışığı oldu.

"Kardeşim kendisini bir davaya adamadı. Davası yaşamak ve çocukları için yaşamaktı. Bu savaşla hiç ilgisi yoktu. Yani birileri insanların bir dava için öldüklerini söylüyorsa, boş verin gitsin. Çünkü başkalarının ölümünü kendi çıkarlarına kullanmak istiyorlar. İntikam döngüsünü durdurmak istiyoruz, çünkü bu ülke için bir felaket." demişti.

"Ve bunu duyduğumda, gözlerim doldu. Bir yönüyle harikaydı"