Hülya Karabağlı
T24/ ANKARA - Gay, lezbiyen, biseksüel ve transseksüellerin (LGBT) oluşturduğu Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği, 14 maddelik anayasa önerilerini TBMM’ye gönderdi. Dernek, siyasetin üzerinde en çok tartıştığı mevcut anayasanın ilk maddesi için ‘aynen korunmalı’ dedi. Dernek, bu maddelerin evrensel anlamları ile tanımlanmasını önerdi. Değiştirilmesi teklif bile edilemeyen ilk üç madde için LGBT, “Demokratik laik ve sosyal devletin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti nitelikleri aynen korunmalı; ancak tüm bu öğeler evrensel anlamları ile tanımlanmalıdır.”
LGBT, “erkek egemen anlayışından uzak, kadınların ve LGBT bireylerin eşit olarak kabul edildiği bir anlayışla anayasa yazılmalı” derken, “cinsel yönelim” ayrımcılığına son veren bir düzenlemeye dikkat çekti. Öneriler şöyle:
Yeni Anayasa önyargılara değil, gerçeklere dayalı olmalıdır.
Modern Tıp, Psikiyatri ve Psikoloji bilimlerinin en yüksek otoriteleri eşcinselliğin bir hastalık olmadığını açıkça ifade etmektedirler. Amerikan Psikiyatri Birliği 1973 yılında aldığı kararla eşcinselliği Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı’ndan çıkarmıştır. Psikiyatri Birliği’nin kararını Amerikan Psikoloji Birliği’nin 1975 yılında aldığı karar izlemiştir. Dünya Sağlık Örgütü ise 1990 yılından itibaren eşcinselliği Hastalıkların Uluslararası Sınıflamasından tamamen çıkarmıştır. 2001 yılında ise Çin Halk Cumhuriyeti’nde de eşcinsellik Mental Bozukluklarının Ulusal Sınıflaması’ndan çıkarılmıştır. Ülkemizde hala varlığını güçlü bir biçimde sürdüren eşcinselliğin hastalık olduğuna yönelik kanı yanlış bilgi ve önyargılardan kaynaklanmaktadır.
Hiçbir kesimi dışarıda bırakmamalı
Anayasa yazım süreci başından sonuna dek zamanındalık, kapsayıcılık ve şeffaflık ilkelerine uygun olarak yürütülmeli ve süreç içerisinde sivil toplum kuruluşlarından alınan görüşlere dair gerekçeli geri bildirim mekanizması oluşturulmalıdır.
Yeni anayasanın hazırlanış süreci; tüm siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların, üniversitelerin, meslek örgütlerinin ve tüm yurttaşların katılımına açık olmalıdır. Anayasanın geniş bir toplumsal meşruiyet kazanması ve sivil demokratik niteliğinin gerçekleşmesi için tüm yurttaşların bireysel ve/veya örgütlü katılımı elzemdir. LGBT bireylerin ve örgütlerinin de diğer tüm kurum ve kuruluşlar gibi sürecin içerisinde eşit muhataplar olarak yer alması sağlanmalıdır.
Bireyin hak ve özgürlükleri korumalı
Yeni anayasa; devlet, ulus ve aileden önce yurttaşların bireysel hak ve özgürlüklerini koruyan bir anlayışa sahip olmalıdır. Yeni anayasa uluslararası insan hakları sözleşmeleriyle garanti altına alınan tüm hak kategorilerinin ulusal düzeyde karşılık bulmasını sağlayacak zemini oluşturmalı, hatta bu konuda açık hükümler içermelidir. Yeni anayasada özgürlüklere yönelik güvence normları açıkça belirtilmeli, kısıtlamalar istisnai olmalıdır. Bu kısıtlamaların, kesinlikle hakların özüne dokunacak veya bir grubu hedef alacak şekilde uygulanamayacağı açıkça belirtilmelidir. Olağanüstü hallerde bile Kişi Hak ve Özgürlüklerinin sınırlandırılması evrensel insan hakları hükümlerine uygun olmalıdır. Temel Hak ve özgürlüklerin pazarlık konusu yapılamayacağı ya da referandum gibi çoğunlukçu yöntemlerle kısıtlanamayacağı açıkça belirtilmelidir.
Laik, demokratik sosyal hukuk devleti
Ülkemizin yeni anayasasının devletin demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti niteliğini gerçek anlamda hayata geçirmeye imkan veren bir ruh taşıması gerektiğine inanmaktayız. Devletin demokratik niteliği anayasal demokrasiye gönderme ile netleştirilmeli; laik niteliği devletin her türlü dine, inanca ve inançsızlığa eşit mesafede olduğu ilkesiyle belirginleştirilmeli; sosyal niteliği ise devletin mülkiyetsizleri ve emekçileri korumak ve gözetmek ile yükümlüğü olduğu ifade edilerek netleştirilmelidir.
Yeni Anayasa cinsiyetlerarası eşitlik idealine dayalı olmalı
Yeni Anayasa erkek egemen bir anlayıştan uzak, kadınların ve LGBT bireylerin eşit yurttaşlar olarak kabul edildiği bir anlayışla yazılmalıdır. Özellikle kadınların sürece katılımı ve karar alma mekanizmalarındaki eşit temsili hayati önemdedir. Yeni Anayasa kadınlar ve erkekler arasındaki mevcut dengesizliği önlemek için devlete ve kurumlara pozitif yükümlülükler getiren bir anayasa olmalıdır. Pozitif ayrımcılık, kadınları, LGBT yurttaşları ve diğer dezavantajlı grupları (örn. engelliler) koruyup kollamak yaklaşımı ile değil, eşit yurttaşlar olarak gören bir şekilde; mevcut dengesizliği eşit yurttaşlığın inşası amacıyla gidermek için kullanılan bir ara mekanizma olarak kurgulanmalıdır.
Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibareleri açıkça yer almalı
Yeni anayasada eşitliği düzenleyen maddede "cinsel yönelim" ve "cinsiyet kimliği"; cinsiyet, etnik kimlik, din ve vicdan, siyasi düşünce, dil, engellilik, medeni hal, yaş gibi diğer ayrımcılık kategorileri arasında yer almalıdır. Bu talep Türkiye’de LGBT birey ve örgütlerinin ortak anayasal talebidir. Bununla; kamu idaresi ve yargı uygulamalarında yaşanmakta olan ayrımcılığın önüne geçmeye büyük katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Genel ahlak gibi soyut kavramları içermemeli
Yeni Anayasada Temel Hak ve Özgürlükler; "genel ahlak", "adap", "kamu düzeni" gibi referanslarla sınırlandırılmasına imkan veren ibareler bulunmamalıdır. Çünkü bu kavramlar herhangi bir netliğe sahip olmamakla birlikte önyargılar çerçevesinde yorumlanmakta; toplumda ayrımcılığa maruz kalan kadın ve LGBT bireylerin aleyhinde sıkça kullanılmakta, örneğin LGBT örgütlerine yönelik açılan kapatma davalarında dayanak olarak kullanılabilmektedir.
Özel hayatın dokunulmazlığı güvence altına alınmalı
Devlet değil yurttaş odaklı bir anayasa için özel hayatın dokunulmazlığının garanti altına alınması zaruridir. Hiçbir bireyin kendi iradesi dışında cinsel yönelimini ve cinsiyet kimliğini açıklamak mecburiyetinde bırakılmaması gerektiği ilkesinden hareketle, yeni anayasanın bireylerin özel hayatlarının gizliliği ile ilgili güçlü bir madde içermesi elzemdir. Bu madde konut ve haberleşme güvenliğini de içermelidir.
Mülteci ve göçmenlere ayrımcılık olmamalı
Yurttaşlar kadar sığınmacı, mülteci ve göçmenler de bu ülke topraklarında birlikte yaşamaktan dolayı toplumsal mutabakat olarak varsayılan anayasa yapım sürecinin paydaşlarıdırlar. Mutlaka bu toplumsal kesimlerin de hakları anayasada güvence altına alınmalıdır; mülteci ve göçmenlere tanınan haklarda da herhangi bir ayrımcılık yapılmayacağı belirtilmelidir.