Gündem

"Laiklik: Müslüman toplumlar için de alternatifsiz uzlaşma aracı"

İsmail Özcan: Laiklik asla din karşıtlığı ve dinsizlik değil, dinin devleti yönetme amaçlı siyasal bir ideoloji haline getirilmemesidir

15 Aralık 2017 19:54

İsmail Özcan

Keşfedildiği zamanlardan itibaren 20 yüzyılın sonuna kadar laikliğin önemi ve değeri layık olduğu oranda anlaşılamamış, buna bağlı olarak da yeterli şekilde sahiplenilmemiştir.  Bunun sebebi önceki yüzyıllarda laikliğin toplumsal barış ve uzlaşmaya katkısının tam olarak fark edilememesidir. Bu yüzdendir ki dünyada çok az devlet, temel ilkeleri ve hukuki düzenlemeleri arasında laikliğe yer vermiştir. Ama içinde ve henüz başında bulunduğumuz 21. yüzyılda ise laikliğin değeri hızla öne çıkmış, hiç ilgisiz sanılan ülke ve toplumlar bile en başta Müslümanlar olmak üzere ona karşı kulak kabartmaya başlamıştır. Yakın bir gelecekte hemen her devlet laiklik olmadan yönettiği topluma barış ve huzur getiremeyeceğini idrak edecektir. İşte bunun için bundan sonraki zamanlarda laiklik daima yükselen bir değer ve hemen her devletin olmazsa olmaz temel bir düzenlemesi olacaktır. Çünkü din ve inanç alanında devletin birey ve toplumla, bireylerin ve toplumsal grupların da kendi aralarında barış ve uzlaşmanın esas alındığı çoğulcu bir topluma erişebilmelerinin laiklikten başka bir aracı bulunamayacaktır.

Bütün toplumlarda tarih boyunca toplumsal ihtilaflara, kavgalara, kanlı savaşlara en fazla din ve mezhep farklılıkları ile etnik ayrılıklar sebep olmuştur. Din ve mezhep farklılıklarını kavga ve savaş nedeni olmaktan çıkarıp toplumsal barış, uzlaşma ve rahatlama sağlamanın tek yolu laikliktir. Bu konuda laikliğin alternatifi yoktur. Laiklik, yüzyıllarca çok kanlı bir şekilde sürmüş olan din, inanç ve mezhep kavgalarına son vermek ve bu alanda köklü bir özgürlük sağlamak için yürütülen uzun çabaların sonunda keşfedilmiş son derece akılcı, o ölçüde değerli ve tutarlı bir formüldür. Bu formül, iyi uygulandığı her ülkede dinler, inançlar ve dindarlar arası karşılıklı saygı ve hoşgörünün, çoğulcu demokratik topluma ulaşmanın rakipsiz bir aracı olmuştur. Keşke etnik ayrılıkları, etnik çatışmaları önlemek için de laiklik benzeri bir formül bulunabilse…

Laiklik asla din karşıtlığı ve dinsizlik değil, dinin devleti yönetme amaçlı siyasal bir ideoloji haline getirilmemesidir. Din böyle bir amaca yöneldiğinde, böyle bir amacın ideolojisi haline getirildiğinde toplumda özgürlük, demokrasi ve çağdaşlığın alamet-i farikası olan çoğulculuk bitiyor; tek inancın, tek görüşün, tek yorumun dayatmaları ve o dayatmalardan doğan çatışmalar başlıyor. Bu sebeple bir demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işleyebilmesinin en önemli dayanağı, bir anlamda omurgası da laikliktir. 

Türkiye, Müslüman ülkeler içinde Atatürk’ün öngörüsü sayesinde laikliği en erken kabul eden ülke olmuştur. Katı ve kraldan fazla kralcı uygulamalarıyla zaman zaman sorunlar yaşanmış olsa da laiklik kabulünden bu yana Türkiye’yi din ve mezhep ayrılıklarının sebep olduğu gerginliklerden, çatışmalardan; tarikat ve cemaatlerin rekabet ve çıkar savaşlarının bütün topluma egemen olmasından korumuştur. Türkiye bu sayede Müslüman ülkeler arasında her zaman muasır medeniyete en yakın ülke olma ayrıcalığına sahip olmuştur.

Türkiye’de laiklik sayesinde kadın erkek eşitliğinde önemli mesafeler alınmış;  kızlarımız, kadınlarımız her alanda eğitim görebilmiş;  kişilik ve bireysellik kazanabilmiş; bazı İslam ülkelerinde kadınlar sürücü belgesi bile alamazken bizim kadınlarımız her türlü memuriyeti elde edebilmiş; bütün kamusal alanlarda var olabilmiş; ülke kalkınmasında önemli roller üstlenmiştir.

Toplumun ezici çoğunluğunca benimsenen ve çağdaş standartlarda uygulanan bir laikliğin Türkiye’ye sağlayacağı kazançların sınırı yoktur.

Laiklik, din ve inanç özgürlüğü kadar inancın dışavurumu ve yaşanması olan dindarlığın da güvencesidir. Bu sistemde dileyen ve isteyen; kimseye din ve dindarlık empoze etmemek, dini siyasete ve kişisel çıkarlara araç yapmamak koşuluyla dilediği kadar dindar olabilir. Sadece devlet laik olur, vatandaş laik olmaz düşüncesi yanlıştır. Birey ve vatandaş da hem laik hem dindar olabilir. Laiklik dindarlığa, dindarlık laikliğe engel değildir.

Türkiye’de devletin ve onun sahadaki temsilcisi olan hükümetlerin asla savsaklamaması gereken en önemli görevleri her yerde ve her fırsatta laikliğin eğitimini çok iyi vermek; önemini, değerini çok iyi anlatmaktır. Bu, çağdaş bir devlet ve toplum olma yolunda yapılacak en önemli iştir.