Gündem

Kurtuluş Savaşı'nda yokluktan, uçakların kanatlarına paça suyu bile sürülmüş

Gökhan Artan / İstanbul, 6 Aralık (DHA) Kurtuluş Savaşı’nda yokluklara rağmen Türklerin havada da nasıl destan yazdığı  Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral H

06 Aralık 2018 13:49

Gökhan Artan / İstanbul, 6 Aralık (DHA) Kurtuluş Savaşı’nda yokluklara rağmen Türklerin havada da nasıl destan yazdığı  Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral H. İbrahim Fırtına’nın yayına hazırladığı Orgeneral Muzaffer Ergüder\'in 1922-1930 yıllarını kapsayan havacılık anıları kitabında detayları ile anlatıldı. İstiklal Savaşı’nda kanat ve gövde bezleri basıncın etkisiyle gevşeyip ve özelliklerini kaybeden uçaklara gerekli olan sıvı temin edilemeyince çare patates suyu, yumurta ve paça suyunun karışımından elde edilen sıvı tatbik edilmiş.

Türk Hava Kuvvetleri’nin bugünkü başarılı yeri, Kurtuluş Savaşı’ndaki bir avuç kararlı havacının çabalarıyla gelişti. Orgeneral Muzaffer Ergüder o çabaların üzerine, 1924 ve 1927 yıllarında yaptığı inceleme gezisi ve 1926 yılında hazırladığı Hava Kuvveti Rehberi’ni ekleyerek, eğitim ve uygulamada bilimsel ölçütler getirdi. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral H. İbrahim Fırtına da, Muzaffer Ergüder’in havacılık anılarını yayına hazırlayarak Kırmızı Kedi Yayınevi’nin katkıları ile okurlarla buluşturdu. Kurtuluş Savaşı’nda hava destanının nasıl yazıldığı, yokluklara rağmen düşmanla havada nasıl mücadele edildiği bilgileri de yer aldı. İşte o anılardan bazıları şöyle:
İSTİKLAL HARBİ’NDE İLK HAVA BİRLİĞİ
“TAYYARELER UÇABİLSİN DİYE SIVI YOKLUĞUNDAN KANAT BEZİNE PAÇA SUYU SÜRÜLMÜŞ”

“Batı Cephesi’nin ilk tayyare birliğini oluşturmaya çalışan on beş, yirmi havacı subay ve teknik personelin Konya’dan getirdikleri birkaç eski tayyareyi tamir etmek için yaptıkları çalışmaları dikkatle izliyordum. Bir gün, bir tayyarenin kanat bezine fırçalarla bir sıvının sürüldüğünü görmüş ve bunun ne olduğunu sormuştum. Alınlarından terler akan bu personel, şöyle cevap verdiler: “Efendim, işe yarayabileceğini umduğumuz tayyarelerin kanat ve gövde bezleri basıncın etkisiyle gevşemiş ve özelliklerini kaybetmişlerdir. Bunların ancak emayit denilen bir sıvı ile gevşeklikleri giderilebilir. Bizim emayitimiz yoktur. Aklımıza şöyle bir çare geldi. Patates suyu, yumurta ve paça suyunun karışımından elde edeceğimiz sıvı, belki emayitin yerini tutarak, gövde bezlerine gerekli olan özelliği kazandırabilir. İşte şimdi bu işleme başladık.”

BEZLERİNE PAÇA SUYU SÜRÜLMÜŞ TAYYARELER BÜŞÜK BAŞARI GÖSTERDİ

“Bizim havacıların bu icadını öğrendiğim zaman sonuca inanamamış, hele tayyarelerin ötesine berisine gelişigüzel takviyeler yaptıklarını gördükçe güvensizliğim artmıştı. Birinci İnönü günleri gelip çatmıştı.Bursa istikameketinden Eskişehir’e doğru ilerleyen düşman ordusu, İstiklal Harbi’nin ilk düzenli ordusuyla İnönü mevzilerinde karşılaşacaktı. Piyade alayımızda her cinsten tüfek vardı. Tüfek başına elli mermi bulabildiğimize seviniyorduk. Bazı taburlarda süngü, kasatura yoktu. Göğüs göğüse dövüşte dipçik,yumruk kullanılacaktı. Bezlerine paça suyu sürülmüş, ötesine berisine yamanmış perçinlenmiş iki tayyaremiz, İnönü’deki bu ordu ile iş birliği yapıyor, uçuyor, keşfediyor hatta düşman kuvvetleri üzerine birkaç bomba bile atabiliyordu. Düşman, hiç de beklemediği bu düzenli ordu direnişi karşısında duramadı, bocaladı ve binlerce askerini İnönü dolaylarında serilmiş olarak bırakıp çekildi. Kılıçsız süvarilerimiz onları takip ettiler. O tayyaremiz de düşmanın ricatını zorlaştırmıştı. İnönü Muharebesi kazanılmıştı.Milli Mücadele’nin bu ilk tayyare bölüğü, Erzurumlu Nafiz Bey’in Avrupa’dan kaçırıp bölüğe hediye ettiği dört tayyare ile düşmandan Sakarya Muharebesi\'nde ele geçirilen iki tayyare ile güçlendi. Batı Cepheleleri ordularının harekatına şerefiyle katıldı.”

“YÜNDEN BİR KIŞ BAŞLIĞI İLE UÇUYORLARDI”

\"Pilotlarımızı da avcı pilotu, keşif pilotu, bombardıman pilotu diye sınıflandıramazdık. Elde bulunan uçucular, ellerine geçen tayyare ile uçmaya mecburdular. Görev ve mecburiyet, bunu emrediyordu. Her pilot, ömründe görmediği bir tayyareye ilk defa biniyor, meydan üzerinde şöyle bir yokladıktan sonra düşman tarafına süzülüp gidiyordu. Her pilota bir uçuş elbisesi, bir gözlük, başlık verecek durumda değildik. Türk pilotu, başlık yerine, yünden bir kış başlığını başına geçiriyor, uçuş kombinezonu yerine yün kazağını giyiyor ve öylece uçuveriyordu.Tayyarelerde ne bomba cihazı ne bomba nişangahı vardı”

“İLÇELER DE TAYYARE ALACAK PARAYI ÖDERDİ”

Cumhuriyet Türkiye’sinde halkımızın bağışları, bazen o hale gelirdi ki bir il hatta bir ilçe bir tayyare satın alabilecek parayı öderdi. Ortalama bir tayyare fiyatını veren memleketin adıyla o tayyare adlandırılır, eğer o ilin veya ilçenin bağışları daha fazla olursa,uçağının üzerine yazılan memleket adının altına 1,2,3 gibi sayılar dizilirdi”

“İTALYA UÇUŞ ÖĞRETMENLERİ İÇİN MAAŞLARIN ÖDENMESİNİ ALTIN OLARAK İSTİYORDU”

 “Sayıları az olmakla beraber, bizim, iyi uçuş öğretmenlerimiz vardı. Çalışıyorlardı, fakat Birinci Dünya Harbi’nde ve İstiklal Mücadelesi’nde Anadolu’ya kapandığımız devirlerde, yağımızla kavrulmuş, dışarıda bilim ve teknik, havacılık alanında neler olup bittiğini öğrenemez olmuştuk. Bundan ötürü yabancının bilgisine, öğretimine de muhtaçtık. Öğretmen alabileceğimiz Avrupalılarla, henüz harp hali yaşıyorduk. Tesadüf, bize Macar pilot Yüzbaşı Harri’yi buldurdu onu sözleşmeli aldık. Okulumuzda ona da öğretmenlik verdik. Okul tayyaremiz dört adet eski okul tayyaresinden ibaretti. Gelecekteki büyük Türk havacılığının gelişimine hizmet edecek öğretmenleri seçmek meseleydi. İtalya öğretmen vermekte pek hevesliydi. İstedikleri ücretler pek yüksekti. Onlar para farkını söz konusu etmiyorlar, Türkiye’ye alınacak öğretmenlerin maaşlarının altın olarak ödenmesini istiyorlardı. Bundan başka da ileri sürdükleri bir şart da şuydu; Mademki öğretmen vereceğiz okul tayyareleri dahil, alacağınız harp tayyarelerinin de İtalyan olması lazımdır. Yani havacılığımız, iktisadi bir kapitülasyon altına konacaktı. Fransa her bakımdan bize en uygun şartları gösteren, parası paramıza uygun bir memleket olarak gözüktü.Yüzbaşı Korsanini, Yüsbaşı Kaper, Teğmen Gonne adında üç öğretmen subay hizmetimize alındı ve İzmir Havacılık Okulu’nda öğretime başladılar.”

“GÖSTERDİKLERİ ÇABALAR İLGİ ÇEKİCİ VE DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR”

Kitabı yayına hazırlayan Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral H. İbrahim Fırtına kitabın  iki ayrı önsözünde, “Bu çalışma Türk Hava Kuvvetleri’nin en üst yönetiminde bulunan bir komutanın, sekiz yıl boyunca tanık olduğu ve bizzat yaşadığı olaylar ile havacılık düşüncelerini yansıtmakta, Türk havacılığının gelişimine ilişkin pek çok bilinmeyenin gün ışığına çıkmasına yardımcı olmaktadır. Eser de dikkat çeken bir husus da Türk havacılığının kuruluşunda takip edilen stratejilerdir. Savunma sanayisini kurmaya çalışan idealist insanların sahip oldukları görüşler, gösterdikleri çabalar ve paylaştıkları heyecanlar,ilgi çekici ve düşündürücüdür. “Kurmay Albay” yazısı ile yazılan Hava Kuvveti Rehberi adlı kitap 1926 yılında basıldı ve yayınlandı. Çok önemsememize rağmen bu kitaba ulaşamadık ve havacılık anıları çalışmamız içerisine dahil edemedik. Ümidimiz kesildi ve havacılık anıları kitabını 2009’da yayınladık. Hava Kuvvetleri Rehberi’ni bulduk ve şimdi onu olması gereken yere koyarak, anıların genişletilmiş bir baskı olarak sizlere sunuyoruz” diye yazdı.

ORGENERAL MUZAFFER ERGÜDER’İN BİYOGRAFİSİ

Orgeneral Muzaffer Ergüder 1886 yılında Bursa’da doğdu. 24 Ocak 1901 yılında Harp Okulu’na girdi. 22 Eylül 1903 tarihinde teğmen rütbesi ile mezun oldu. 9 Şubat 1904 tarihinde, taburla Arnavut ayaklanması yatıştırma harekatına katıldı. Daha sonra Karadağ hududu köprülerini uçurma görevini yerine getirdi. Komanova, Manastır Muharebelerine katıldı. Birinci Dünya Savaşı’nda Hicaz bölgesinde görev yaptı. İstiklal Harbi’nde 5 Temmuz 1920’de Milli Kuvvetlere katıldı. İstiklal Harbi sonuna kadar   Hava Kuvvetleri’ni komuta etti. 1928 yılında müsteşarlık seviyesine çıkarılan Hava Kuvvetleri\'nin ilk müsteşarı olarak atandı. 30 Ağustos 1947 yılında orgeneralliğe yükselen Ergüder 1950 yılında emekliye ayrıldı. Muzaffer Ergüder,19 Şubat 1962 yılında vefat etti.