Gündem

‘Kürtler PKK’ye kırgın; bu saatten sonra Ak Parti’ye oy vermezler, ama bir kısmı sandığa gitmez!’

Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi Başkanı Kaya bölgedeki durumu anlattı

30 Ağustos 2015 19:39
Veysi Polat

Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Başkanı Mehmet Kaya, çözüm sürecinin kesintiye uğraması ve sonrasında gelişen çatışmalı süreci T24’e değerlendirdi. “Kürt toplumunun PKK’ye kırgın olduğunu” ifade eden Kaya, “çünkü” parantezi açarak sözlerine şöyle devam etti:

“Kürt toplumu HDP’ye bu oyu çatışmalar bir daha olmasın diye verdi. (...) Diyarbakır’da yüzde 85 civarında oy aldı. Böyle destek verilmiş bir siyasetin yeniden bu alanlarda çatışma ortamı yaratması toplumda kırgınlığa sebep oldu. Bu kırgınlığın Ak Parti’ye yakınlaşacak boyutu yok, ancak HDP siyasetine küsecek boyutu var.”

Kaya, Kürtlerin bir kısmının bu “kırgınlık” nedeniyle “sandığa gitmeyeceğini” savunurken “Kürtlerin AKP’ye olan inancını tamamen yitirdiğini” söyledi. Mehmet Kaya’ya göre, “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Kürtleri hor gören ve hatta aşağılayan tutumu, AKP’nin Kürtlerle kurmaya çalıştığı köprüyü tamamen ortadan kaldırdı.”

DİTAM Başkanı Kaya’ya yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

- 2.5 yıl önce Newroz’la başlayan çözüm süreci aniden tersine döndü? Ne oldu da süreç bu noktaya geldi?

Üç yapının hedefleri bir anda örtüşmedi. Yani, 7 Haziran seçiminden sonra PKK’nin, HDP’nin ve Ak Parti’nin hedefleri bir anda birbirine çok ters gelmeye başladı. Hatta Ak Parti’nin hedefleri içerisine bence devletin hassasiyetini de koymak lazım. Çünkü bugüne kadar Kürt siyaseti daha çok bölgeyi yönetmeyi hedefleyen bir yapıdaydı. Taleplerine de baktığınız zaman, demokratik özerkliği de her ne kadar Türkiye için istiyoruz deseler de aslında özünde bölgeyi yönetmeyle ilgili bir iddia peşindeydiler. 7 Haziran’la birlikte, özellikle Öcalan’ın bu Türkiye partisi olmayla ilgili önerisinin büyütülmesi ve bunda da başarı elde edilmesi bence hem Ak Parti, hem PKK’yi, hem de devletin derin yapısını bir anda ‘ne oluyor’a itmek zorunda kaldı. “Nereye gidiyor bu iş?” diye bir anda sorgulamaya başlandı.

 

‘Süreçte AKP kalekol yaptı, PKK STK ve iş adamları üstünde güç oluşturdu’

 

“Kazan kazan” politikası bence hayata geçirilmeye başlandı bu süreçte. Çünkü Ak Parti, çözüm sürecinde kendi seçimsel stratejik hesaplarını hayata geçiriyordu. PKK de hem yerel alan hakimiyetini, hem de kendi gücünü artırdı. Ama karşılıklı gerçek anlamda bir barışı inşa etme var mıydı derseniz bunun olmadığını net olarak görüyorduk. Hem PKK’nin örgütlenmesinin şekline baktığımız zaman bunu net olarak görebiliyordunuz. Yani bölgeye genel anlamda hakimiyet sağlama ile ilgili yaptığı çalışmalara baktığımızda toplumun üzerinde, STK üzerinde, iş adamları üzerinde güç oluşturulması. Buna tam olarak baskı dersek doğru ifade olmaz. Ama güç oluşturmaydı bu bir yerde. Devletin de dönüp süreç içerisinde geçmiş saldırılardan nasıl ders alarak yeni bir güvenlik konsepti oluştururum bakışıyla kalekol sistemleriyle önlem aldığını görebiliyorduk. Geçmişte ders almaya dönük adımlar atarken geleceğe dair öngörülü olamadı Ak Parti.

 

‘Kürtlerin yüzde 80’i HDP’ye siyasi güç elde etsin diye oy verdi’ 

 

- HDP bu sürecin neresindeydi?

HDP Türkiye’yi yönetmeye aday bir Kürt partisi. Kürtlerin yönetime gelme endişesi devlette ortaya çıkınca MHP bile savaş döneminde kullanmadığı söylemi bu dönemde ortaya koydu. HDP ise bu süreci çok iyi değerlendirdi. Hem geçmiş pratiklerden ders çıkarma, hem de sürecin gerektiği sorumlulukta hareket etme noktasında üzerine düşeni yaptı. Toplumun kendisine verdiği oyu iyi okudu. Toplum, “PKK’nin silahlı yönetimini ortadan kaldır ve siyasi bir güç elde et” diye oy verdi HDP’ye. Kürtlerin yüzde 80’i bu nedenle oy verdi. Seçim sonrası stratejisine baktığımızda HDP bu misyonunu başarıyla yerine getirdi. PKK ise bu çizgide rolünün zayıfladığını gördü. Oysa başlangıçta Türkiyelileşme konusunda HDP’nin desteklenmesini istedi. Duran Kalkan “HDP ne yaptı” diye eleştiriyor ancak Meclis’in açılıp Meclis’in kendilerine yansımadığını gördüklerinde bunu söylemesi gerekirdi. Ancak bu alan oluşturulmadı. Bunu oluşturmayan sadece AKP-HDP çekişmesi değil, devletin temel refleksi buna izin vermedi. PKK seçim öncesi süreci seçim sonrasına tam taşıyamadı. Bir anda çatışmayı başlatsın veya çatışmaları başlatmasın bu süreç en çok HDP’ye zarar veriyor.

- Aslında Abdullah Öcalan bu süreci öngörmüştü...

Türkiye partisi olma projesi Öcalan’ın projesiydi. Nisan’dan tecridin başlaması, aynı tarihte Ak Parti’nin yaptığı anketlerde HDP’nin barajı geçiyor sonucunun çıkması, Ak Parti’yi Öcalan’ın projesine karşı çıkma pozisyonuna itti. Oysa olabilecekleri Öcalan o dönem tarif etmişti. HDP’nin seçimden güçlü çıkması Ak Parti’yi tek başına iktidar yaptırmadı ve hükümette bunun verdiği bir kızgınlık var. Burada Kürtleri de karşılarına alarak yapıyor bunu. Ak Parti öngörüsüzlüğü görene dek iş işten geçmişti. Kürt sorununda Ak Parti sürekli öngörüsüz davrandı, seçim sonrasında da devam ediyor.

 

‘Kürt toplumu PKK’ye kırgın; Ak Parti’ye oy vermez ama sandığa gitmez’

 

- Sizce toplum nasıl okuyor bu süreci? Asker cenazelerinde eski sloganlar yerine “Kardeş kavgası son bulsun” denmesini sizce nasıl yorumlamak gerekir?

1990’lı yılları çağrıştıran birçok davranış kalıbı olmakla birlikte genel siyasi hava 1990’lara tam da uymuyor. Kürtlere yönelik bir saldırı vardı toplumda. Çatışmaların temel sebebi Kürtlerin hem siyasi yapıları, PKK, STK noktasındaydı. Batı toplumda öfke seli vardı. Onun yerini başka bir havanın oluştuğunu görebiliyoruz. HDP’nin barışı sağlamaya çalışan bir yapı olduğuna inanan büyük bir güç var. HDP’nin oy kaybetmemesinin sebebi de bu. Burada çatışma sürecinde bugün daha çok Kürtler rahatsız. Yüzde 80, oy verdikleri siyasi yapının içinde PKK de, HDP de olsa hâlâ Kürt alanlarında hayatı yaşanamaz hale getirecek noktalara taşımasına genel bir kırgınlık var. Genel anlamında PKK’ye karşı bu kırgınlık. Çünkü Kürt toplumu HDP’ye bu oyu çatışmalar bir daha olmasın diye verdi. Muhakkak bu çatışmalar PKK’nin sorumluluğunda olmasa bile sonuçta genel toplumsal bir destek var. Ve bu toplumsal desteği de şiddetin olmadığı siyasetin güçlü olduğu bir ortamda oy verildi. Diyarbakır’da yüzde 85 civarında oy aldı. Böyle destek verilmiş bir siyasetin yeniden bu alanlarda çatışma ortamı yaratması toplumda kırgınlığa sebep oldu. Bu kırgınlığın Ak Parti’ye yakınlaşacak boyutu yok ancak HDP siyasetine küsecek boyutu var. AKP Kürtlerle köprü kuracak bir mesafede değil artık. Bu saatten sonra köprü kuramaz viyadük haline geldi aradaki uçurum.

- Kürtlerdeki bu küskünlük HDP’ye nasıl yansır?

Kürt toplumu bu saatten sonra Ak Parti’ye oy vermez ama sandığa gitmez. Bu da tamamen PKK’ye olan kırgınlıktır. Çatışmalı sürece olan kızgınlıktır. HDP’yi burada suçlamak haksızlık olur.

- Beklenti nedir? Sizce nereye gider bu süreç?

1990’lı yılları yaşayarak bugünlere geldik. Çözüm süreci güvensizlik olduğu için bozuldu. Bu süreçlerin çözümünde iki temel unsuru görmezden gelmemek gerekir. Bir, inandırıcı unsurları kullanmak, bu süreci aracı insanlarla götürerek bu süreçte kullanmak gerekir. Eğer Türkiye çatışmaların bitmesi ve çözümün gelişmesini istiyorsa bu iki adımı atması gerekir. Gözlemci heyetinin oluşturulması gerekir. Öcalan’a tecrit olayının kaldırılması ve gözlemci heyetinin oluşması, PKK’nin eylemsizliğe geçişine ve devletin istediği PKK’nin bölgeyi terk etmesi ve silahları gömmesini sağlayacaktır. Ak Parti’nin bu noktada yanlış politikası var. İkincisini birincinin önüne koyuyor. Burada siz ısrarla ikincisinde ısrar ederseniz şiddeti meşrulaştırırsınız. Tecrit yasal bir durum değildir bunu kaldırmanız kimseyi rahatsız etmez. Gözlemci heyeti ile güvensizlik üzerine kurulu sürecini kim nerede hangi hatayı yapıyor, örgüt gerçekten çekiliyor mu çekilmiyor mu, hangi tarihte hangi alanları boşaltıyor’u izleyecek olan bu heyettir. Bu heyeti oluşturursanız otomatik olarak örgütün çekilmesini ve silah bırakmasını sağlamış olursunuz. Amacınız üzüm yemek ise doğru yöntem budur. Ama bunu görmeden sadece çekil derseniz siz karşı duruş ise karşı tarafa savunma hakkı vermiş olursunuz. Terörü kınama mitingleriyle bu iş çözülmez. Siz bunu yaparsanız Kürtler de başka birliktelik yapar. Bu da toplumlar arasında kırılmalara yol açıyor. Bu süreç şeffaf olmalı. Barış araçlarını tükettik. Akil adamlar bile tarafgirli bir noktaya geldi. 2.5 yıl bu süreci götürdük ama eskiye döndük. Dünyada böyle çözüm süreci örneği yok.

 

‘İş adamları da işlerinin Ankara’dan yapılmasına karşı, ama...’  

 

- Öz yönetim kararlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün yaşananlar öz yönetimin modeli ise bu doğru değil. Biz iş adamları, STK’lar da işlerinin Ankara’dan yapılmasına karşı. Bu yöntemin değişmesi ve yerellerin güçlendirilmesi gerekir. Bunun mücadelesi başlamıştır HDP projesiyle. Bunun içinde demokratik özerklik de vardı. Ancak bu hendek kazılarak, silahlı unsurlar devreye konularak olmaz. HDP’nin yüzde 95 oy aldığı yerlerde bu olayların yaşanması ve göçlerle oylarının yüzde 50’lere çekilmesi sanki bir senaryo gibi. Bu doğru bir yöntem değil. Yüzde 95 oy aldığınız yerlerde bu isteniyorsa değişik yöntemler hayata geçirilebilir. Sivil itaatsizlikler ve referandum uygulanarak hayata geçirilmesi varken hendek kazmak doğru değildir. Bu yöntem HDP’nin başarısına gölge düşürür. Toplumun istediği bu yaşam şekli değildir. Bu şekilde hayata geçirilmesini de istemiyor.

- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başbakan Davutoğlu’nun seçim sonrası STK’larla yaptığı toplantıya davet edilmiştim. Diyarbakır’da 35 STK temsilcisi katılmıştık. Bu toplantıda Davutoğlu farklı bir duruş sergilemişti. Ancak Erdoğan’ın kendisince yaptığı siyasi hesaplar bence kendi istikbaliyle ilgili davranış kalıpları Davuoğlu’nu da değiştirdi. Erdoğan’ın söylemleri Kürtleri öyle bir noktaya getirdi ki geçmişte Ak Parti’yi Diyarbakır’da RP’nin (Refah Partisi) bir dönem aldığı oy oranının da altına düşürdü. RP yüzde 28’lerdeydi. Erdoğan, Kürtleri aşağılayan ve hor gören bir dil kullanmaya başladı. Kobanê’de başladı ama hâlâ devam ediyor. MHP’nin oylarını alarak tek başına iktidar hesabı yapmak başka kopuşlara neden olacaktır. Nefret söylemi Ak Parti’yi bölgede bitirme noktasına götürüyor. Kürtler artık Erdoğan’ın bu sorunu Kürtlerin istediği bir şekilde çözeceğine inanmıyor. Artık Kürtlerin Ak Parti ile birlikte yol alma şansları tamamen ortadan kalkmıştır. Kürtler bir arayış içerisine girecekler. Kürtler huzur ve demokratik haklarını istiyor. HDP, stratejisini bu süreçte seçim öncesi ve sonrası en iyi uygulayan ve topluma güven veren en iyi konumda. Kürtleri yönetebilir ve desteğini tam olarak alabilir konumda.

- Yenilenecek seçimlerde tablo değişir mi?

1 Kasım seçimlerinde HDP bu politikasıyla kaybetmez. Seçim sürecine kadar bu politikasını devam ettirirse her ne kadar Kürtlerin bir kısmı sandığa gitmezse de oy oranını artırır. Ak Parti, MHP’yi baraj altında bırakmaya dönük bir politika yürütecek. Söylemler Ak Parti ve MHP arasında sertleşecek gibi görünüyor.