T24 - Kürşat Bumin, hava harekâtları görüntülerini vermekte birbiriyle yarışan Türk medyasının "Uludere katliamını hazırlayan etkenlerden biri" olduğunu yazdı.
Bumin'in, Yeni Şafak'ta "Katliamı hazırlayan etkenlerden birisi: Türk medyası" başlığıyla yayımlanan (31 Aralık 2011) yazısı şöyle:
Türk medyası"nda çok uzun süredir var olan bir alışkanlığın son dönemde daha da güçlendiğini mutlaka siz de fark ediyorsunuz. Bu alışkanlık, televizyonundan gazetesine, internet sitesinden radyosuna kadar hemen her yerde karşımıza çıkıyor.
Birkaç gün önce takside bir radyo programı kulağıma çalındı. Programcı soruyor, "istihbarat" işlerinde uzman olduğu anlaşılan program konuğu cevaplıyordu. Konunun ana fikri son dönemde PKK'ya yönelik operasyonlarda gözlenen başarının değerlendirilmesiydi. Uzman konuk kullanılan silahların gelişmişliğinden söz etse de başarı"nın nedenini -altını özellikle çizerek- "insansız hava araçları"nın (İHA) devreye girmesine bağlıyordu. "Terör"le mücadelenin mutlaka "anlık" istihbarat gerektirdiği bilgisini hatırlatarak.
Önceki gün Uludere'de bir kısmı çocuk yaşta 35 gencin üzerine gökten tonlarca bomba yağdırılarak gerçekleştirilen katliama ilişkin Radikal'in dünkü sayısında yer alan Rıfat Başaran'ın "'Acele' işe kan bulaştı" başlıklı yazısını okuyunca bu radyo programını hatırladım.
Ama isterseniz, Başaran'ın bu yazısını da yedeğe alarak "Türk medyası"nın niçin bu katliamı hazırlayan etkenler arasında sayılması gerektiğinden söz etmeden önce, aynı medyanın katliam sonrası aldığı tutuma ilişkin bir değerlendirmeyi aktarayım. Cengiz Çandar'ın kaleminden: "Televizyon kanalları, Genelkurmay'dan yapılan 'tevil' nitelikteki açıklamaya kadar, bu 'katliam'ın haberini vermediler, veremediler."
Çandar'ın bu değerlendirmesinin birkaç benzerini de okuduk dünkü gazetelerde.
Dediğim gibi "Türk medyası"nda -son dönemde özellikle- doğru anlamda "medya" kavramı kapsamına sokulması imkansız bir alışkanlık peyda oldu. Bu alışkanlığı şöyle özetlemek mümkün: Terörle mücadelede yürütülen "hava harekâtları"na ilişkin büyük ilgi! Televizyon kanalları raflarda bulunan "hava harekâtları" görüntülerini her fırsatta ekrana getirmekte birbiriyle yarışır oldular.
Bu görüntüler –tahmin ettiğiniz gibi- ilgili birimler tarafından kanallara servis edilen –ve tabii ekrana gelen olayla hiçbir ilgisi olmayan- "arşiv" görüntüler. Ama olsun, ne fark eder, madem ki konumuz yeni bir "hava harekâtı"dır indir bu görüntüleri ekrana... Üstelik artık raflarda İHA yoluyla elde edilen görüntüler de mevcut. İndir ekrana, al "çember" içine, odakla, oldu sana güzel bir haber...Benzer şekilde "hava harekâtları"nı da ekrana getirebilirsin: Ekrana bir hava fotoğrafı taşı, odakla ve bas düğmeye: "Bumm!"
Rıfat Başaran, sözünü ettiğim yazısında şöyle bir değerlendirme yapıyor:
Yakın zamana kadar Türk Silahlı Kuvvetleri, İHA'lar tarafından saptanan görüntünün istihbarat analizini içeren sekiz aşamalı prosedürden sonra operasyon kararı alıyordu, ancak PKK'nın bazı saldırılarından sonra hükümetin de isteği ile bu süreç kısaltıldı ve 'pratik olma' amacıyla, 'vur' emrinin verilmesi 2. Ordu ve 2. Hava Kuvvet Komutanlığı'nın ortak kararına bırakıldı. (...) Hükümet, Ağustos 2011'den itibaren terörle mücadelenin yurtiçinde ve yurt dışında daha aktif yapılabilmesi için yeni bir konsept belirlemişti. (...) Yeni konseptte sınır ötesi hava operasyonlarında da prosedürler azaltılmıştı.
Bu kapsamda İHA'dan gelen gerçek zamanlı ham görüntülerin yerde analizini içeren sekiz aşamalı süreç de PKK'lıların elden kaçırılması gibi gerekçelerle kaldırıldı ve operasyon kararı alma yetkisi 2. Ordu ile 2. Hava Kuvvet Komutanlığı'na bırakıldı.
Başaran'ın bu değerlendirmesine "'Acele' işe kan karıştı" başlığını uygun bulması çok yerinde bir seçim doğrusu. Hep birlikte (öne çıkmış "medya"sı dahil olarak tabii ki) "Acelemiz var" çünkü...
Bir arkadaşımız dünkü yazısında YDH döneminde Cem Boyner'in "kendi dağını, taşını bombalayan ordu" değerlendirmesini hatırlattı. Bakın bu sözlerin sarf edilmesinin üzerinden kaç yıl geçmiş ama durum hâlâ aynı... Siz ne diyeceksiniz bilmiyorum; bir zamanlar "asimetrik savaş" olarak adlandırılan savaş hallerinde savaş uçakları kullanan bizden başka bir ülke var mıdır acaba?
Dışişleri Bakanı Uludere'deki katliama ilişkin tepkilerden bahisle "istismar edilmesin" diyor. (Bakanın, "biz kimsenin değil yaralanması-ölmesi, burnunun kanaması, saçının bozulması bile bizi üzer" şeklindeki sözleri haddinden fazla "abartılı" kaçsa da!) Haksız değil, gerçekten de istismar edilmesin.
Bu çerçevede bazı haberci ve yorumcuların yaptığı gibi bu hava harekâtına neden olan istihbaratın kaynağını bulmaya ilişkin başlatılan "hafiyelik" çabalarının karşı karşıya bulunduğumuz büyük sorunun çözümüne –zararı dışında- hiçbir katkısının olmayacağını bilmeliyiz. Söz konusu istihbaratın kaynağı MİT mi, yoksa yakın tarihte öne çıkarılan bir haberde (aklı başında bir medyanın savaş uçaklarına "yanlış koordinatlar" verilerek dağın-taşın bombalanmasına hırslanması nerede görülmüştü) söylenmek istendiği gibi askeriye içinden birileri mi? O ya da öbürü ya da bir başkası, ne değişir? Aklımızdan çıkartmamamız, bütün enerjimizi yöneltmemiz gereken amaç bu "yanlış koordinatlar"dan çıkıp bir devletin savaş uçaklarının IHA'ların olmayan aklına uyarak kendi sınırlarına bomba yağdırması gibi aklın-mantığın almadığı bir uygulamaya son vermenin yollarını aramak değil midir?
Yazıyı bitirmeden, (geçen hafta bir yazımda "üzdüğüm") Mazlumder'in her zaman olduğu gibi yine hızla Uludere'ye varıp bu acı olaya ilişkin hazırladığı-açıkladığı önemli raporu da gözden geçirmenizi öneriyorum.