T24 - 2010 Avrupa Kültür Başkenti tacını üç ay sonra devredecek olan İstanbul için harcanan paranın 200 milyon TL olduğu bildirildi. Harcanan bütçenin büyük bir kısmı kültür-sanat bölümüne harcandı; ancak hala İstanbul'un çatılarındaki antenler, ulaşım sıkıntısı ve AKM'nin geleceği muallak.
Efsanevi bütçeye değdi mi?
İstanbul, 2010 Avrupa Kültür Başkenti tacını üç ay sonra devrediyor. Önce çok eleştirildi, sonra itirazlar azaldı. Peki AKB Ajansı son çeyreğe girerken alnının akıyla bu işten çıkabilecek mi? Yoksa paralar, iddia edildiği gibi sokağa mı atıldı?
İstanbul’un 2010’da Kültür Başkenti olacağı belirlendiğinden beri çıtayı hep yüksek tuttuk. Sanki bu ünvanı almak Olimpiyat şehri olmakla eşanlamlıymış gibi, tüm sorunlarımızın bir yılda çözüleceğini sandık. Öyle ya, para çoktu! Kimbilir kimler parayı hasır altı edecek, bizi soyacaktı… Şehrimize öyle yekten paranın gelmesine alışık olmadığımız gibi bu parayı yönetecek kişilere de güvenmedik.
Eleştiriler haksız da değildi; 2010 Kültür Başkenti Ajansı’nda medyaya da yansıyan depremler oldu. Kültür sanat alanında bazı önemli isimler dayanamayıp ayrıldı, bazıları kalmayı tercih etti. Yönetimdeki uyumsuzluk ve acemilikler, iletişim problemleriyle birleşince eleştiri dozu arttı.
Tüm bunlar son aylarda neredeyse sıfırlandı. Kültür Başkenti olayına tepkiyle yaklaşanlar bile sessizleşti, hatta övgüler dizilmeye başlandı. İtiraf edeyim, ben de bir yamuk var mı bu işlerde diye düşünüyordum. Ama katıldığım bütün 2010 etkinliklerinden hem memnun kaldım, hem de baş döndürücü bir hızla ilerleyen “proje”lere yetişemez oldum. Reklam ajansının “İstanbul’u yeniden keşfet” ve yurtdışındaki “İstanbul-The Most Inspiring City In The World” (İstanbul-Dünyanın en ilham verici şehri) ilanlarını çok beğendim. Yapılan harcamaların web sitesinden kalem kalem yayınlandığını gördükçe de yüreğime su serpildi.
200 milyon TL harcadık
2010’un Nisan ayında Şekib Avdagiç’in Ajans Başkanlığı’na getirilmesi, başta “plastikçi kültürden ne anlar?” diye eleştirildi. Ancak zaman, meselenin tek başına kültür sanattan ibaret olmadığını, yönetim ve pazarlamanın önemini gösterdi.
Geçen hafta Ajansın Genel Sekreteri Yılmaz Kurt ve kurmaylarıyla biraraya geldik. Ben sordukça onlar dosyaları çıkardı. Kurt, açıkça “Ben de bilmiyordum kültürü sanatı” diye sözlerine başladı. Başında “Kültür Başkenti” kavramına büyük manalar yüklendiğini ve sanki sihirli bir değnek bütün altyapı sorunları çözülecekmiş gibi bir algı oluştuğunu anlattı: “Çatılardaki antenleri nasıl düzelteceksiniz diye soranlar oldu. Oysa bu unvan, çağdaş sanat ve yerel kültürün pazarlanması için kullanılıyor. 800 milyon TL gibi efsanevi bütçelerden bahsedildiği için beklenti büyüktü. Herkes kendi projesini yegane sanıyordu.”
Peki İstanbul’daki projeler için ne kadar harcandı? Ajansın açıklamasına göre 200 milyon TL. Bunun büyük bölümü de kültürel yapıların restore edilmesine ayrıldı. Kurt, “Pecs ve Essen’le kıyaslama yapıldığında üzülüyoruz. O şehirlerle İstanbul’un konumu çok farklı. Kentsel dönüşümün yüzde 60 ile 70’ine Ajans kaynak aktardı. Şehirde tescillenmiş tarihi 30 bin yapı var. Bir o kadar da tescillenmemiş… Önceliğimiz, bu binaların kalıcı restorasyonu oldu.”
AKM ne olacak?
Bana göre 2010 sürecinde en büyük sıkıntı, İstanbul’un büyük bir sahneye kavuşamaması oldu. Lütfi Kırdar yenilendi ama büyüklüğü bazı eserlerin sahnelenmesine yetmiyor. La Scala İstanbul’a gelecekti, sırf bu nedenle gelemedi… AKM’nin yıkılacağı iddiaları da çok tepki aldı.
Kurt, AKM’nin restorasyonunun bütçe ve kaynağı kullanma yetkisinin de Ajans’ta olduğunu, yıkılmasının sözkonusu olmadığını ve ihaleyi alan Tabanlıoğlu’nun babasının hatırasına sadık kalarak proje geliştirdiğini söylüyor: “Ses sistemi, ışıklandırma, altyapı çalışmaları yapılacaktı. 64 milyon TL ayırdık. Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları Müdürleriyle toplantı yaptık. Fakat itiraz, projede restoran olmasınaydı. Oysa bugün Louvre’da da British Museum’da da var! Mete Tapan Hoca onaylayacaktı fakat dava açılınca yapamadı. Bence tarihi fırsat kaçtı. Herhalde bu dönemde yapılmasını istemediler…”
Ümidimiz, Kültür Bakanlığı’nın devreye girmesi ve iyi bir restorasyon projesiyle AKM’nin yeniden hayat bulması. Çürümeye terk edilmesi değil!
HADi iDDiALI OLALIM,PARiSLiLERi KIZDIRALIM
İstanbul, AB üyesi olmadan Avrupa Kültür Başkenti ilan edilen ilk ve son şehir. “İnspiring city” yani ilham veren şehir reklamı ise RPM Radar& Ultra’nın fikri. Hasan Kurt, filmi ilk izlediğinde “Çok iddialı olmuyor mu?” diye sormuş. RPM’nin sahibi Paul Mc Millan’ın cevabı ise “Hadi iddialı olalım. Parislileri kızdıralım! İstanbul’un tarihi yarımada silüetiyle tanıtalım. Bu görüntü, Paris’in Eyfel’i kadar akıllara kazınmalı” olmuş. Neticede bu reklam Venedik’te San Marco Meydanında kocaman billboard’lara bile çıkmış. Bana sorarsanız lokumlu, dansözlü oryantal Türkiye tasvirlerinden çok daha etkili.
SON ÇEYREKTEN SEÇMELER
Kültür Başkenti’nin ajandasında buraya sığdıramayacağım kadar çok etkinlik var. Öncelikle kaçırılmaması gerekenlerden başlayalım:
- Beyhan Murphy’nin yönetmenliğindeki Dans Platformu için son tarih bugün.
- SSM’deki “İstanbul-Efsane Kent” sergisi bu Pazar sona eriyor. Ayrıca yazacağım, kaçırılmaması gerek.
- 15 Eylül’de santralistanbul’da açılan “İstanbul 1910-2010 Kent, Yapılı Çevre ve Mimarlık Kültürü Sergisi” 20 Kasım’a kadar açık. Kaçmaz!
- 28 Ekim’e kadar Beşiktaş Barbaros Meydanı’nda Yaratıcı Sokaklar Festivali.
- Kadınİst/WomanIst Uluslar arası Kadın Buluşmaları Kasım’da.
- Londra Filarmoni ve Mahpeyker galası.
- Thedosius Limanı ve İstanbul’un Tarihöncesi ve Yakın Çevresi Sergileri, Ermeni ve Rum mimarların eserlerini anlatan sergiler.
-Galata Mevlevihanesi’nin kapısı Kasım’da açılacak.
(Mehveş Evin/ Milliyet/ 22 Eylül 2010)