Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, Meclis Kulisleri'nde konuşulan Nevruz'dan üç gün önce "Başbakan'ın talimatıyla bir bakanın HDP'nin İmralı heyeti ile bir araya geldiği" iddiasını köşesine taşıyarak "Güvenlik güçlerinin bölgeden bir haftada çekilmesi, çekilme sürerken Öcalan ile yeniden masaya oturulması ve aynı süre içinde örgüt elemanlarının çekilmesi konusunun ele alındığı iddia edildi" dedi. Görüşmede geçmiş deneyim gerekçesiyle yol haritasının yazılı hale getirilmesinin şart koşulduğunu söyleyen Çevikçan "Ancak bu girişim sonuçsuz kalıyor" ifadelerini kullandı.
Çevikcan'ın Milliyet'te "İki Emanette Son Durum" başlığıyla yayımlanan (20 Nisan 2016) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ak Parti Genel Başkanlığı ve Başbakanlık görevlerini Başbakan Ahmet Davutoğlu’na devrederken iki konuyu emanet etmişti.Biri çözüm süreci, diğeri paralel yapıyla mücadele.
Davutoğlu, çözüm süreci odaklı son iddialar konusundaki soruları yanıtlarken, bu emaneti birkaç kez özellikle vurguladı.
Temmuz 2015’ten bu yana yaşanan gelişmelerin çözüm sürecinin sonu olduğu malum. Başbakan’ın son Diyarbakır gezisinde 2013 Mayıs’ına dönülebileceğine ilişkin sözlerinin “Çözüm süreci filizleniyor mu?” sorusuyla yarattığı tartışma da malum.
Erdoğan’ın, terörle mücadeleye ilişkin yaptığı açıklamaların dozu o günden bu yana giderek artıyor.
Çözüm süreci konusunda en fazla söz söyleme hakkına sahip olan kişi kuşkusuz Cumhurbaşkanı.Çünkü süreci başlatan, büyük bir risk üstlenen, sınırları zorlayarak gelişmesine zemin hazırlayan o.
Kimin, neyi, nerede, niye yaptığını en iyi Cumhurbaşkanı biliyor.
Devletin, neye, nasıl refleks gösterebileceğini de.
Bu nedenle buzdolabına konulan çözüm sürecinin buzluktan indirilmesi söz konusu değil.
Ve, “Çözüm süreci konusunda bir çatlak mı var?” sorusunun reel politikte bir sonucu yok.
Nevruz’dan 3 gün önce temas iddiası
Ancak, masanın diğer tarafı açısından, “Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında bu konuda farklı bir yaklaşım var” tezinin diri tutulmasının yaratacağı faydanın ötesinde sonuçlar ifade eden ilginç iddialar da gündeme geliyor.
Örneğin, dün HDP’liler tarafından Meclis kulislerinde dile getirilenler gibi. Başbakan’ın talimatlandırdığı bir bakanın Nevruz’dan 3 gün önce HDP’nin İmralı heyeti ile bir araya geldiği iddiası.
Bu görüşmede güvenlik güçlerinin bölgeden bir haftada çekilmesi, çekilme sürerken Öcalan ile yeniden masaya oturulması ve aynı süre içinde örgüt elemanlarının çekilmesi konusunun ele alındığı yolundaki iddia.
Görüşmede, geçmiş deneyim gerekçesiyle bu yol haritasının yazılı hale getirilmesi şart koşuluyor. Ancak bu girişim sonuçsuz kalıyor.
Başbakanlık kaynakları, bu iddiayı külliyen yalanlıyor.
Sürece yeniden dönülmesinin koşulunun belli olduğunu, şu anda bölgede kamu otoritesinin tam anlamıyla kurulması; öncelikle ilçelerin ve kırsalın, zaman içinde de Kuzey Irak’taki örgüt varlığının sona erdirilmesinin tek hedef olduğunu söylüyorlar.
Bölgede teröristle mücadelenin tamamlanmasının ardından başlatılacak yeni sürecin de bambaşka bir konseptte hatta başka bir isim altında söz konusu olabileceğini vurguluyorlar.
Dün Cumhurbaşkanı’nın muhtarlar toplantısındaki değerlendirmeleri de yine bu kararlılığa işaret ediyordu.
Erdoğan, “Şimdi operasyonlar dönemi. Ne olacak bu operasyonlar döneminde? Bu iş bitecek. Sonuna kadar tüm güvenlik güçlerimizle üzerine gideceğiz. Eğer başaramazsak yazıklar olsun. Polisiyle, askeriyle, korucusuyla, tüm güvenlik güçlerimiz terör örgütünü bir kez daha yenmiştir. Kendi kendilerine özerklikçilik oynayanlar kaybetmiştir” dedi.
Üç boyutlu mücadele
Gelelim ikinci emanete.
30 Mart’ta, Başbakan Davutoğlu başkanlığında paralel yapı ile mücadele konusunda bir koordinasyon toplantısı yapıldığı biliniyor.
Adalet, İçişleri, Maliye bakanları, MİT Müsteşarı, MASAK Başkanı ve Emniyet’ten yetkililerin katıldığı bu toplantıdan iki yeni mekanizma kurulması kararının çıktığı bilgisi kamuoyuna yansıdı.
Birincisi, her ay Başbakanlık Müsteşarı başkanlığında bir müsteşarlar toplantısı yapılması, ikincisi de Başbakanlık, İçişleri, Adalet ve Maliye Bakanlığı’nda daire başkanlarının düzenli olarak bir araya gelerek paralel yapıyla mücadele konusunu gözden geçirmesi.
Öğreniyoruz ki Davutoğlu, paralel yapıyla ilgili gelişmelere yekpare bakılmaması noktasından hareketle çok boyutlu bir mücadele talimatı veriyor.
Başbakan, bu eksikliğin sistemde ciddi kaçaklara yol açtığını düşünüyor ve mücadelenin üç boyutta ele alınmasını, bunlar arasında koordinasyon kurulmasını istiyor.
1) Hukuki süreç. Süren davalar var. MİT TIR’ları davası, Tahşiyeciler davası, Tevhid Selam davası, illerde süren davalar gibi.
2) Siyasi süreç.
3) Bürokratik süreç.
Bu üç sürecin bütünlüklü olarak ele alınması talimatını veriyor.
Bu noktada, İçişleri, Adalet ama özellikle Maliye Bakanlığı’nın çok kritik bir görev üstleneceğini söylüyor.
PKK örneği
Başbakan’ın talimatı açık: “Fotoğraf bir bütün olarak ele alınmalı.”
Paralel yapıyla mücadelede filin tarifi gibi bir sorun yaşanıyor, bu sorun aşılmalı. Bürokrasi birbiriyle iletişim halinde olmalı.
Yasal boşluklardan yararlanmasının önüne geçilmeli.
Başbakanlık’ta, paralel yapının PKK gibi strateji değiştirdiği, örgüt nasıl Sur’daki tecrübesiyle başka ilçede farklı bir stratejiye geçtiyse, bu yapının da karşılaştığı probleme karşı yöntem değiştirdiği değerlendirmesi yapılıyor. Bu örnek özellikle açılan davalar sonrasında yaşanan gelişmeler çerçevesinde veriliyor.
Başbakan, devlet aygıtının da bu mücadelede değişen koşullara göre süratle strateji geliştirebilmesi, bu kıvraklığı gösterebilmesi, bürokratik yapının bunu engellememesi gerektiğini söylüyor.
Yapılan değerlendirme net. “Paralel yapı bir istihbarat örgütü gibi çalışıyor. Bununla mücadele, ancak bütüncül bir stratejiyle mümkün olabilir.” İki emanette durum böyle.