Ahmet Atakan'ın Hatay'da gösterilerde ölmesini 7 gazeteden 8 köşe yazarı köşesine taşıdı. Ahmet'in ölüm sebebinin yoğun olarak konu edildiği yazılarda kimi yazarlar kolluk kuvvetlerini, kimi yazarlar ylemcileri ölümlerden sorumlu tuttu.
Radikal gazetesinden Eyüp Can, Hürriyet gazetesinden Sedat Ergin ve Yalçın Doğan, Milliyet gazetesinden Mehveş Emin, Vatan gazetesinden Sanem Altan, Sabah gazetesinden Sevilay Yüksel, Taraf gazetesinden Erdal Güven ve Zaman gazetesinden Turan Alkan'n yazılarının bir bölümü şöyle:
Erdal Güven - Alacakaranlık kuşağından
Taraf
Sen Ahmet Atakan’ın babasının ne dediğini duydun mu? “İleri demokrasi dersi verenler utansın. Bu mu demokrasi, bu mu Müslümanlık?” demiş.
Peki, şu barış ya da çözüm sürecine ne diyorsun? Bak, PKK çekilmeyi durdurmuş, neyse ki ateşkes sürecekmiş. Süreç tıkandı, yürümüyor diyorlar. Hükümet yapılacaklar listesinin gereğini yerine getirmiyormuş.
Onu kendi hâline bırak, sen Hatay Valisi’nin ne yaptığını okudun mu? Fol yok yumurta yokken, “Çatıdan düştü” demiş Ahmet için. Oysa Tabipler Odası Başkanı’na göre “Bir düşme bulgusuna rastlanmadı”. Görgü tanıkları da, Ahmet’e önce biber gazı kapsülü isabet ettiğini, sonra da Akrep denen polis aracının çarptığını anlatmış.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Eyüp Can - YETER, Ahmetler ölmesin
Radikal
Hatay Valisi son zamanlarda farklı illerde sık sık gördüğümüz her zamanki acelecilikle ‘yüksek bir yerden düşüp öldüğünü’ iddia etti.
Oysa Hatay Tabip Odası Başkanı Selim Matkap “Atakan’ın vücudunda yüksek bir binanın üzerinden düştüğünü ispatlayan bir bulguya rastlamadık. En önemli iki bulgu var: Biri akciğerlerde kanama, diğeri kafa travması” diyor.
Arkasından ekliyor:
“Adli tıp raporu çıkmadan yani daha detaylı ve kesin bir bilgi elde etmeden açıklama yaparak kamuoyu yönlendirilmemeli…”
Matkap haklı. Zaten yerel bir televizyon, düşme anına ait olduğu anlaşılan bir görüntü de yayınladı.
Matkap’ın uyarısı her iki taraf için de geçerli.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Sedat Ergin - Hükümet gerilimi aşağı çekmeli
Hürriyet
Öyle anlaşılıyor ki, yeni bir kamplaşmayı Atakan’ın ölüm nedeni üzerinde yaşayacağız. Peki, ölümün akrep çarpması sonucu mu, yoksa apartmandan düşerek mi meydana geldiği sorularının yanıtının belli olmasıyla huzur mu bulacağız?
Hatay’da üç ay içinde meydana gelen ikinci ölüm, hepimizi sarsmalıdır. Görünen köy kılavuz istemez. Ülkenin içine girdiği gerilim ortamı kazandığı ivmeyle yukarı doğru tırmanıyor. Gezi direnişinin başlangıç aşamasında aşırı güçle bastırılması, tepki olarak ülkenin pek çok kentinde gösterilerin patlak vermesi, bunun daha çok polis şiddetini getirmesinin yarattığı çarpan etkisi içinde olaylar yatışmamış, daha da artmıştır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sükûneti hâkim kılmaya dönük bir stratejiye yönelmek yerine, olaylara bir cepheleşme hamlesiyle karşılık vermesi tansiyonu daha da yukarı çekmiştir.
Huzursuzluğun yayılma eğilimi göstermesi, Türkiye’nin mezhepsel ve etnik kırılganlıklar da taşıyan toplumsal yapısı dikkate alındığında, tehlikeli bir potansiyele işaret ediyor. Gezi direnişi sırasında ölen göstericilerin Alevi kökenli olmasının özellikle Alevi gençlerde yarattığı infial iklimini tahmin etmek güç değildir. Ayrıca, Kürt sorununda barış sürecinin sancılı bir dönemece girdiğini görüyoruz.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Yalçın Doğan - Vatan mutsuz biz mutsuz
Hürriyet
22 yaşında bir genç daha, Ahmet Atakan, bir başka ölümü protesto için yapılan gösteride hayatını kaybediyor. Abdullah Cömert’in ölümünü protesto gösterisinde, Hatay’da.
Bir eylem sırasında ağır yaralanan ve halen yoğun bakımda bulunan Berkin Elvan için Okmeydanı’nda yapılan gösteride biber gazı, cop, tekme, orantısız şiddet sokaktan geçenleri de hedef alıyor. Eylem İstanbul’da Kadıköy, Taksim, Bakırköy ve Sarıgazi’ye sıçrıyor. İstanbul İkitelli’de tehlikeli bir gece yaşanıyor. Oradaki eylemcilere elli kişi saldırıyor. Bu elli kişi, herhalde “evde zor tuttuğumuz yüzde ellinin” uzantısı olsa gerek.
Eskişehir’de Yeni Türkü konserinde, bir süre önce orada öldürülen Ali İsmail Korkmaz anılıyor. Ankara’da ODTÜ eylemlerini Tuzluçayır eylemi izliyor. Orada yine şiddet, yine gözyaşı. Bir protestoyu destek için yeni bir protesto, bir ölümü protesto için başka bir ölüm. Hazin, acı ve yeni gerilimlerin tohumu.
Eylemlere gösterilen orantısız şiddet demokratik uzlaşıyı ortadan kaldırıyor. Ve genç insanların ölümü karşısında bile hükümet geri adım atmayı aklından geçirmiyor.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Mehveş Emin - Ah, Ahmet
Milliyet
Artık polisin/hükümetin farklı bir tutum içinde olmasını beklemiyoruz.
Gezi Parkı’nı “barış için el ele” eylemine bile kapatan...
Ali İsmail’in 40’ında yapılan duaya bile müdahale eden...
Aylardır komada olan küçük Berkin’le ilgili basın açıklamasını ailesine okutmayan...
Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük anmalarını gazlayan...
Ölüm acısını yarıştıran, hedef gösteren bir yönetim anlayışı olduğu müddetçe... Bu iş OHAL dönemini aratmayan şekilde devam eder.
Ahmet’in nasıl öldüğü konuşuluyor. Ön otopside, kafatasının sol tarafından 6x5 santimetre çapında, ancak bir darbe sonucunda oluşabilecek bir yara olduğu ortaya çıktı. Omuriliği kopmuş, kolları bacakları kırılmış güzelim çocuğun...
Kimi “düşmüş” diyor, kimi “başına yediği darbe”yi sorumlu tutuyor...
Oysa tartışmamız gereken, Ahmet’in neden öldüğü... Nedeni ortada: Antakya’da ODTÜ’ye destek ve Abdullah Cömert’in katillerinin cezalandırılması talebiyle sokakta olduğu için öldürüldü!
İster Akrep’in kustuğu gaz kapsüllerinden olsun, ister çıkan karmaşada bir yerden düşmüş olsun. Ahmet’in ölümünden sorumlu olan devlettir.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Sanem Altan - Fikirlerimizle değil zevklerimizle düşman oluyoruz
Vatan
Dün sabah, 22 yaşında Ahmet Atakan’ın öldürülmesiyle başladı gün yine…
“Hayatlarımıza karışmayın” isyanıyla yanan bir gencin öldürülmesinden bile daha acı olan ise ölümün önemsizliği bu ülkede.
İktidarın “Sünni vatandaşım” dediklerinden değilseniz ölmenizin bile acısı yok…
En kötüsü “bizden değilsen bunu hak ettin sen” gizli duygusu.
Anlaşılıyor ki sadece yaşamları değil ölümleri de kirletiyorlar…
Katilleri bu kadar açık olan ölüleri görmezden gelip, acılarına sırtlarını dönmeleri hepimizi kirletiyor.
İktidar askeri vesayet dönemini taklit etmekten, baskı yapmaktan vazgeçmezse bu çatışma bitmeyecek, korkarım daha da büyüyecek, ölen gençlerin haberlerini okumayı sürdüreceğiz.
“Sivil” iktidarın “askerleşmesinin” bedelini iktidar da dahil hepimiz çok pahalı ödeyeceğiz.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Sevilay Yüksel - Abdullah, Ethem, Ali, Mehmet, Ahmet'in kaybına değdi mi davanız?
Sabah
Dün ölümüyle ilgili valiliğin "düşerek öldü" açıklaması üzerine girdim internete. Nasıl olmuş acaba diye meraktan bütün videoları izledim. Yanıyor şehir cayır cayır... Sokaklar savaş alanına dönmüş Hatay'da. Polis taşlanıyor, bunun üzerine panzerlerle müdahale ediyor, eylemcilerin üzerine yürüyor, gaz sıkıyor, insanları dağıtmaya çalışıyor onlar da oraya buraya kaçışıyor. Karmaşa, keşmekeş ve cinnet yaşanıyor resmen.
Polise, "Sen haksızsın, hatalısın" demek adil mi olurdu peki? Ne yapacaktı polis? Memleketin dört bir yanı eylemcilerle dolup taşacaktı da onlar da sus pus mu olacaktı? Eylemcilere güller dağıtıp, başlarını falan mı okşayacaktı?
Dünyanın neresinde böyle bir polis tipi var bana gösterir misiniz? Amerika'da mı, Avrupa'da mı ya da Japonya'da mı?
Nerde?
Sözün özü... Abdullah Cömert... Ethem Sarısülük... Ali İsmail Korkmaz... Mehmet Ayvalıtaş ve Ahmet Atakan... 5 gencecik insan. 5 fidan! Öyle, böyle, şöyle! Hepsi de bu eylemler sebebiyle öldüler. Şimdi... Soruyorum eylemcilere ve destekçilerine! Diyelim ki o çok nefret ettiğiniz hükümet bu eylemler sayesinde yıprandı! Dış dünyada acayip puan kaybetti ve nihayetinde sizler de amacınıza ulaştınız!
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Turan Alkan - En tehlikeli senaryo
Zaman
Gösteriler samimi ve organik bir olguya yaslanmasa da oldukça akıllıca planlanmış hedefleri var: İlki, kamu düzenini ihlâl ederek güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelip onları karşı şiddet kullanmaya zorlamak. İkincisi polis müdahalesi esnasında yaralanan veya ölen gençleri bayrak haline getirerek medyada sürekli haber yapılmasını sağlamak ve özellikle dışarıya karşı Türkiye’nin yönetilemez hale geldiği vurgusu yapmak (ki bazı çevrelerin Gezi gösterilerinden derlenmiş medya malzemesi ile Olimpiyat seçimlerinde Türkiye aleyhine lobi faaliyeti yürüttükleri ortaya çıktı!). Ne de olsa bu tip görüntüleri dakikalarca evire-çevire yayınlamaya iştahlı kanallar her akşam onlardan yeni malzemeler bekliyor.
Yeniden altını çizmekte fayda var: Polisle sol göstericilerin çatışma haberleri, -Yine de az sayıdaki trajik ölüm hadiseleri istisna edilirse- rutine dönüşüyor. Asıl hedef, sağ-muhafazakâr kitleyi sokak çatışmalarının tarafı haline getirmektir. Bizim kuşağımız o kâbusu yaşadı; Allah saklasın!