Yeni parti kurma hazırlığında olan Meral Akşener ile ilgili olarak "Soldan biri olarak bütün güçlüklerinizde yanınızda olacağım" diyen Cumhuriyet yazarı Ataol Behramoğlu, köşe koşusu Erdal Atabek'ten destek geldi. Atabek, "Bu görüşe karşı çıkmak, 'tek adam' iktidarına destektir" ifadesini kullandı.
Cumhuriyet'te Erdal Atabek'in "Anaokulunda din eğitimi!..." başlığıyla (9 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Anaokullarında din eğitimi yapılacakmış. Bu konuda bir protokol hazırlanmış.
Eğsitimi dinselleştirmek amaç olunca küçük çocuklar da hedefe alınmış.
Ağaç yaşken eğilir.Öyle değil mi?
Küçük çocuklara din eğitimi, eğitim değildir, telkindir. Ama olsun.
Demek ki eğitmenleri üç yaşındaki, dört, beş, altı yaşındaki çocuklara dini öğretecek.
Piaget nam eğitimci çocukların soyut düşünce yaşının daha ileride olduğunu söylemiştir ama ne gam. Piaget nere, bura nere?
İyi de, şimdi eğitmen ya da din hocası bu çocuklara dini nasıl öğretecek?
‘Allah birdir, her yerdedir, seni yaratandır’ diyecek.
‘Allah adildir. Seni gözetir. Haksızlık yapmaz’ diyecek.
Çocuk elbette bunlara inanacak.
İnandığını da sorgulamayacak.
Ama çocuğun aklı da karışacak.
Helali haramı da öğrenecek herhalde.
Cenneti cehennemi de din hocası anlatacak.
Şimdi çocuk şunu sorarsa ne olacak:
‘Yalan söylemek helal mi, haram mı?’
Buyrun bakalım, din hocası ne diyecek?
‘Yalan söylemek mi? Haramdır elbette’ diyecek olursa... Dinci büyüklerin onca yalanını nereye sığdıracak?
Dinci büyükler yalanlar söylediler ki, ne yalanlar!
Çuvala sığmazı var, kuyruklusu var, eskisi var, yenisi var.
Çocuklara dini öğretelim de yalanları ne yapalım?
Dahası da var.
***
Çocuklara dini öğretelim de, hırsızlığı nasıl anlatalım?
Hırsızlık hırsızlık. Bildiğiniz hırsızlık. Hani ayakkabı kutularından taşan dolarlar. Hani, para sayma makineleri. Hani, kasalar vardı ya.
FETÖ’nün tezgâhıdır diye kapatılmıştı.
Rüşvetler vardı, milyar dolarlık kol saatleri vardı.
Hırsızlık canım.
Şimdi belediye başkanları emirle istifa ettiriliyor ya.
Ortaya suç da atılmıyor.
Artık FETÖ’cü diye mi, yolsuzluk diye mi, bilinmiyor.
Şimdi çocuk bunu soruverirse ne diyecek din hocası?
‘Hırsızlık helal’ mi diyecek? ‘Öyle hırsızlık olmaz’ mı diyecek,
‘Hayır işi için çalınan paraya hırsızlık denmez’ mi diyecek?
Karışık bir iş olacak gibi.
Başka bir şey de var.
***
Cihat olayını nasıl anlatacak din hocası?
‘Cihat demek, din için her şeyinle gayret etmek demektir’ diyecek mi? Diyecek. İşin içinde savaşmak da olacak mı? Elbette olacak.
Bir çocuk arkadaşının başına oyuncakla vurunca arkadaşı ağlayacak.
Şimdi bir yuvada bu elbette bir paylaşım kavgasıdır.
Ama vuran çocuk ‘Ben onun kafasına cihat için vurdum’ derse ne olacak?
‘Cihat için böyle şey yapılmaz’ mı denecek?
Evet, elbette yapılmaz.
Ama cihat için Müslüman Müslümanla savaşıyor mu?
Evet, savaşıyor.
Zaten, Müslümanlar sadece Müslümanlarla savaşıyor.
Çocuğa bunu nasıl anlatacaksınız?
Büyüklere anlatamadığınız şeyleri çocuklara nasıl anlatacaksınız?
Hayır, elbette anlatmayacaksınız.
Onlara şunu söyleyeceksiniz:
Biz ne dersek inanacaksın.
Ne yapmanı istersek onu yapacaksın.
Bunun adı da din eğitimi olacak.
Anlaşılıyor mu acaba?
Zorunlu bir açıklama:
Ataol Behramoğlu iki yazısı ile Meral Akşener olayına bakışını anlattı.
Ataol, bugünkü çöküşten kurtulma yolunun ‘Hayır cephesi’nde birleşmek olduğunu, Meral Akşener’in de bu cepheye güç katacağını açıkladı. Çok da iyi açıkladı. Bu görüşe sol adına karşı çıkmak, Tek Adam iktidarına dolaylı bir destek olmuyor mu? Bu yanlış çıkışların sahiplerinin düşünmesi gereken budur.
Ataol Behramoğlu'nun "Meral Akşener’i desteklemek" başlığıyla yayımlanan (7 Ekim 2017) yazısı şöyle:
Geçen haftaki yazım özellikle “sosyal medya”da olumlu ve olumsuz pek çok yankı uyandırdı.
Bu medyayı daha yakından izleyen arkadaşlarım olmasa bunların çoğundan haberim olmazdı.
Olumsuz dediklerimin kimilerindeki hakaret ve sövgü düzeysizliği nedeniyle bunları hiç görmemiş olmayı dilerdim.
Çünkü kötülükle karşılaşmak insanda ister istemez kirlenmişlik duygusu uyandırıyor... Yanı sıra da, “ülkemin insanı bu mu” sorusuyla üzülüyorsunuz.
***
Olumlu tepkiler genellikle, yazımın amacının bir insanı ve bir hareketi övmek değil, demokrasiyi savunmak, despotik yönetime karşı muhalif güçleri birlikteliğe çağırmak olduğu noktasında birleşiyor.
Doğrusu da budur. Beni bu gün ilgilendiren, kaygılandıran, ne geçmiş, ne uzak ve belirsiz bir gelecek, fakat ülkemizin bu günü, şu anda yaşanmakta olanlar ve doğuracağı sonuçlardır.
***
Despotik yönetimin “ABD karşıtı”, “anti emperyalist” bir “vatan savaşı” vermekte olduğunu düşünenlere göre, Akşener’i desteklerken aslında ABD’yi savunuyormuşum.
Ben herhangi bir ülkeyi, devleti değil, bütünüyle Batı’yı, aydınlanma düşüncesini savunuyorum.
Ülkemizin Batı blokundan koparılarak belirsiz bir Avrasya’ya sürüklenmesini, dağılıp yok olmasına gidecek yolun başlangıcı olarak görüyorum.
Cumhuriyet devrimlerinin temelini Batıcı, aydınlanmacı değerler oluşturur. Bu günkü despotik yönetim içinse bu değerler hiçbir önem taşımıyor. Avrasyacılık da onlar için, hedeflerindeki (bu yönde de çok adım attıkları ve atmakta oldukları) karanlıkçı yönetim için bir araç, amaçlarına ulaştıklarında kaldırıp atacakları bir koltuk değneğidir.
***
Meral Akşener hareketinin bir ABD projesi olduğunu düşünmüyorum.
Bu hareket, Türkiye’nin normalleşme gereksiniminin sonuçlarından biri olarak doğdu ve bu nedenle de güçlenmektedir.
Ve yine bu nedenle despotik yönetimin sayısız engeliyle karşılaşmaktadır.
Bunları görmemek, anlamamak, “reel politika”dan hiçbir şey anlamamak demektir.
ABD projesi ise şu anda iktidardadır.
Bu iktidar, yaklaşan yerel seçimleri ve sonrasındaki kader seçimlerini kaybetmemek için şimdiden hamle üstüne hamle yaparken; muhalefet güçlerinin birlikteliğini sağlamak ve “hayır” cephesini koruyup güçlendirmek için düşünce üretip çaba harcamak yerine geçmişe takılıp kalındığını; ağız dalaşıyla, hakaretleşmeyle vakit geçirilip tatmin olunduğunu görmek, ülkenin geleceği adına insanı ister istemez bir an için de olsa karamsarlaştırıyor…
***
Sayın Akşener’in geçmişi beni bu gün ilgilendirmiyor.
Yerinin ve zamanının geldiğini düşündüğünde bu konuda savunmasını ve gerekiyorsa özeleştirisini yapabilecek birikimde ve açıklıkta bir kişiliğe sahip olduğunu düşünüyorum.
Ve ısrarla, önemle tekrar ediyorum:
Despotik yönetimden kurtuluş ancak güçlü, kararlı bir muhalefet cephesiyle gerçekleşebilir.
Akşener hareketi, referandum oylamasında da görüldüğü gibi, bu cephenin önemli bir unsuru olmaya adaydır.
Bu nedenle de despotik yönetime karşı olan herkesçe desteklenmesi gerekir.
Söylemek istediğim esas olarak budur.
***
Bana yönelik hakaretlere, sövgülere, suçlamalara gelince; dostlarım, yakınlarım bunlara üzülse de ben kişisel olarak fazla dert etmiyorum.
Çünkü, örneğin, Nâzım Hikmet’e, kendi düşündaş çevresinden, yaşamını adadığı partisinden gelen hakaretleri, suçlamaları biliyorum.
Yıllarca omuz omuza çalıştığımız Aziz Nesin’in yine bu benzer çevrelerden gelen nice hakaretlere uğradığının yakın tanığıyım.
DİSK’in bir grev kararını eleştirdiği “Büyük Grev” adlı kitabının yayını sonrasında Spor ve Sergi Sarayı’ndaki bir toplantıya girişinde tribünlerden koro halinde “Aziz Nesin sen nesin!” sloganı yükseldiğinde, Spor ve Sergi Sarayı’nın stadyum büyüklüğündeki salonunda daha da minicik kalan bu büyük yazar ve aydınlanma savaşçısının nasıl irkilip sarsıldığı şu anda da gözlerimin önündedir…
Bu nedenle de hakaret ve iftira yağdıranlardan özellikle birini, bana Sayın Akşener’in başkan yardımcılığını yakıştıranı, babasına birazcık olsun layık olabilmek için kafasını azıcık da olsa çalıştırıp çaba harcamaya çağırıyorum…