Gündem

'Konuşacak çok şey var ama Hocaefendi'yi üzmek istemiyorum'

Hüseyin Gülerce, Ahmet Turan Alkan'ın 'Müneccim' yazısından sonra Ekrem Dumanlı'nın verdiği yanıt için 'yutkundum' ifadesini kullandı

27 Ağustos 2014 20:34

25 yıldır yazdığı Zaman gazetesinde ayrılan, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Mütevelli Heyeti Üyesi Hüseyin Gülerce, Mehtap TV'de yaptığı konuşmaların altına, hükümet aleyhine sarf etmediği sözlerin yazıldığını, kendisinin gazeteden dışlandığını söyledi.

internethaber.com'dan Hadi Özışık'a son dönemde yaşadıklarını anlatar Hüseyin Gülerce, Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'ya kırgın, Samanyolu Televizyon grubunun başında bulunan Hidayet Karaca'ya ise öfkeli olduğunu dile getirdi.

İşte Hüseyin Gülerce'nin internethaber.com'da yaptığı röportajın öne çıkan başlıkları:

 

'Ağzımdan çıkmayan şeyleri KJ olarak yayımladılar'

 

Hidayet Karaca ile aranızda bir polemik yaşandı. Saygısızlık yapmadan size cevap verdi.

Saygısızlık yapıyor. Hidayet Bey saygısızlık yapıyor.  Mesela, "Son hallerini görünce" diyor. "Hal" ne demek?  Bir de diyor ki, "Kendisine en özgür yayıncılık ortamını sağladık"  Sen kimsin? Ben Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü olduğum dönemde, sen İzmir Zaman temsilcisiydin.  Ben Samanyolu'nda program yapmaya başladığımda, sen yoktun. O zaman buradaki "Biz" kim?  O biz seninle oluyorsa ben o "Biz"in içinde niye değilim?  Ben senden daha kıdemliyim hizmetin içerisinde. Burada çok enteresan bir açık etme var.
Kendi adına konuşmuyor ve beni "biz"in içinde görmüyor. Bana her türlü imkanı vermiş ben niye dışarıda kalıyorum. Senin ban bir imkan sağlaman mümkün değil ki. Ben diyorum ki, ben "biz"in içinde yokum. Anlaşılıyor ki, bu arkadaşlar beni en baştan beri dışlamışlar.

Dışlama hissediyor musunuz?

Tabii... Burada bir dışlama var. Bir üçüncü şahıstan bahsediyor. "Hüseyin Abi" dediği bir insandan bahsetmiyor,  üçüncü şahıstan söz ediyor.

Niye dışlama gereği duydular?

"Son hallerini görünce" diyor. "Son halleri" ne demek, ne olmuş benim son halime? Ben ne çamur atmışım. Benim elimde KJ çıktıları var, ağzımdan çıkmayan şeyleri KJ olarak yayımladılar. Ben bunu söyleyince çamur mu atmış oluyorum? Allah aşkına gerçekler gün gibi ortadayken, benim ekranda dediklerim ortadayken, altta yazılanları seslendirmek niye zorlarına gidiyor?

 

'Yazısını yayımlamazsak, gazeteden ayrılır'

 

Kırılma noktası neresiydi?

Mehtap TV'de 17 Aralık'ın yolsuzluk soruşturması olmadığını söyledim. 17 Aralık'ın hükümete karşı darbe olduğunu söyledim.  Yayının kaydı orada duruyor. Birlikte program yaptığımız Ahmet Turan Alkan ve Ali Bulaç, "Sen ne dediğinin farkında mısın? Mehtap TV'de bunu nasıl söylersin? " diye çıkıştılar. O programdan sonra Ahmet Turan Alkan, benim aleyhime "Turfa müneccim" başlığı altında bir yazı yazdı hatırlayın. Benim o yazıdan sonra istifa etmem gerekirdi.

Niye etmediniz?

Genel Yayın Yönetmeni'nin bilerek koyduğu bir yazı. Ben Ekrem Bey'le görüştüm. Ekrem Bey bir vesile ile beni aramıştı. Konuştuk, sonra bu konuyu açtım.

Ne dedi?

Ekrem Bey'e "Senden empati yapmanı rica ediyorum. Sen bu gazetenin yayın yönetmenisin. Ben de yaptım. Diyelim ki görevin bitti yazar olarak devam ediyorsun. Yayın yönetmeninin gazetede senin için "Turfa müneccim" başlığı  ile bir yazı yazılmasına müsade etseydi, ne hissederdin?" diye sordum.

Cevap?

"Abi biliyorsun, o arkadaşın yazısını yayımlamazsak, gazeteden ayrılır" dedi. Ben yutkundum, çünkü "Onun ayrılması doğru olmaz ama senin ayrılman bizim için önemli değil" anlamına geliyordu Ekrem Bey'in sözleri. Veya "Sen hizmet adına yapılan hakareti kabul edebilirsin, ama bu arkadaşı kaybetmek istemedik bu yazıdan dolayı."  demek oluyordu. Bu ifade beni çok yaraladı. Çok ağır bir ifadeydi. Tam o sırada Hocaefendi'nin "Darılma değil, dayanma" sözü geldi aklıma.  Tek tutunduğum dal, Hocaefendi'nin sözünü yerine getirmekti. Hidayet  Bey'in karalıyor, çamur atıyor tarzındaki kibir dolu açıklaması,  bana karşı bir tavrın olduğunu ortaya koydu.


'Bu gazetede patron olarak gözüken kişinin genel yayın yönetmenini değiştirebilecek gücü olmaz'
 

Ekrem Dumanlı hangi sıfatla bunu söylüyor, genel yayın yönetmeni olarak mı? Yoksa yukarıdan aldığı talimatı mı size iletti sizce?

Bu ifade ve Zaman'daki yazı benim gözden çıkarıldığımı gösterir.

Kim sizi gözden çıkardı?

Ekrem Dumanlı...

Sadece o mu?

Başka yere götürmek istemiyorum.

Ekrem Dumanlı tek başına sizi gözden çıkarabilme gücüne sahip biri mi?

Zaman'da kimse öyle bir güce sahip değil.

Güç kimde? Cüneyt Özdemir'in Ekrem Dumanlı'ya enteresan bir sorusu olmuştu. Cüneyt, "Zaman'ın sahibi kim?" demişti. Dumanlı da, künyedeki isme işaret etmişti. Ben aynı soruyu size sorayım, Zaman'ın sahibi kimdir?

Gazetede herkes biliyor ki, bu gazetede patron olarak gözüken kişinin genel yayın yönetmenini değiştirebilecek gücü olmaz. Şimdiye kadar da olmamıştır. Benden önce de olmamıştır, benden sonra da olmamıştır.

Sizi kim görevden aldı?

Buna cevap vermek istemiyorum.

Zor bir soru mu?

Üzmek istemiyorum.

Ekrem Dumanlı yarın sizi görevden aldığını söylerse... bu tebliğin asıl sahibi kimdir size göre?

Ekrem Bey'e sorun.

 

'Konuşacak çok şey var ama Hocaefendi'yi üzmek istemiyorum'

 

Cüneyt Özdemir sormuş, orta yerde verilmiş bir cevap var. Ben size soruyorum ve bu cevabı sizden almak istiyorum. Siz patron olarak gözüken kişinin ne sizi ne de bir başkasını görevden alacak güce sahip olmadığını açık söylüyorsunuz. O halde kim? Hocaefendi mi karar veriyor?

Ben Hocaefendi'yi bu işin dışında tutmak istiyorum. Bu konuda konuşmak istemiyorum. Ben Hocaefendi'yi üzmek istemiyorum. Konuşulacak çok şey var ama üzmek istemiyorum. Hocaefendi'yi öz dayım gibi seviyorum. Ben onu çok sevdiğimi defaatle ifade  ettim. Bu hayatta benim için en büyük şeref, Hocaefendi'nin dostluğudur. Dolayısıyla bu süreçte üzecek bir ifade kullanmak istemiyorum.

Ben Hoacefendi'ye kırılmam ama onun kırılmasını istemem. Üzülürüm ama küsmem. Benim Hocaefendi'ye küsmem söz konusu olmaz.  Bütün bu süreçte hedefe konulması, örgütten bahsediliyor, örgütün lideri olarak Hocaefendi'nin adı geçiyor. Bir iddia  var "Paralel yapı" diye..  Yargı süreci sonucunda ne olur onu bilmiyorum. Ama diyelim ki Hocaefendi bürokrasiyi çok önemsemiş, bürokraside bulunmayı en önemli görmüş diyelim.  Ben bunu bir içtihat farkı olarak değerlendiririm. Hocefendi böyle düşünmüş yani. Kötü niyet olarak düşünmem. Bana göre bu dünyada kötü niyetli olacak en son kişi Hocaefendi'dir.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve seçilmiş Cumhurbaşkanı açık açık Fethullah Gülen'in örgüt lideri olduğunu söylüyor. Siz bu suçlamaya katılıyor musunuz?

Bir din alimine bu şekilde hitap edilmesi, ondan daha ağır ifadeler de var. Doğru  bulmuyorum, bunu eleştirdim de. Çünkü yanlış iki taraflı.. Başbakan için de, seçilmiş Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı için de "Firavun" iması, "Nemrut" iması, "Hırsız" iması, "Yezid" iması, son günlerde  artan "Münafık" iması, nasıl kabul edilemezse, çok ağırsa,  aynı şekilde  bir din alimi olarak bilinen bir insana da benim burada dilim söylemeye varmıyor, Başbakan'ın ağzından çıkan ifadeler, bunların  söylenmesi kabul edilemez. İkisi de yanlış. Fakat ben burada dönüp kendimizi eleştiriyorum, diyorum ki "Yıllardır üslubumuz bizim namusumuzdur" diyoruz. Tayyip Bey diyebilir  bir siyasetçi başkalarına derken bu sertliğe ve üsluba alışmış olabilir ama o ne kadar derse desin  bizim demememiz lazım. Çünkü biz hep şunu savunduk...

 

'Bülent Arınç gibi bir insana 'münafık' dedi'

 

Sövene dilsiz, dövene elsiz olmak gerekir

Şimdi tam bu sözü uygulamanın tam zamanı. O hakaret ediyor ama Başbakan'a söylenenler inanç açısından da tavsip edilecek şeyler değil. Sen "Münafık" olduğunu nereden biliyorsun? Bir arkadaş  çıktı Bülent Arınç'a, "Mü'minler münafıklardan özür dilemez" dedi. Bülent Arınç gibi bir insana aleni "münafık" dedi. Şimdi bu kabul edilebilir mi?   Ben şunu söylüyorum, Ak Parti'nin 10 yılında her şey güllük gülistanlık. Ne yolsuzluk var, ne rüşvet var, ne rant yeme var, ne Deniz Feneri var. Hiçbir şey yok. 10 sene sonra hakimler savcılar, emniyet mensupları  bir bakıyorlar ki, Başbakan, bakanlar ve bakan çocukları Türkiye'yi götürüyorlar! Bunu farkedip harekete geçiyorlar. Ben diyorum ki bu benim zekama hakarettir. Toplumun zekasına da hakarettir.  Dolayısıyla burada bir darbe var. Ama bu darbeyi kim yapmış, kimlerle yapmış, nasıl bir ilişki ağı var ben onu bilemem.

 

Darbe olsaydı ne olacaktı?

Hükümet düşürürülecekti. Tayyip Bey gidecekti. Ak Parti'nin içinden yeni bir hükümet kurulacaktı. 17 Aralık'ın ilk günü bunun bir darbe olduğunu hissettim. Savcı bildiri dağıttı ya.. Orada her şey görünüyordu, flu olan fotoğraf o bildirinin ardından netleşti. Ben o zaman da savcının yaptığının militanlık olduğunu söyledim. Cumhuriyet tarihinde örneği yok. Demek iyi hazırlanmış. Ama şunu söyleyeyim sonuçta kararı yargı verecek. Her iki taraf yargısız infazdan yakınıyor ama yargının vereceği kararı beklemiyor.