İstanbul Barosu’nun geçen haftaki genel kurulunda yüzde 66 (14 bin 435) rekor oyla 3’üncü kez başkanlığa seçilen Ümit Kocasakal, TBMM’ye gönderilen yargı paketi için, “İktidar kendi siyasi çıkarları doğrultusunda hukuku eğip büküyor, kanunlarla, hukukla istediği gibi, bir oyuncakla oynar gibi oynuyor. Bütün bunlar da hukuka güvenilirliği zedeliyor. Türkiye zaten çoktan hukuk devleti olmaktan çıkmıştı ama onun daha gerisinde bir kavram olan ve hukuk devletine giden yolda bir aşama olan kanun devleti olmaktan dahi çıkıyoruz” dedi.
Paketin Meclis’ten geçmesi durumunda Anayasa Mahkemesi’ne götüreceklerini söyleyen Kocasakal, “İstanbul Barosu bununla sonuna kadar mücadele edecek. Bunun peşini bırakmayız. Gerekirse bunları AB’deki ilgili kurumlara da götürürüz. Bütün Avrupa barolarına, dünya barolarına burada ne yapılmak istendiğini aktarırız. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Adalet Divanı gibi hukuki kurumlara bunları götürebiliriz” ifadelerini kullandı.
Hürriyet gazetesinden İpek Yezdani’nin sorularını yanıtlayan Ümit Kocasakal, Meclis’e gönderilen yargı paketi ve paralel yapı operasyonları hakkında konuştu. Yezdani’nin “Yüzde 66 oy ‘kimlikten’” başlığıyla yayımlanan (25 Ekim 2014) röportajı şöyle:
Yüzde 66 oy ‘kimlikten’
Bir tarafta ağır ceza hukuku kitapları ve dava dosyaları, diğer tarafta Zagor’lar, Tex’ler, Mister No’lar, geniş bir müzik ve sinema koleksiyonu... İstanbul Barosu’nun geçen haftaki genel kurulunda % 66 (14 bin 435) rekor oyla 3’üncü kez başkanlığa seçilen Ümit Kocasakal, hukukun üstünlüğü ilkesinin hayata geçirilmesi için verdiği mücadelenin ve onca işinin arasında ancak Zagor ya da Tex okuyarak dinlenebildiğini söylüyor. “Çantamda Zagor olmadan dışarı çıkmam” diyen Kocasakal ile Ataşehir’de, evinin yanındaki çalışma ofisinde konuştuk:
Başarım şahsi değildir
Baro seçimlerindeki başarınızı neye bağlıyorsunuz?
Ortada bir başarı varsa bu benim şahsi başarım değildir, bu bir kimliğin, bir anlayışın, bir zihniyetin başarısıdır. Aslında meslektaşlarımın başarısıdır. Biliyorsunuz bir anlayış var, ‘Baro bir meslek kuruluşu, sadece meslek sorunlarıyla ilgilensin’ deniyor. Ama Türkiye’deki hukuk sorununu çözemedikçe, hukuk devleti ilkesini hayata geçiremedikçe, yargı bağımsızlığını sağlayamadıkça o meslek sorunlarını çözebilmek zaten mümkün değil. Avukatlık geleneksel olarak bünyesinde baş eğmeyen, biat etmeyen bir geni taşıyor. Dolayısıyla hiçbir avukat meslek onurunun, saygınlığının bir tarafa bırakılarak meslek sorunlarının çözülmesinden yana olmaz.
Bu başarıda sizin hiç mi payınız yok?
Her şeyin başı açıklık, samimiyet ve dürüstlük. Biz şunu söyledik: Birtakım şeyleri çözebilmek için bizim elimizde yasama gücü yok. Ve maalesef karşımızda da dediklerimizi dikkate alacak, sorunlarımızı dinleyecek bir siyasi iktidar yok. Biz aslında herhangi bir partiyle, şununla, bununla mücadele etmiyoruz. Biz hukuksuzluk kimden gelirse gelsin onunla mücadele ediyoruz. Dolayısıyla hukuksuzluklarla mücadele ettiğinizde iktidarla mücadele ediyormuşsunuz gibi bir tablo ortaya çıkıyor. Biz şunu gösterdik: Demek ki olmadığın gibi görünmeyerek, kimliğini gizlemeyerek, bunu açık bir şekilde ortaya koyarak, dik durarak bu sonuç elde edilebiliyor.
Bunun adı yap-boz hukuku
Yeni yargı paketi çok tartışılıyor, bunu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir hukuk devletinde, kanunlarda bu şekilde paket paket ve ardı ardına değişiklikler yapılmaz. Bunun adı yap-boz hukukudur. Hukuk devletinde kanunlar toplum yararına, soyut ve objektif yapılır. Oysa geldiğimiz noktada kanunlar tamamen siyasi iktidarın gündelik ihtiyaçlarına göre yapılıyor. Yani iktidar kendi siyasi çıkarları doğrultusunda hukuku eğip büküyor, kanunlarla, hukukla istediği gibi, bir oyuncakla oynar gibi oynuyor. Bütün bunlar da hukuka güvenilirliği zedeliyor. Türkiye zaten çoktan hukuk devleti olmaktan çıkmıştı ama onun daha gerisinde bir kavram olan ve hukuk devletine giden yolda bir aşama olan kanun devleti olmaktan dahi çıkıyoruz.
Toplu davalar gelecek
Bu paket en belirgin olarak neyi getiriyor?
Birtakım arama, el koyma, dinleme gibi tedbirlerde katalog suçları genişletiyor, içine anayasal düzene karşı suçları koyuyor. Demek ki buralardan toplu soruşturma ve toplu davalar gelecek, bu onu gösteriyor. Çok kolay bir biçimde aramalar, dinlemeler yapabilecek, kişilerin malvarlıklarına el konulabilecek. Yargı da bağımsızlığını büyük ölçüde yitirdiğine ve bir güvence olmaktan çıktığına göre herkesin bu anlamdaki hakkı, hukuku, güvenliği tamamen siyasi iktidarın keyfiyetine kalıyor.
Molotof zaten silah
İç güvenlikle ilgili yasa tasarısına ilişkin tespitleriniz neler?
İç güvenlikle ilgili yapılması düşünülen düzenlemeler daha beter. Orada bir illüzyon yaratılıyor, örneğin ‘Molotof silah olacak’ deniyor. Molotof zaten silah şu anda. TCK’nın 6’ncı maddesinde her türlü patlayıcı madde silah kapsamındadır deniyor. Siyasi iktidar en son yaşanan olayları bahane ederek gerçek anlamda demokratik protesto haklarını da ortadan kaldırabilecek. Yani Türkiye inanılmaz baskıcı bir rejime doğru sürükleniyor. Toplumdaki bütün insanların ağzına bir bant çekmeye, insanları nefessiz bırakmaya çalışıyorlar. İstiyorlar ki kimse iktidarı eleştirmesin. Sosyal medyada kimse bir şey yazmasın, kimse sokaklarda protesto gösterisi yapmasın. İnsanları sindirmek, susturmak ve insanlara gözdağı vermek isteniyor. Bu rejimin adı hiçbir yerde demokrasi olamaz.
Yeni paketi AİHM’ye götürürüz
Siz baro olarak bu konuda bir şey yapacak mısınız?
İstanbul Barosu bununla sonuna kadar mücadele edecek. Bunun peşini bırakmayız. Gerekirse bunları AB’deki ilgili kurumlara da götürürüz. Bütün Avrupa barolarına, dünya barolarına burada ne yapılmak istendiğini aktarırız. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Adalet Divanı gibi hukuki kurumlara bunları götürebiliriz.
Ulusalcıyım değişemem
Bana ‘ulusalcı’ diye çok eleştiriler geldi. Ben de bu eleştirileri yanıtlarken dedim ki “Ayten Alpman’ın şarkısında dediği gibi değişemem, ben böyleyim.” Ulusalcılık sanki bir suçmuş gibi gösteriliyor. Halbuki ben ulusalcı olmakla, milli perspektife sahip olmakla gurur duyarım. Bundan sonra da yargı bağımsızlığı, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve demokrasi mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Hak ve özgürlüklere yönelik her türlü saldırı ve kısıtlamaya karşı mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Cumhuriyeti, onun değerlerini, Atatürk ilke ve devrimlerini, demokratik, laik, sosyal hukuk devletini aynı kararlılıkla korumaya, kollamaya devam edeceğiz. Hiçbir etnik, mezhepsel ayrım gözetmeksizin tüm yurttaşlarımızın hakkını hukukunu savunmaya devam edeceğiz. Aynı zamanda mesleğimizin sorunlarını çözmeye de gayret edeceğiz. Çizgimizden, kimliğimizden ödün vermeyiz.
Paralel devlet için kıyamet
Yargıdaki ‘Paralel Yapı’dan çok bahsediliyor, sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Bu ‘Paralel Yapı’ dedikleri yapıyı biz çok önceleri fark ettik ve bununla büyük bir mücadele verdik. Bu yüzden de yargılandık. Özel görevli mahkemelerin en kudretli döneminde biz o mahkemeye giderek adil yargılanma, avukatların engellenmemesini ve meslek onurumuza saygı gösterilmesini talep ettik. Buna mukabil son dönemde ‘Paralel Yapı’ya mensup olduğu iddia edilen polislere yönelik operasyonlarda da yine biz hukuk talep ettik. Evet, bir devlet içinde böyle bir yapılanma olamaz, kabul edilemez ama bunlara karşı yürütülen soruşturmalarda da yine her şeyin hukuka uygun yapılması, adil yargılanma hakkı kurallarına uyulması gerekir. Biz orada kişilere sahip çıkmadık, herkesin vazgeçilmez hakkı olan hukuki haklarına sahip çıktık. Yargıda böyle bir yapının olması bir devlet için kıyamettir. Yargı böyle gayrimeşru bir gücün elinde olabilir mi? Bu yapının mutlaka kırılması gerekiyor, o kesin. Ama yargının ‘Paralel Yapı’nın elinden kurtulup siyasi iktidarın eline geçmesi de kabul edilebilir bir şey değil. Yargı kimsenin elinde olmamalı, yargı sadece cumhuriyetin ve milletin yargısı olmalı.
Savcı yetkiyi aştı
Türkiye’yi sarsan 17 ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk dosyalarında takipsizlik kararı verildi, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu takipsizlik kararlarının gerekçeleri bana göre çok vahim. Ama baştan şunu ortaya koyalım: Bir kere herkesin masumiyet karinesine saygı göstermesi lazım. O soruşturmalarda adı geçenlerin de masumiyet karinesine sonuna kadar sahip çıkması gerekir. Ama bu yolsuzluk suçlarının işlenmiş olduğu konusunda çok ciddi şüpheler var. Bir hukuk devletinde bu kadar şüphe varsa, bunun yargıya taşınması gerekiyor. Burada savcının ciddi bir yetki aşımı yaptığı görünüyor. Çünkü bu takipsizlik kararının en büyük dayanağı dinleme kararlarının hukuka uygun olmadığı... Halbuki bu değerlendirmeyi ancak hâkim yapabilir, savcı yapamaz. Savcı kendisini mahkemenin ya da hâkimin yerine koyarak sadece hâkimin yapabileceği bir değerlendirmeyi yapmış bulunuyor. Bu mantıkla hiçbir zaman hiçbir dava açılmayabilir. O kadar ayakkabı kutusu, paralar, teknik takip fotoğrafları vs. yeterli şüpheyi oluşturmuyor mu?
Baronun hediyesi
Kocasakal’ın Zagor’a olan düşkünlüğünden dolayı geçen yıl Baro Yönetim Kurulu kendisine doğumgünü hediyesi olarak Zagor tablosu hediye etmiş. Tabii biraz farkla... ‘Baltalı İlah’ olarak bilinen Zagor’un suratının yerine Ümit Kocasakal’ın resmini monte ederek... Kocasakal, “Çocukluğumdan beri çizgi roman hastasıyım, en sevdiklerim Zagor, Tex, Mister No ve Martin Mystere ama benim için asıl olay Baltalı İlah’tır. Zagor’un 30 çizeri var, kitabı elime aldığım anda hangi çizer olduğunu anlarım” diyor. Zamanının çoğunu çalışma ofisinde geçirdiğini söyleyen Kocasakal, sık sık ofiste oturup sadece müzik dinlediğini de anlatıyor: “Ferdi Özbeğen’den Ümit Besen’e kadar büyük bir plak koleksiyonum var. Müzik zevkim çok geniş, Yunan müziğinden Türk Sanat Müziği’ne, fadodan klasik müziğe kadar uzanan geniş bir müzik arşivim de bulunuyor.”