Akademisyen Yasemin Yılmaz'ın ifade özgürlüğü hakkındaki makalesi, Koç Üniversitesi'nde bir atölye için kabul edilmesinden iki ay sonra reddedildi. Gerekçe olarak, 'aşırı uçtaki akademik koşullar' gösterildi.
Gazete Duvar'da yer alan habere göre, Koç Üniversitesi, akademisyen Yasemin Yılmaz’ın Türkiye ve Venezuela’da ‘seçkinlerin çıkarlarıyla medya düzeni arasındaki ilişki’ye dair makalesini ‘siyaseten sakıncalı’ buldu. Yılmaz’ın makaleyi temmuzda düzenlenecek bir atölyede sunması planlanıyordu ancak e-mail yoluyla akademisyenden atölyeye ‘gelmemesi’ istendi.
İki ay önca kabul edilmişti
Yılmaz, 20-21 Temmuz’da Koç Üniversitesi’nde Türkiye ve Latin Amerika karşılaştırmaları üzerine düzenlenecek atölyeye katılacaktı. Atölyede akademisyenin, iki ay önce kabul edilen ‘Elitlerin Çıkarları ve Medyaya Baskı: Türkiye ve Venezuela Örnekleri’ başlıklı makalesini sunması bekleniyordu.
Gerekçe: Aşırı uçtaki akademik koşullar
Ancak Yılmaz’a gönderilen e-mail’da, ‘makalenin ‘Türkiye’de akademik çalışma açısından aşırı uçtaki koşullar göz önünde bulundurulduğunda, atölyeye katılan herkes için olası sonuçlar göz önünde bulundurularak program dışına alınan makalelerden biri olduğu’ belirtildi. Buna göre, atölyenin organizatörleri söz konusu makalenin resmi programda veya atölyede yer almasını istemedi. E-mail’da bu karar ‘kötü haber’ olarak tanımlanırken, Yılmaz’dan özür dilendi.
"Akademik korkaklık"
Yılmaz kararı Facebook hesabından, “Sevgili dostlar, eğer hâlâ otosansüre veya akademik korkaklığa dair metinlere/örneklere ihtiyaç duyuyorsanız buyrun” ifadeleriyle duyurdu. Yılmaz mesajında kararın ‘ironik’liğine de vurgu yaptı: “İronik biçimde, makalem Türkiye ve Venezuela’da basın özgürlüğünü ele alıyor; seçkinlerin hükümetin siyasi ve ekonomik projesini desteklediği ortamlarda ifade özgürlüğünden ödün vereceğini savunuyordu.”
"Akademik tezimi doğruladılar!"
Yılmaz mesajında organizatörlere de ‘teşekkür’ etti: “Akademik tezimi, beni en azından birkaç taslak yazmaktan kurtaracak şekilde doğruladıkları için organizatörlere teşekkür ederim. Türkiye’deki akademik ortamın aşırı uçtaki koşullar altında olduğu şüphe götürmez. Fakat otosansürle ve üniversite kapılarının arkasında basit bir tartışma yapmaktan korkan akademisyenlerle düzelmeyeceği de ortada. Konferansları korkular ve olası sonuçlara dair beklentiler üzerinden yeniden şekillendirmek, aşırı uçtaki statükoyu korumanın kesin bir yöntemidir.”