Spor

Kobe Bryant: Ölümünün 4. yılında kaybetmek nedir bilmeyen 'Black Mamba'nın hikâyesi

Kobe Bryant, 42 yaşında bir helikopter kazasında yaşamını yitirdi

26 Ocak 2024 15:15

NBA efsanesi Kobe Bryant'ın 13 yaşındaki kızı Gianna ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin üzerinden 4 yıl geçti. Los Angeles Lakers formasıyla 5 kez NBA şampiyonu olan, 18 kez All-star seçilen, 2 kez NBA sayı kralı olan, ABD milli takımıyla 2 kez olimpiyat şampiyonluğu yaşayan Bryant'ın ölümü dünya çapında birçok sporseveri yasa boğmuştu.

"Soğukkanlı katil, korkusuz, acımasız, dahi..."

41 yaşında bir helikopter kazasında hayatını kaybeden basketbol efsanesi Kobe Bryant'a yapılan sayısız benzetmeden birkaçı bunlardı.

Maçların son saniyelerinde topu elinde isteyen, galibiyet için her şeyini veren, kendisini geliştirmek için saatlerce çalışan bir basketbol tutkunuydu.

Modern basketbolun çehresini değiştirmiş belki de en önemli oyunculardan birisiydi 'Black Mamba' lakaplı Kobe Bryant. Michael Jordan'ın basketbolu bırakmasından sonra tüm dünyada basketbolun yüzü olmuş, milyonlarca basketbolsever gencin "Kobe gibi olacağım" demesini sağlamıştı.

O çocukların arasında bugün aynı Kobe gibi Los Angeles Lakers forması giyen LeBron James de vardı.

'Doğuştan basketbolcu'

Sadece 17 yaşındayken, Magic Johnson, Kareem Abdul Jabbar, James Worthy, Wilt Chamberlain gibi efsane isimlerin formasını giydiği Lakers'a katılmıştı.

20 yıllık kariyerinin ardındansa forması o efsanelerle birlikte Staples Center'ın tavanına asılmış ve emekli edilmişti.

Kobe, spor tutkunu bir ailenin çocuğuydu. Babası Joe "Jellybean" Bryant, 1970'li yılların sonları ve 80'li yılların başlarında NBA'de oynuyordu. İyi de bir görev adamıydı.

Kobe, babası Philadephia 76ers formasını giydiği dönemde dünyaya gelmişti.

Baba Joe ve anne Pamela, bir Japon yemeği olan Kobe bifteğini çok sevdikleri için oğullarına bu ismi vermişlerdi.

1983'ün sonunda Kobe 5 yaşındayken babası NBA'i bırakıp İtalya'da Rieti takımı için oynama kararı almıştı.

Bryant ailesinin İtalya macerası belki de sandıklarından daha uzun sürdü ve Joe Bryant 1990'ların başlarına kadar İtalya'da oynayacaktı.

Bu sayede Kobe de neredeyse anadili kadar iyi İtalyanca öğrenmiş, daha az atletizme, daha çok pas açıları ve top hareketine dayalı Avrupa basketbol kültürünü tanımıştı.

Baba Joe Bryant'ın koçu da eski bir Philadelphia 76ers oyuncusu olan Joe Isaac idi.

Belki de Kobe'nin basketbol yeteneğini ilk fark eden de Isaac olacaktı.

Kobe 11 yaşındayken, babasının koçuyla antrenmanlara başlamıştı bile.

Isaac, bir röportajında Kobe'nin oyununun Avrupa basketbolundan nasıl etkilendiğini "Avrupa'da dış şutun olması gerek. Orta mesafeden şut kullanmayı öğrenmelisiniz. Birden fazla pozisyonu savunmaya alışmalısınız. Avrupa'da büyümek Kobe'nin avantajına oldu. Oyunun temellerini öğrendi, tek yönlü bir oyuncu olarak kalmadı" sözleriyle anlatıyordu.

ABD'yi büyüleyen lise fenomeni

1991'de doğduğu kent Philadelpiha'ya dönen Kobe, bir kültür şoku yaşıyordu. Neredeyse tüm çocukluk ve gençlik yıllarını İtalya'da geçirmiş olan Kobe, Lower Merion Lisesi'ne yazıldığında en iyi bildiği şeyi yaparak bu yeni çevrede kendisine bir yer edinebileceğini düşündü: Basketbol.

Kobe Bryant'ın lise koçu Gregg Downer, onu ilk gördüğünde ne düşündüğünü "5 dakika oyununu izledikten sonra NBA'e gideceğine inandım. Bu kadar genç yaşta bu kadar iyi bir oyuncu daha önce görmemiştim. Birlikte iyi bir bağ kurduk ve çok sıkı çalıştık" diyerek anlatıyordu.

Lower Merton Lisesi Kobe'nin önderliğinde ve Downer'ın koçluğunda son 50 yılda gördükleri ilk eyalet şampiyonluğuna ulaştılar.

Kobe oyun kurucudan pivota kadar tüm pozisyonlarda oynuyordu ve şampiyonluk yılında sezonu 31 sayı, 10 ribaund ve 5 asist ortalamalarıyla tamamlamıştı.

Kobe artık tüm ABD'nin tanıdığı bir isim haline geliyordu.

Birçok üniversiteden basketbol bursu teklifleri alsa da o dönem giderek daha popüler bir seçenek hale gelen erken profesyonel olma yolunu tercih etti ve NBA'in yolunu tuttu.

1996 draftı: Kaderin bir oyunu mu?

Aslında her şey hem Kobe hem de NBA için çok daha farklı gelişebilirdi.

1996 NBA draftında birçok takımın gözü 17 yaşındaki genç yetenekteydi.

Draft öncesi Kobe, Staples Center'a gitmiş ve Los Angeles Lakers oyuncularıyla bir antrenman yapmıştı.

Takımın o dönemdeki Genel Menajeri Jerry West, yeni lise mezunu Kobe'nin Larry Drew ve Michael Cooper gibi şampiyonluk yüzüğü sahibi Lakers oyuncularını 'ezip geçtiğini' söyleyecekti.

Bir sezon önce yılın en iyi savunmacısı seçilmiş olan Michael Cooper, yıllar sonra Kobe ile yaptığı ilk antrenmanı hatırlarken şunları söylüyordu:

"Karşımda 17 yaşında cılız bir çocuk vardı... Larry Bird gibilerine çektiğim tüm savunma numaraları denedim. Her seferinde sıyrılıp şutunu yaratmayı başarıyordu. Bitmiştim... Uzun zamandır bu kadar terlememiştim. Herkes şaşkınlık içindeydi. Antrenman sonrası toplandığımızda 'Sen liseli bir velet değilsin. Geleceğin NBA yıldızısın' dedim."

Lakers, takımın pivotu Vlade Divac'ı draft hakkı karşılığında takas etmenin yollarını arıyordu.

Kadroda pivot açığı olan Charlotte Hornets, teklife sıcak baktı ve Sırp pivot Divac karşılığında 13. sıradaki draft hakkını Lakers'a verdi.

Lakers yönetimi Charlotte'a hangi oyuncuyu seçmeleri gerektiğini söyledi ve Hornets yönetimi Kobe Bryant'ı 13. sıradan draft edip hemen Divac karşılığında Lakers'a yolladı.

Bu karar bugün hâlâ NBA tarihinin en talihsiz draft kararlarından birisi olarak görülüyor... En azından Charlotte açısından.

Lakers'ta ilk yıllar: Alışma dönemi

Kobe Lakers kadrosuna katıldığında oynadığı pozisyonda tecrübeli ve yetenekli isimler vardı. Nick Van Exel ve Eddie Jones gibi yıldızlar ilk beşi domine ediyorlardı.

Kobe'ye biçilen görev, kenardan oyuna girip sınırlı dakika alarak takımın şutör guardı Eddie Jones'u dinlendirmekti.

Ancak Kobe ilk sezonunda dahi birçok rekoru kırmayı başardı. O zamana kadar NBA forması giyen en genç isimdi. 1997'de All Star haftasında tarihin en genç smaç yarışması şampiyonu olmuştu.

1998-1999 sezonu başlarken Lakers yönetimi artık Kobe'nin zamanı geldiğini düşündü. Van Exel ve Eddie Jones takas edildi, böylece ilk beşte Kobe için yer açıldı.

Sonu gelmek bilmeyen 'Jordan'ın varisi mi?' tartışmaları da bu sezonda başladı.

Kobe 1998-1999 sezonunu 20 sayı, 5,3 ribaund, 3,8 asist ve 1,4 tyop çalmayla bitirecekti.

Kobe'li Lakers, normal sezonu Batı Konferansı dördüncüsü olarak bitirmiş, Play-Off'un ikinci turunda ise Tim Duncan ve David Robinson'lu San Antonio Spurs karşısında 4-0 süpürülmüştü.

Lakers'a Kobe'yi destekleyecek bir güç gerekiyordu.

Kobe ve Shaq saltanatı

Aslında o güç, 2,16 metre ve 147 kilo olarak Lakers'ta mevcuttu: Shaquille O'neal ya da kısaca Shaq.

Kariyerinin zirvesindeyken NBA tarihinin en dominant pivotlarından birisi olan Shaq, dev bir kontratla 1996 yılında Orlando Magic'ten Los Angeles Lakers'a transfer olmuştu.

Ancak bir türlü istenen başarı gelmiyordu.

Kobe ve Shaq ikilisini bir arada etkin bir şekilde oynatmak kolay değildi. Lakers yönetimi bu işin altından kalkabilecek bir koç arayışına girdiği sırada çok düşünmelerine gerek kalmadı.

Michael Jordan ile Chicago Bulls'da yedi şampiyonluk kazanmış olan Phil Jackson, Lakers'ın teklifini kabul etti ve NBA'de Lakers'ın domine ettiği yıllar başladı.

Jackson'un "üçgen hücum" olarak anılan oyun sistemi hem Kobe hem de Shaq için hücumda kendilerini gösterebilmeleri anlamına geliyordu.

Artık Lakers, keskin bir silah gibiydi. 2000, 2001 ve 2002'de art arda şampiyonluklar geldi.

Ancak görünürde başarı gözükse de geri planda ters giden bir şeyler vardı.

Dev egoların savaşı

Üç sezon art arda gelen şampiyonluklar sırasında Shaq'in popülaritesi zirve yapmıştı. Kobe da bir süper yıldız olarak kabul görüyordu ancak Shaq için 'bu gezegenden değil' yorumları yapılıyordu.

Şampiyonluğun geldiği her üç yılda da final serilerinin en değerli oyuncusu Shaq idi.

ABD basınında Shaq-Kobe ikilisi için 'Batman ve Robin' benzetmeleri yapılıyordu. Kobe, Robin olmaktan memnun değildi.

Kobe'yi çileden çıkaran bir diğer konu ise Shaq'in çalışma etiğiydi. Kobe antreman günlerinde salona ilk giren ve son çıkan oluyordu. Herkesten uzun süre çalışıyor, gıdasına, uyku düzenine dikkat ediyordu.

Shaq ise Kobe'nin gözünde "şişman tembelin tekiydi". Shaq, sezon başlamadan önce düzenlenen yaz kamplarına aşırı kilolu gelip sezonun ortasında ya da sonunda gerçek temposunu bulabiliyordu.

Kobe için ise tatil diye bir şey yoktu.

Her şeye rağmen tüm ödüller ve övgüler Shaq'e gidiyordu.

Bu dönemde ikili arasındaki sürtüşmeler artmış, Lakers soyunma odasından taşmaya başlamıştı.

Koç Phil Jackson da yaşananlardan Kobe'nin aşırı hırsını sorumlu tutuyordu. Jackson yıllar sonra verdiği bir röportajda Kobe için "Yönetilemez bir oyuncu haline gelmişti. Sahada hep daha fazla özgürlük istiyordu. Bense onu oyun planının bir parçası olmaya ikna etmeye çalışıp duruyordum" diyordu.

Shaq'in ayrılışı ve 'Lider Kobe'nin doğuşu

Shaq - Kobe arasındaki gerilim 2001-2002 sezonunda ABD spor basınının gündelik haberlerinden birisi haline gelmişti. İkilinin arasındaki ilişkinin onarılamaz hale geldiği açıkça ortadaydı.

2002-2003 sezonu öncesi Shaq büyük Miami Heat'e gitme kararı aldı ve giderken de 'yeni bir yıldız yaratacağını' ima etti. Bahsettiği kişi Miami Heat'in genç yıldızı Dwayne Wade idi.

Kobe ise şüphecilerin 'Shaq olmasaydı şampiyonluk yüzü göremezdi' iddialarını yalanlama fırsatını ele geçirmişti.

Ancak Kobe istediğini elde edemedi. İstatistikleri kariyerinin en iyi noktalarına ulaşmıştı. Artık maç başına ortalama 30 sayı atıyordu. NBA'in en skorerleri arasındaydı. Takımının tartışmasız lideriydi.

Tecavüz iddiaları ve ardından gelen özür

Kobe Bryant'ın sıkıntıları sadece basketbol sahasıyla da sınırlı kalmıyordu. 2003 yılında Denver, Colorado'da bir kadın, polise giderek Kobe Bryant'ın tecavüzüne uğradığını söylemişti.

Bryant gözaltına alındı, sorgulandı. Hakkında açılan davada kimliği gizli tutulan bir kadına otel odasında tecavüz etmekle suçlanıyordu. Ancak şikayetçi olan kadın ifade vermeyi reddedince dava düştü.

Bryant, söz konusu kadınla cinsel ilişkiye girdiğini kabul ediyordu fakat cinsel taciz iddialarını kabul etmiyordu.

Ardından aynı suçlamayla bir dava daha gündeme geldi. Fakat dava açılmadan taraflar uzlaşmaya gitti. Kobe'nin kimliği hâlâ bilinmeyen kadına 2 milyon doların üzerinde ödeme yaptığı ABD basınında yazıldı.

Aynı yıl Temmuz ayında Kobe, eşi Vanessa'ya 4 milyon dolar değerinde bir yüzük hediye ederek kendisini affettirmeye çalışıyordu.

Kişisel başarı, takım başarısına dönüşmeyince

Basketbol sahasında ise Kobe için işler yolunda gibiydi... En azından kişisel istatistikleri açısından.

2006 yılında Toronto Raptors'a 81 sayı atarak modern basketbolda bir daha erişilmesi neredeyse imkansız olan bir başarıya imza atmıştı.

2007-2008 sezonunda Kobe insanüstü bir performans sergiliyordu. Maç başına 35 sayı atıyor, neredeyse her maç 48 dakikanın tümünü oynuyordu.

O sezon, NBA'in en değerli oyuncusu seçilse ve takımını NBA finallerine taşısa da, Lakers'ın ezeli rakibi Boston Celtics'e kaybetmişlerdi.

Kişisel başarılar bir türlü takım başarısına dönüşemiyordu.

Olgunluk dönemi ve Shaq'siz şampiyonluklar

2008 - 2009 sezonu başlarken oyununda bazı şeylerin değişmesi gerektiğini farkediyordu.

Phil Jackson'a hak vermeye başlamıştı.

Lider olmak, tüm sayıları atmak demek değildi. O sezon sayı ortalaması düştü 35'ten 31'e indi, daha fazla asist yapmaya başladı.

Kobe yaşlanıyor, başta LeBron James olmak üzere yeni jenerasyon NBA'e damga vurmaya başlıyordu.

Black Mamba için şampiyonluk kapısı kapanmak üzereydi.

Bryant'ın değişen oyun felsefesi, Phil Jackson'ın koçluğu ve takıma eklenen yeni tamamlayıcı parçalar, Kobe'ye iki yüzük daha kazandırdı.

Bu yıllarda Kobe Bryant, takımını son çeyreklerde sırtlayan, zor şutları kullanan ve maç sayılarını atan tartışmasız bir lider haline gelmişti.

Artık herkesin sorduğu soru 'Jordan mı, Kobe mi?' idi.

'Sevgili Basketbol'

Kobe, 20015-2016 sezonu başında belki de bir halkla ilişkiler kampanyasının bir parçası olarak 'Sezon sonunda basketbolu bırakıyorum' dedi.

'Sevgili Basketbol' adında bir mektup yazıp tüm dünyayla paylaştı. Kobe o mektubunda şunları söylüyordu:

"6 yaşındaki bir çocuğa Lakers hayalini verdin. Seni bunun için her zaman seveceğim. Ancak seni takıntılı biçimde daha fazla sevmem mümkün değil. Bu sezon elimde kalan ve verebileceğim her şeyi veriyorum.

Kalbim hızlı çarpışları kaldırabilir. Zihnim tüm zorluklara dayanabilir. Ancak bedenim artık veda zamanının geldiğini biliyor. Ve bu sorun değil. Seni bırakmaya hazırım. Bunu bilmeni istiyorum. Böylece birlikte yaşadığımız her anın tadını çıkarabiliriz. İyisiyle kötüsüyle. Birbirimize her şeyimizi verdik.

Her ikimiz de bundan sonra ne yaparsam yapayım o ilk zamanki çocuk olacağımı biliyoruz. İç içe geçmiş çoraplarla köşedeki çöp kutusuna basket atmaya çalışan çocuk. Maçın bitmesine 5 saniye var. Top elimde. 5 ... 4 ... 3 ... 2 ... 1. Seni hep seveceğim. Kobe."

Sakatlıklar, yıllarca yüksek tempoda oynanan maçlar Kobe'nin vücudunu yıpratmış yaşı da ilerlemişti. Artık NBA'e 17 yaşında adım atmış olan liseli genç değildi.

O sezon gittiği her deplasmanda ayakta alkışlandı, büyük sevgi gösterileriyle ve adına hazırlanmış olan hatıra filmleriyle karşılandı.

Kobe sezonun son maçının ardından ise şöyle konuşmuştu:

"Bugün son bir kez sahaya çıkıp mücadele etmek, elimden geleni yapmak istedim. En güzel tarafıysa çocuklarımın beni en iyi zamanlarımda oynadığım gibi oynarken izleyebilmesi oldu

"Ne söyleyebilirim ki, 20 yılın ne kadar hızlı geçtiğini anlamadım bile.

Mamba gider!"