Gündem

Kiralık hükümetler

'Kiralık hükümet' için ilk ilan bir Amerikan gazetesinde çıktı.

12 Haziran 2011 03:00



Gündüz Vassaf - Radikal


Oy vermek tarihe karıştı.

Seçimle işbaşına gelmiyor artık hükümetler. Siyasi partiler de kalkalı yıllar oluyor. Kurtulduk o günlerden. Ne maskaralıklar, kepazelikler yapılırdı seçim kazanmak için.

Ülkenin bölünmez bütünlüğünden söz eden siyasi partiler bölücülüğün başlıca unsuruydu. İktidara gelebilsinler diye halkı birbirine düşürür, durmadan kargaşa yaratırlardı. Ya seçim gündeme geldiğinde sorumsuzca oluk oluk akıtılan paralar! Bir yanda para bekleyen eğitim, sağlık, ulaşım vb sorunlar; öbür yanda seçilmek uğruna milyarlar harcanan siyasi sirk gösterileri. Bitti, bitti. Hepsi bitti.

İmparatorluklar devrinde doğuştan hazırlanırdı geleceğin hükümdarları. Sonradan siyasi partiler çıktı. Burjuvalar, düşünce adamları falan, sultanların, kralların işine soyundu. Derken işçiler girdi işin içine ve işçiler adına konuşanlar. Sanılıyordu ki, demokrasi demek her ülkede, her isteyenin iktidar olabilmesidir.

Zamanla dünyanın her yerinde seçimlerle gelenler, gideni aratmaya başladı. Eskisi gibi devlet adamları çıkmaz oldu. Birbirinden çapsız, şöhret ve para düşkünü insanlar devlet başkanı, başbakan falan oldular. Onlardan tiksinmek ve tek tük fıkralarla duyduğu öfkeyi hafifletmek dışında, halk pek tepki göstermedi. Siyasetin yozlaşmasıyla tüm değer yargılarımızı yitirmiş ve politikaya iyice yabancılaştırılmıştık.

‘Yeni Dünya Düzeni’nde, artık gazete bile okumayan insanlar 328 kanallı TV’lerinden durmadan özgür seçimler yapıyor; devlet için de “Gölge etmesin başka ihsan istemem” deniliyordu. Başbakanların, başkanların adını bilmek şöyle dursun, Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğünü bilenlerin sayısı bile giderek azalıyordu. Ne var ki hiçbir hükümet de işinde başarılı olamıyordu. Bir defa ulus-devlet çoktan tarihe karışmıştı. Bayrak gönderlerinde çokuluslu firmaların bayrakları hem en büyüktü hem de en yüksekte dalgalanıyordu. Uluslararası mafyalar ve firmalar har vurup harman savuruyor, liberal kapitalizmin sınır tanımayan ticaret politikasını harfiyen yürütüyorlardı.
Yürütüyorlardı da doğru dürüst muhatap bulamıyorlardı devlet katında. Hükümetler durmadan değiştiğinden tutarlı bir ekonomi politikası çizilemiyor, cuntalar ya da meclisi hiçe sayan yarı totaliter rejimlere başvurmak zorunda kalınıyordu. Üstelik halk nezdinde ne askerin ne de başkanların beş paralık itibarı kalmıştı. Devlet yönetimi her alanda uzmanlaşmış kişiler gerektiriyordu. İlk ilan bir Amerikan gazetesinde çıktı:


Kiralık hükümet

1- New York’ta kurulan, Singapur, Zürih, Buenos Aires ve Darüsselam’da şubeleri olan Glasnost Uluslararası Yönetim firmamızın faaliyete geçtiğini müjdeleriz.

2- Kiralık hükümetlerimizin uzman kadrolarının hepsi Uluslararası Para Fonu, Dünya Sağlık Teşkilatı, Uluslararası Af Örgütü, Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü gibi kurumlarda çalışmış olup her biri en az beş dil bilmektedir.

3- İlgili devletlerle anlaşma sağlandığında, firmamız kiralık hükümetimizin söz verdiği ekonomi, sağlık, eğitim vb alanlarındaki hedeflere, belirlenen süre içinde varılacağını taahhüt eder. Hedeflere ulaşılmadığı takdirde tazminat öder, hedef aşıldığında ise ek prim alır.

4- Kiralanan hükümetin tüm reklam ve halkla ilişkiler (kamuoyunu yönlendirme) hizmetlerini firmamız ek bir ücret karşılığı yerine getirir. Kiraladığınız hükümet ve kabine üyelerine halkınızca arzulanan uygun görüntüyü (liberal, anarşist, yeşil, köktenci muhafazakâr, sosyal demokrat, feminist vs) verecek kadromuz mevcuttur.

5- Firmamızın kiraladığı hükümetler, ‘Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ne uymayı taahhüt eder.

6- Firmamız ile kiracı devlet arasındaki ihtilaflarda taraflar Lahey Adalet Divanı’nın kararlarına uymayı önceden taahhüt eder.

İşte böyleydi ilan. Zaten hapishanelerini, okullarını, itfaiyelerini, sokak temizliğini, polis teşkilatını çoktandır özel firmalara devretmiş olan Amerika gibi ülkeler kolayca alıştı çokuluslu şirketlerden hükümet kiralamaya. Kısa bir süre içinde bu tarzda birçok firma kuruldu. Kimileri birbirlerinden hükümet transferine bile başladı. Kötü firmalar battı, iyilerin hisse senetleri borsalarda kapışılır oldu. Ne var ki bu firmaların hiçbiri, hâlâ Türkiye gibi gerçek demokrasiyi kurmaktaki kararlılığını sürdüren ülkelere nüfuz edebilmiş değil. Bu tür ülkelerin politikacıları, paşaları ve kapıkulu hocaları halka en iyisini verebilmek için birbirleriyle yarış içindeler hâlâ...

*Vassaf, G., ‘Cennetin Dibi’, İletişim Yayınları, 1999