CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, CHP İstanbul milletvekili Enis Berberoğlu’nun 'siyasi casusluk' suçlamasıyla 25 yıl ağır hapis cezasına mahkum edilerek, yargı süreci devam ederken tutuklanmasının ardından, Ankara Güvenpark’tan başlattığı, 'Adalet Yürüşü' dün İstanbul Dragos’ta tamamlandı. Kılıçdaroğlu 452 kilometrelik yürüyüşün ardından bugün Maltepe’de yapılacak miting öncesinde DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı.
Yol boyunca, 4 ayakkabı eskittiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, hapisteki gazeteci Deniz Yücel’in kendisine gönderdiği mektubu da DW Türkçe ile paylaştı. Yürüyüş dolayısıyla kendisi ve hapisteki meslektaşları adına Kılıçdaroğlu ve yürüyen herkese teşekkür eden Yücel’in mektubunda şu ifadeler yer aldı: “Adalet yürüyüşü ile çok doğru bir yerden vurgu yaparak sadece beni değil, haksız yere hapiste yatan tüm gazeteci meslektaşlarımı heyecanlandırdınız. Bunun için size ve sizinle yürüyen herkese teşekkürlerimi sunuyorum. İnanıyorum ki, adalet cesaret ile inşa edilecek. Bu bağlamda, yolun geri kalan kısmı için, hem miting, hem miting sonrası süreç için yolunuzun açık olmasını dilerim.”
DW Türkçe: Arkanızdaki binlerle İstanbul’a yürüyerek vardınız. Ne hissediyorsunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu: Gerçekten mutluyum. İyi ki yaptık, güzel yaptık. Düşündüğümden çok daha iyi sonuç verdi. Hem dünyada hem Türkiye’de bu kadar büyük yankı yapacağını düşünmemiştim. Sonuçları umarım Türkiye’de yeni bir iklimin doğmasına yol açar. Bu konuda çok iyimser miyim? Hayır. Hükümet edenler demokrasi kültüründen gelmiyorlar. Normalde ülkeyi yönetenlerin, insanların neden adalet için yürüdüğünü düşünmesi ve kendilerini sorgulamaları lazım. Bu sorgulamayı yaparlar mı? Yapmazlar ama bu, yürüyüş sonrası ortaya çıkan iklimi değiştirmez. Bu iklim o duvarı yıkacaktır. Önünde kimse duramaz.
DW Türkçe: Bu yürüyüşle siyaset çıtasını, dolayısıyla toplumdaki beklentileri de yükselttiniz. Bundan sonra toplumsal muhalefeti nasıl bir siyasetle temsil etmeyi planlıyorsunuz?
Kılıçdaroğlu: Bu yürüyüşün bana çok daha büyük sorumluluklar yüklediğinin farkındayım. Doğru, çıtayı çok yükseğe koyduk. 2019’a kadar zamanımız var. Bu süre içinde Türkiye’deki bütün olayları izleyeceğiz. Hükümetin aldığı bütün kararları parlamento içinde ve dışından eleştirmek, kamuoyuna duyurmak için elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz. Her olayın kendisine özgü bir tepkisi olması lazım. Gelişen olaylara göre tepkimizi ortaya koyacağız. Yeri gelir miting yeri gelir parlamentoda sert muhalefet yapılır. Başka türlü sivil itaatsizlik örnekleriyle, gündem oluştururuz. Bunlar, gelişmelere göre, oturup karar verilmesi gereken hususlar.
DW Türkçe: İnsanlardaki çözümsüzlük, çaresizlik duygusunu nasıl yeneceksiniz? İlk günlerde "Duvara karşı yürüyoruz" demiştiniz? Duvardan sesinizi nasıl geçireceksiniz?
Kılıçdaroğlu: Duvardan sesimizi geçireceğiz. Bizi eleştiriyorlar; isteseler de görmezden gelemiyorlar. Kendilerinin çizdiği politik sınırlar içinde muhalefet yapmamızı istiyorlar. Biz, asla onların çizdiği sınırların içinde politika yapmayacağız. O sınırların dışına çıkacağız ki, duvarı yıkabilelim. Bunun farkındalar zaten. Başta bizi İstanbul’a sokmayı istemiyorlardı. Yürümemize bile engel olmak istiyorlardı. Ama gördüler ki, tablo onların düşündüğü gibi değil. On binler yürüyorsa, bu çok farklı bir şeydir. Erdoğan belki düşünmez ama umarım yakın çevresindeki insanlar oturup, bu tabloyu değerlendirirler.
DW Türkçe: Cumhurbaşkanı’nın Enis Berberoğlu kararını hatırlatarak, "Yıl sonuna doğru ciddi anlamda mahkumiyetler gelecek" sözlerini nasıl değerlendirirsiniz?
Kılıçdaroğlu: Bu sözler yargıya talimatı bizzat kendisinin verdiğini gösterir. "Ciddi mahkumiyetler gelecek" demek, "Kafamda mahkum edilecekleri yıl bellidir. Yeri ve zamanı gelince bu süreyi hakime bildireceğim, hakim de bu sürede cezayı verecektir" demektir. Savcı değilsin, hakim de değilsin nasıl olur da böyle bir fikri ifade ediyorsun. Bu "Yargı benim emrimde, ben istediğimi yaparım" demektir.
DW Türkçe: HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş için ‘terörist’ tanımlamasını nasıl yorumlarsınız?
Kılıçdaroğlu: Demirtaş için söylediği sözlere gelince; kimin suçlu olup olmadığına siyasetçi, sanayici ya da esnaf karar vermez. Bu kararı yargı verir. Ama Erdoğan kendisini yargı yerine koyduğu için herkesi terörist ilan ediyor. Hakim de ona göre tutuklama kararı veriyor. "Ağır cezalar gelecektir" diyerek, 'İstediğim kişiye istediğim cezayı verdiriyorum' diyor. Toplumun her kesimine gözdağı veriyor.
Ben, Erdoğan’da şunu gördüm: Devletin tüm olanaklarına rağmen, referandum sonucunda, yüzde 50’yi yakalayamadı. YSK’daki çeteyle ancak bu sonuca ulaşabildi. 2019’da kendisinin gideceğini görüyor. 2019 korkusuyla toplumu baskılıyor. Ama ne yaparsa yapsın Erdoğan 2019’da gidecektir.
DW Türkçe: Deniz Yücel ve hapisteki gazeteciler için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘terörist’ ısrarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kılıçdaroğlu: Bir gazetecinin teröristlikle suçlanması hele hele mahkum edilmeden bir siyasal kişi tarafından suçlanması asla doğru değildir. Bu, Türkiye’nin saygınlığına da gölge düşürür. Türkiye’nin bir diktatör tarafından yönetildiği algısını dünyada pekiştirir. Çünkü ceza verileceğini söylüyor, ağır ceza verileceğini söylüyor. Suçunu da söylüyor, 'teröristtir' diyor. Hem suçlayan, hem yargılayan makam, hem de mahkum eden aynı kişi. Bu çok tehlikeli bir şey. Suçluyor, yargılıyor, cezayı kesiyor. Sözde yargı bağımsız, bizim de buna inanmamızı istiyor. Yargının bağımsız olduğu konusunu bizim seslendirmemizi istiyor. Erdoğan kendi bağımsızlığını ilan etmiş aslında. 'Ben Türkiye’de her şeye hakimim, kimse bana dokunamaz’ diyor. Şuanda bir dokunulmazlık zırhı içinde. Bir de şu var; her darbe kendi hukukunu yaratır. 20 Temmuz darbesi de kendi hukukunu yarattı. OHAL kararnameleri ve Anayasa değişikliği ile bunu gördük. Her darbe sonrası darbeciler kendilerini ve ailelerini koruyacak hükümleri getirir. Evren bile, tüm yargıyı kontrol altına almamıştı. Hiçbir darbede bu yoktu sadece sıkıyönetim mahkemeleri vardı. Ama şimdi en küçük mahkemeden Anayasa mahkemesine kadar her şey, Erdoğan’ın kontrolünde.