Gündem

Kılıçdaroğlu: Toplumu karpuz gibi ikiye böldüler

Dün NTV'de yayınlanan bir programda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun iddiaları gündeme damga vurdu.

28 Temmuz 2010 03:00
T24 -  Dün  NTV'de yayınlanan bir programda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun iddiaları gündeme damga vurdu. Kılıçdaroğlu, 27 Nisan'da yayınlanan ve kamuoyunda e-muhtıra olarak bilinen metnin, bir anlaşmanın ürünü olduğunu iddia etti.

Gündemdeki konuları Kılıçdaroğluile görüşen Milliyet gazetesi yazarı Fikret Bila'nın (28 Temmuz 2010) bugünkü yazısı... 


‘Ayrışma çok tehlikeli ve endişe verici’ 

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, dün NTV’de önemli bir iddiada bulundu. 27 Nisan bildirisinin dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki bir anlaşmaya dayandığını öne sürdü. Kamuoyunda e-muhtıra olarak adlandırılan bu bildirinin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) sitesine anlaşmalı olarak konulduğunu ve Erdoğan’ın 2007 seçimlerini kazanmasında katkısı bulunduğunu iddia etti.
Kılıçdaroğlu’na dünkü görüşmemizde bu ve gündemdeki diğer konularla ilgili sorular yönelttim. Kılıçdaroğlu’na yönelttiğim sorular ve yanıtları şöyle:

İkisinin de işine geldi

27 Nisan bildirisiyle ilgili önemli bir iddia ortaya attınız. Başbakan Erdoğan’la dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın bu bildiriye birlikte karar verdiklerini söylediniz. Bu iddianız bir bilgiye mi dayanıyor yoksa sizin yorumunuz mu?
Bu benim yorumum. 27 Nisan bildirisi ikisinin de işine geldi. Başbakan, bu bildiriden bir darbe mağduriyeti yarattı ve yüzde 47 oya ulaştı. Büyükanıt da kendini garanti altına aldı. Hakkında soruşturma açılmasını önlemiş oldu, güven aldı, ayrıca kendisine zırhlı bir araç alındı. Hakkında da soruşturma açılmadı. Çıkar işbirliği yaptılar.


Asker MSB’ye bağlanmalı

TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesini kaldırmak üzere bir yasa teklifi vereceğinizi açıkladınız. Yasa teklifiniz bununla sınırlı mı olacak, yoksa başka düzenlemeler de içerecek mi? Örneğin Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması gerektiğini savunanlar var? Bu konuda bir öneriniz olacak mı?
Hukukçu arkadaşlar çalışıyorlar. Çalışmamız sadece 35. maddeyle sınırlı değil. Askere siyasete müdahale imkânı veren başka düzenlemeler var mı, diye bakıyorlar. Anayasa’ya, diğer yasalara bakıyorlar. Biz Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması gerektiğini de savunuyoruz. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde nasılsa bizde de öyle olmalı. AB ile uyum çalışmaları bağlamında bu konu gündeme geldiğinde destek veririz. Düzenlemenin AB standartlarında olması lazım.

Yönetmelikle de olabilir

TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin yanı sıra aynı konuyu daha detaylı düzenleyen bir de yönetmelik var?

Evet. Aslında bu konu yönetmelikle daha detaylı düzenlenmiş. Dolayısıyla bu yönetmelik değiştirilerek de konu çözülebilir. Hukukçu arkadaşlar değerlendiriyor. Yasa değişince zaten yönetmeliğin de o yönde değişmesi gerekir veya sadece yönetmeliği değiştirmek de sorunu halledebilir. Çalışmamız tamamlanınca ortaya çıkar.

Referandum sürecini nasıl görüyorsunuz? İnegöl ve Hatay-Dörtyol’da çıkan olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu süreci, açılım süreciyle birlikte değerlendirmek gerekir. Başarısız açılım sürecinin toplumu böleceği konusunda Başbakan’ı defalarca uyarmıştım. Ama bizi dinlemedi. ‘Demokrasi adına yapıyorum’ dedi. Bugün geldiğimiz nokta ortada. Toplum, karpuz gibi ikiye bölündü. İşte İnegöl, Hatay olayları. Ve maalesef bu ayrışma etnik eksende oluyor. Türk-Kürt diye oluyor. Bu çok tehlikeli. Çok endişe verici. Esasen referandum da bir ayrışmadır. Toplumun yarısının hayır dediği bir anayasa toplumun anayasası olamaz. Ama durum öyle gösteriyor. Bu da bir ayrışmadır.

Bunun sorumlusu da Başbakan Tayyip Erdoğan’dır. İzlediği ayrıştırıcı politikadır. Bu bakımdan bu süreci başarısız açılım süreciyle birlikte değerlendirmek gerekir.


12 Eylül mağduru değiller

Başbakan, referandum kampanyasını 12 Eylül karşıtlığına oturttu. 12 Eylül’e sizin de karşı olmanız gerektiğini savunuyor?

Başbakan bizim çektiğimiz açıları bize karşı kullanıyor. İçimi acıtan da bu. 12 Eylül esas itibarıyla solu ezmiştir. Başbakan 12 Eylül mağduru değildir. Öyleymiş gibi, ağlıyor. Esas olarak rol yapıyor.

Başbakan o acıları yaşamış biri değil. 12 Eylül onlara dokunmadığı gibi güçlendirdi, önlerini açtı.

Kenan Paşa, Başbakan’ın temsil ettiği hareketin sırtını sıvazladı, güçlenmelerinin yolunu açtı.

Başbakan’ın 12 Eylül’le ne derdi olabilir? 12 Eylül maddesinin arkasına sakladıklarını referandumdan geçirebilmek için 30 sene sonra, iktidarından da 8 sene sonra 12 Eylül edebiyatı yapıyor, duygu sömürüsü yapıyor. Başbakan için bu anayasa değişikliğinin tek amacı vardır, o da yargıyı ele geçirmek ve böylece yargıdan kaçabilmektir.


Yapılanlar hoyratça

102 emekli ve muvazzaf subay hakkında yakalama ve tutuklama kararı verildi. Aralarında kritik görevlerde bulunan üst düzey komutanlar da var. Bu kararın Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) öncesinde alınması, terfileri etkileyecek yorumu yapılıyor. Sizin görüşünüz nedir?

Önce şunu söylemeliyim, izlenen yöntem hoyratçadır. Teslim olmaya gelen bir emekli komutanı yolda gözaltına aldırıyorsunuz. Zaten teslim olmaya geliyor. Bu hoyratça bir tutumdur.

Kamuoyunda TSK’ya karşı bir baskı uygulamaya dönüktür. Olay şudur: Başbakan bir davanın savcısı olduğunu ilan etmiştir. Bir Başbakan bir davanın savcısı  olursa olay bu yere gelir.

Başbakan bunu öngöremedi. Şu anda da Başbakan ipin ucunu kaçırmıştır. Toplum artık ayrışma sürecini iliklerine kadar hissediyor. 


Ordunun gücü moraldir 

Şimdi olanlara bakalım; siz cephede PKK’yla mücadele eden komutanı kaçak ilan ediyorsunuz. 

Bir ordunun gücü silahı değildir. Bir orduyu güçlü yapan moral gücüdür. Şimdi TSK’nın moral gücü zayıflatılıyor. Moral gücü zayıflamış bir ordu güçlü ordu olamaz. Ordunun moral gücü zayıflatılırken, terörü tırmandırdılar. PKK’ya  moral desteği verdiler. Maalesef izlenen yöntemlerin yol açtığı  sonuç budur.