1 Kasım seçimlerinde ortaya çıkan tablodan sonra istifa çağrıları yapılarak hemen olağanüstü kurultaya gitmesi istenen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Seçim öncesi de istifa etmeyi doğru bulmam. Yeniden aday olacağım" dedi.
Sözcü yazarı Saygı Öztürk’e konuşan Kılıçdaroğlu, 7 Haziran sonrası Türkiye’nin bilinçli bir biçimde gerilim ortamına sürüklendiğini ileri sürerek, “PKK ve IŞİD, terörü azdırarak vatandaşta ciddi bir gelecek kaygısı yarattı. Günlük sıkıntılarından arındırılan halk, can derdine düştü. Sonuçta da 1 Kasım’da 7 Haziran’a göre çok farklı bir tablo ortaya çıktı” dedi.
Bazı adaylar nedeniyle partiminin sağa kaydığına ilişkin eleştiriler olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, "Tamamen duygusal bir söylem. Partinin sağa kaydığı falan yok" şeklinde konuştu.
Seçim sonuçlarına ilişkin konuşan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, "Benim beklentim yüzde 30 çıtasının aşılmasıydı. O zaman psikolojik eşiği aşmış olacaktık. Buna rağmen ‘oyumuz arttı, başarılı olduk’ demeyi doğru bulmadım, bunu da başarı olarak görmedim" dedi.
Valisiyle, kaymakamıyla, emniyet müdürüyle, bütün kadroların son seçimde AKP için çalıştığını ileri süren Kılıçdaroğlu, "Muhtarlar kaymakamlar aracılığıyla baskı altına alındı, AKP propagandasına zorlandı. Hatta AKP’yi eleştirenler ölümle tehdit edildi” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu'nun Sözcü'de yer alan değerlendirmeleri şöyle:
"Gelecek kaygısı yaratıldı"
Gerek 7 Haziran, gerekse 1 Kasım seçim bildirgelerimiz siyasi partiler tarafından örnek alındı. Bu Cumhuriyet tarihinde bir ilktir. Bu durum aynı zamanda CHP’nin toplumun sorunlarına sağlıklı yaklaştığını, beklentilerine uygun çözüm önerileri getirdiğini de gösteriyor. 7 Haziran sonrası Türkiye bilinçli olarak gerilim ortamına sürüklendi. Bu süreçte AKP’ye en büyük desteği PKK verdi. Gerilim ortamını tırmandırdı. Aynı şekilde IŞİD’in Ankara’daki canlı bomba eylemiyle toplum farklı bir beklentinin içine sokuldu. Toplum kendi günlük gailelerinden arındırıldı ve ciddi bir gelecek kaygısı yaratıldı. Sonuçta 1 Kasım’da 7 Haziran’a göre çok farklı bir tablo ortaya çıktı.
"Beklentimiz gerçekleşmedi"
Adayların yüzde 85’i ön seçimle belirlendi. Sınırlı kontenjan kullandık. Tabanın isteklerine uygun politikalar geliştirdiğimizden kimsenin bir şüphesi olmasın. Ortaya çıkan seçim tablosu bizim beklentilerimizi gerçekleştirmedi. Bunun bizim dışımızdaki belli bilim insanları tarafından da değerlendirilmesi gerekir. Biz değerlendirmeyi, özeleştiriyi, nerelerde ne eksiğimiz olduğunun değerlendirmesini yapıyoruz ama objektif olarak olayı analiz eden raporlara ihtiyacımız var. Bu konuda belli çevreler çalışıyor, onların raporlarını da inceleyeceğiz. Bazı isimlerin kontenjan adayı olarak yer almaması eleştirildi. Kontenjanımız sınırlı. Bazı MYK üyeleri ve Parti Meclisi üyelerimizi de aday olarak gösteremedik. Tüzük değişikliği gerçekleştirip kontenjan hakkını bir kez kullananın ikinci kez kontenjandan aday gösterilmeyecek. Tabana güven veren, TBMM’de başarı gösterenler ön seçime girip gelir. Böyle bir değişiklik gerçekleştirirsek ‘Ben MYK’ya girdim, milletvekili seçilirim’ algısını da ortadan kaldırmış oluruz.
"Partinin sağa kaydığı yok"
Bazı adaylar nedeniyle partimizin sağa kaydığına ilişkin eleştiriler var. Tamamen duygusal bir söylem. Partinin sağa kaydığı falan yok. Parti kendi çizgisinde, dünyadaki değişime paralel olarak değişerek yol alıyor. Bizim seçim bildirgemiz ortada. Seçim bildirgemiz eğer geniş halk kitlelerinin, düşük gelirlilerin, orta gelirlilerin sorunlarına çözüm üretmiyorsa, sadece bir grup üst sınıfın sorunlarına çözüm üretiyorsa ‘parti sağa kaydı’ diyebiliriz. Ama partinin programı, tüzüğü, seçim bildirgeleri bizim gerçek anlamda sosyal de-mokrat bir parti olduğumuzu ortaya koyuyor. Bunu yalnız biz değil, bağımsız çevreler söylüyorlar zaten. Eğer siz sağ ve sol kavramını kişiye indirgerseniz, o zaman kişisel beklentileriniz karşılanmadığı için böyle bir eleştiri yapıyorsunuz demektir. Geçmişte sağa oy veren birinin CHP’ye gelmesi, üye olması, programını, seçim bildirgesini benimsemesi, bizim yapmamız gereken bir şey aslında. Bırakın ötelemeyi, dışarıda tutmayı, tam tersine onları kazanmamız ve partiye getirmemiz gerekiyor. Olaya böyle bakmak lazım.
"Başarı olarak görmedim"
Seçim öncesi bütün araştırma şirketleri partimizin oy oranını 25-28 bandında gösteriyordu. Ama benim beklentim yüzde 30 çıtasının aşılmasıydı. O zaman psikolojik eşiği aşmış olacaktık. Bu gerçekleşmedi. 7 Haziran seçimi sonrası Türkiye farklı bir güvenlik beklentisine sokuldu. Bu nedenle MHP ve HDP’de oy kayıpları oldu, bizde ise arttı. Buna rağmen ‘oyumuz arttı, başarılı olduk’ demeyi doğru bulmadım, bunu da başarı olarak görmedim.
"İnsanlar can derdine düştü"
7 Haziran öncesi ve sonrası tablo çok farklı. 400’e yakın polis, asker, vatandaş hayatını kaybetti. En büyük katliamı Ankara’da gerçekleştirdiler. PKK ve IŞİD açıkça bu bağlamda terörü azdırarak hükümete destek oldular. Hükümet de terörü gerekçe olarak kullandı. Bu atmosferin iyi tahlil edilmesi lazım. 100 kişinin hayatını kaybettiği terör eyleminde sizin ekonomik vaatlerde bulunmanızın bir anlamı kalmaz. Vatandaş can derdinde çünkü.
"İstifayı hiç düşünmedim"
Oy oranımızın netleşmesinden sonra istifam konuşuldu. Açıkçası istifa etmeyi aklımdan geçirmedim. CHP’yi diğer partilerle kıyaslamamak gerekiyor. Demokratik kurallar neyi gerektiriyorsa bunun gereği yerine getirilir. Olağanüstü kurultay talepleri oldu. Bizim kurultay sürecimiz zaten başlamıştı. Ocak ayında seçim yapılacak. Kurultaya olağanüstü de gitseniz, normal işleyişinde de gitseniz büyük bir olasılıkla ocak ayında kurultay toplanacak. Seçim öncesi de istifa etmeyi doğru bulmam. Yeniden aday olacağım.
"CHP’nin AKP'den farkı var"
AKP’de Recep Tayyip Erdoğan, kongre toplanmadan genel başkanın kim olacağını açıkladı. AKP’nin kurultayı yasa gereği şeklen yapılıyor. Demokrasinin işlemediğini görmek için AKP’ye bakmanız yeterli. Demokratik kuralların işlediği de CHP’de görülür. Kurultaya gidildiğinde adaylar çıkacak, konuşacak, hedeflerini anlatacak. Kazanan kişi de genel başkanımız olacak, başarısı için hepimizin destek olacağız.
Normalde G-20, Türkiye’nin tanıtımı açısından çok önemli bir toplantı. Fakat medyaya, basın özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar bir anlamda G-20’ye gölge düşürdü. Her gün şehit cenazelerinin geldiği bir ülkede G-20 toplantısı yapılıyor. Diğer ülkeler tanıtım için bunu iyi kullandılar. Bizde G-20 toplantısında, bütün dünya basını medyaya getirilen kısıtlamayı konuştu. Bu da Türkiye’nin kendi ayağına kurşun sıkması anlamına geliyor. Bunu kapatmak için de Davutoğlu ‘Türkiye’yi şikayet etmeyin zor duruma düşürmeyin’ diye açıklama yapıyor. Bu tabloyu yaratan sizsiniz.”
"AKP artık ülkeyi hiçbir şekilde yönetemez!"
“AKP, seçimlerde tek başına iktidara geldi ama Türkiye’yi yönetemez” diyen Kılıçdaroğlu, iktidar partisinin meşruiyetinin birçok çevrede sorgulandığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“AKP, demokrasiyi askıya alıp baskıcı bir yönetimi sürdürüyor. AKP artık ‘devlet partisi’ konumuna gelmiştir. Valisiyle, kaymakamıyla, emniyet müdürüyle, bütün kadrolarıyla son seçimde AKP için çalıştılar. Muhtarlar kaymakamlar aracılığıyla baskı altına alındı, AKP propagandasına zorlandı. Medya üzerindeki baskılar giderek artırıldı. Belli çevrelere yoğun baskılar yapıldı. Hatta AKP’yi eleştirenler ölümle tehdit edildi.”
"Umutsuzluğa kapılmak yok"
Kemal Kılıçdaroğlu, önümüzdeki süreçte de CHP’nin doğruları söylemeye ısrarla devam edeceğini söyledi. 1 Kasım seçimlerinin ardından belli çevrelerde umutsuzluk belirdiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ama şunu söyleyeyim: Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Yüzde 49’un karşısında yüzde 51 var. Yüzde 51 umutsuzluğa düşüyorsa, sorun o zaman yüzde 51’de. Umutsuzluğa kapılma gibi bir düşünce olmamalı. Emekçi kesimler, basın özgürlü, hukukun üstünlüğü açısından mücadelemizi sürdüreceğiz. Sürdürmek zorundayız.”