CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’nin en temel sorununun çözüm süreci olduğunu söyleyerek, “Bu sorunu çözmek de siyasetin görevidir. Sorunun çözümünde meşru organ olarak HDP’nin muhatap alınması lazım. İmralı ve Kandil’de değil Meclis’te çözüm aramak. Kandil’le görüşmeyi doğru bulmuyoruz” dedi.
Habertürk’ten Yavuz Semerci’ye konuşan Kılıçdaroğlu, “Normal seçim süreci yaşamıyoruz” dedi.
Kılıçdaroğlu’nun Habertürk’te yayımlanan (5 Ekim 2015) röportajı şöyle:
-2 Kasım’da nasıl bir sabaha uyanacağız?
2 Kasım sabahı, aslında hepimizin ortak arzusu güzel bir Türkiye’ye uyanmaktır. Yani demokrasinin kazandığı, baskıcı yönetimin son bulduğu, sokaklarında, caddelerinde rahat gezebileceğimiz bir Türkiye umuduyla uyanmak istiyoruz. Bu umudu bize verecek olan da halkın kendisi. Dolayısıyla da halkın sandığa giderken şunu düşünmesi gerek: Normal seçim süreci yaşamıyoruz. Normal bir demokratik mücadele dönemi de yaşamıyoruz. AKP devletiyle, baskıcı bir devlet ile demokrasiyi savunan partiler arasındaki mücadele söz konusu. AKP devletleşti. Bütün organlarıyla, Cumhurbaşkanı’ndan başlayıp en alttakine kadar bütün organlarıyla AKP’ye çalışan bir Türkiye Cumhuriyeti devleti var. Bunu yaratan demokrasiyi, özgürlüğü, hukukun üstünlüğünü, kadın erkek eşitliğini, yoksulluğun bitmesini, dönüşüm politikalarını savunmak zorlaştı. Vatandaş bu iki düşünce arasında bir tercih yapacak. Baskıdan yanaysa adres belli: AKP.
Bir başka tercih de şu: Saray için çalışan mı halk için çalışan mı? AKP, saray için çalışıyor. Baştan deklare ediyor. Varını yoğunu ona borçlu ve dolayısıyla da onun için çalışıyor. Biz de tam tersine sarayı değil halkın çıkarlarını savunuyoruz. Politikalarımızı halk için ele alıyoruz. Tercihte bulunacaklar. Bu tercih ne kadar sağlıklı olacak, 2 Kasım sabahı göreceğiz.
-1 Kasım seçiminde 7 Haziran’ın kopyası olacağı söyleniyor. Bürokrasi ve valilerin iktidar değişebileceği endişesiyle partizan tutumlardan uzaklaştığı vurgulanıyor. Tavır değişikliği görüyor musunuz?
7 Haziran öncesi tavırda çok büyük bir değişiklik yok. Vali kendisini devletin değil AKP’nin valisi olarak görüyor. O tavır aynen devam ediyor. Valiler çıkıp “Biz hükümetin valisiyiz” diyorlar.
-Mitingde “400 milletvekili olmadı, toplumun önüne acıyı koydular” dediniz.
Bu toplumun önüne bir şantaj olarak konuldu. 7 Haziran öncesi “İstikrara oy verin” diyorlardı. 7 Haziran sonrası en büyük istikrarsızlık kaynağının AKP olduğu görüldü. Faizin yükselmesi, doların yükselmesi, ülkede toplumsal barışın bozulması, Türkiye’de istikrarsızlığının ana kaynağının AKP olduğunu gösterdi. Dolayısıyla seçim öncesi, “CHP’ye oy verirseniz Türkiye’de istikrarsızlık olur” diyorlardı. Şimdi kendileri iktidarda istikrarsızlığın kaynağı oldular.
Bakın, toplumun, ekonominin önünde toplumsal barışın bozulması, Merkez Bankası’nın rezervinin, dış ticaretin, ihracatın düşmesi bütün bunları bir arada görmemiz gerekiyor. Terör bunları görmemize imkân vermiyor. İşsizlik had safhada mesela. Ancak gelen şehit haberleri bunları görmemize izin vermiyor. Bu AKP’nin işine geliyor. Topluma şunu söylüyor: “Eğer ben iktidarda olsaydım bu olmazdı” diyor. “Bütün istikrarsızlıklar çıktı. Bütün bunların tek nedeni, beni tek başına iktidar yapmamanızdır. Hâlâ devam ediyor istikrarsızlık. Her şeyi sen bozdun.” Halkın bunu sorma hakkı var. Halk bunun bilincinde.
-AKP ile koalisyon görüşmesi başlarsa...
Bu süreçte koalisyon konuşmanın sağlıklı olacağını düşünmüyorum. Her siyasal parti tek başına iktidar olmak ister. Meydanlarda da onu seslendiriyor. Koalisyon konusundaki tavrımız belli. Halkın iradesini en iyi değerlendiren partiyiz. Milli iradeyi sandıktan çıkan irade olarak gördük. Ama onlar milli iradeyi kaçak sarayda oturan kişinin iki dudağından çıkan söz olarak gördüler. Milli irade konusunda aramızda bu kadar açık bir fark var.
-Türkiye’nin jeopolitik bir risk nedeniyle seçime gitmeme ihtimali var mı?
Umarım öyle bir kumar oynamazlar. Bu, Türkiye için felaket olur. Cumhurbaşkanı 7 Haziran’dan beri sahada. Muhtarlarla toplantılar yapıyor. Orada tabii sorulması gereken şu: Muhtarların konu mankeni olması. Eğer muhtarları çağırıyorsanız en azından “Bir derdiniz var mı?” deyip sorunlarını dinlersiniz. Bunu yapmıyor. Konu mankeni olarak çağırıp muhtarlar üzerinden AKP’ye oy istiyor. Bu ne kadar ahlaki bir durumdur onun sorgulanması lazım.
-1 Kasımdan sonra iktidar olursanız ya da ortak olursanız çözüm süreci nasıl devam eder?
Bildirge toplantısında da açıkladım. Türkiye’nin en temel sorunu budur. Bu sorunu çözmek de siyasetin görevidir. Yol haritamız, kanun teklifleri var. Bunlar gerçekleşirse sorunun çözüleceğine inanıyoruz. Muhatabımız HDP olur. Sorunun çözümünde meşru organ olarak HDP’nin muhatap alınması lazım. İmralı ve Kandil’de değil Meclis’te çözüm aramak. Kandil’le görüşmeyi doğru bulmuyoruz.
AKP tek başına iktidar olmak için bütün yolları deneyecek ve deniyor. Onun için feda edilemeyecek hiçbir değer yok. Tek başına iktidar için ellerinden geleni yapacaklar. Acı, kan, gözyaşı dahil. AKP iktidarı Türkiye için bir felaket iktidarı olacak. Aydınlar, sağduyulu vatandaşlar görüyor, herkesin görmesi lazım. 13 yıllık deneyim büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. “Demokrasi” dediler demokrasiden, “Özgürlük” dediler özgürlükten vazgeçtiler. “Yasaklar kalkacak” dediler yeni yasaklar geldi. Ne söyledilerse tam tersini yaptılar. Bütün bunları yaparken kendilerinin başkaları tarafından aldatıldıklarını söylediler. Bazen PKK, bazen paralel, en son Rusya aldattı. Kendi başarısızlıklarını başkasına atma konusunda da son derece mahirler. Aşama aşama güven vermeyen bir AKP iktidarı var. Başlangıçta aydınların desteğini aldılar. AB’nin, ABD’nin desteğini aldılar. Bugün sadece Türkiye değil dünya da AKP’nin demokrasiyi değil baskıyı savunan bir noktaya geldiğini görüyor.
2 Kasım’da, AKP’nin oyları düşecektir. 7 Haziran’dan sonra ülkeyi tekrar seçime götüren bir siyasi parti, seçimin haklı gerekçesini ortaya koymadığı sürece oy kaybetmeye mahkûmdur. Hangi haklı gerekçeyle seçime gidiyoruz?
"Sorunarı kalıcı çözmeye çalışan tek parti CHP"
-Oylar düşerse görevden ayrılır mısınız?
Bir seviye tespiti yapmak şimdiden zor. Oylarımızın artmasını, iktidar olmayı arzu ederiz. Bugün Türkiye’yi yaşadığı zorluklardan çıkaracak tek parti var. AKP’ye bakıyoruz, Türkiye’yi nereye getirdiği belli. MHP’ye bakıyoruz, her şeye “Hayır” diyor. Demokratik uzlaşma kültürü yok. HDP’ye bakıyoruz, tümüyle denklemin dışında. O zaman Türkiye’nin sorunlarını kalıcı olarak çözmeye çalışan tek parti kalıyor: CHP.
7 Haziran sonrası şunu gördük. İki zıt kutbun koalisyon kurabileceği tek parti CHP. Birbirinden zıt iki partinin sadece CHP’ye güvenebileceğini gördük.
-Koalisyon ihtimali olursa Cumhurbaşkanı yeni bir seçime götürür mü?
Türkiye 3. bir seçimi kaldıramaz. Vatandaş görevini yaptı. Görevini yapmayan siyaset kurumu. Vatandaşın üstüne o kadar da gidilmez ki. Her seferinde “Sandığa gel”... Tamam geldi... Sen de gereğini yap. “Ben, tek başıma iktidar oluncaya kadar gereğini yapmıyorum” diyorsan bu dayatmadır. Demokrasiden çıkıyor, bir kişinin iradesini zorla millete kabul ettirmeye çalışma anlayışı karşımıza çıkıyor.
Vatandaş ne dese haklı. “Sandığa git”, gitti.. “Oyunu kullan”, kullandı. E, şimdi niye oyun yapıyorsun? Bu onun iradesi.
Vesayetten kurtulmayan bir kişi hükümet kuramaz. Bağımsız iradesi yok çünkü. Hükümet kurmak için bağımsız bir iradeye ihtiyaç var. Her seferinde saraya danışırsanız siz başbakan değilsinizdir. Zaten Türkiye’nin sorunu bu. Davulu asmışlar Davutoğlu’nun boynuna. Tokmak başka yerde. O çalıp duruyor, o da başbakancılık oynuyor. 81 milyon vatandaşımız da bunu izliyor.